
ABD Başkanı Donald Trump, Çin ve Japonya’nın ardından şimdi de Almanya ve Fransa önderliğindeki güçlü Avrupa bloğuna yöneliyor. Cuma günü yaptığı bir konuşmadaki; “ticaret engelleri var, çiftlik ürünlerimizi istemiyorlar, arabalarımızı istemiyorlar, Mercedes-Benz’leri buraya çerez gibi gönderiyorlar, BMW’leri buraya gönderiyorlar, onları neredeyse hiç vergilendirmiyoruz” yorumları da bunu gösterdi.
Otomobil cephesinde şu an yalnızca yüzde 2.5’lik ithalat vergisi ödeyen Almanya, Trump’ın yüzde 22’ye varan tarifeleri karşısında donakalmış durumda. Fransa ise tarımsal ürünler cephesinde risk altında.
Fransa ve Almanya şu an istikrarsız ilişkilerinde çok tehlikeli bir krizden geçseler de liderleri Washington’un Avrupalı müttefiklerine karşı tutumunu kınama konusunda birleşmiş vaziyetteler.Bununla birlikte Fransa’nın ABD ile hakkında şikayet etmesi gereken önemli bir iki taraflı problemi olmaması da dikkat çekiyor. Amerika’nın en eski Avrupalı müttefiki Trump’ın iklim değişikliği ve İran’ın uluslararası denetim altındaki nükleer faaliyetleri anlaşmasından çekilmesinden mutsuz olsa da sorunun daha öteye gitmediği görülüyor. Ve geçen yıl ABD’ye ürün ticaretinde nispeten küçük 16.2 milyar dolarlık fazlalık ile Paris’in Amerikan dış ticaret yetkilileri radarının dışında kaldığı anlaşılıyor.
Çünkü Trump’ın Almanya ile birçok problemi var. Önde gelen sorunlardan bir tanesi Berlin’in ABD ile geçen yılki sistematik ve aşırı ticaret fazlası ki Almanya’nın 68,3 milyar dolarlık fazlası AB’nin Amerika’ya yaptığı toplam net ihracatın yüzde 40’ını oluşturuyor. İkincisi ise Almanya’nın son 3 yıldaki 163 milyar euro seviyesindeki Avrupa ticaret fazlasının çok miktarda satın alma gücünü temsil etmesi ve Amerikan ihracatının dörtte biri için hedef olan bir pazarda ekonomik büyümeyi boğması.
Dördüncüsü ise Almanya’nın Amerikan enerji ihracatını kolaylaştırmıyor olması. Bunlar Amerikan –Alman ilişkilerinde her iki tarafın da işleri yumuşatmak için istekli görünmedikleri ciddi yapısal problemler. Yani ilişkilerin büyük bir yüzleşmeye doğru ilerlemesi gayet mümkün. Geçen hafta Angela Merkel de AB’nin ABD, Çin ve Rusya’nın egemen olduğu bir dünya düzeninde kendini korumak için bir araya gelmesi gerektiğini söylemişti.
Nitekim seçimlerde halkın oyunun üçte birini Avrupa Birliği’ne karşı olanların kazanacağı tahmin ediliyordu. Bu önceki seçimlere göre 5’te 1’lik büyük bir artış olacaktı ve AB karşıtlarına Avrupa Halk Partisi ve Sosyalistler ve Demokratlar İttifakı’nın azalan oluşumlarına karşı engelleyici güç sağlayacaktı. Bu noktadaki ironi, Almanya liderinin aniden ülkesinin birleşik bir Avrupa’ya ihtiyacı olduğunu fark etmesi olarak aktarıldı. Ancak Almanya’nın samimiyeti büyük bir soru işaretiydi.
Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un reformist çabalarını bitirmek için de elinden geleni ardına koymamıştı. Macron’un Avrupa Birliği’ni yeniden kurma önerilerini ezerek siyasi kariyerini de öldürmüş, onu zayıf, yetersiz ve Alman çıkarlarına uyum sağlamak için çok istekli göstermişti ki bu da Macron’un toplumsal ayaklanmayla karşılaşmasına yol açmıştı. Olaylar öyle bir noktaya geldi Macron şu anda sağ ve sola yayılan yükselen bir Fransız AB karşıtları ve Alman karşıtları arasında orta noktayı bulmak zorunda.
Hatta bazıları Macron’u istifaya çağırıyor çünkü AB fikirleri üzerindeki seçim kampanyası, AB karşıtlarının Almanya’ya dayanabilecek bir ulus devletin güçlü savunuculuğundan daha az kamuoyu desteği alıyor. Kısacası her zaman sıkıntılı olan Fransa-Almanya ilişkisi, Trump’ın Almanya’nın onlarca yıldır sürdürdüğü ticaret özgürlüğünü durdurma kararıyla yeni bir kriz aşamasına geldi.