
Covid-19’dan en ağır darbe alan gelişmiş ülkeler arasında İngiltere’nin yer aldığı biliniyor. Son dönemde yaşanan gelişmeler de İngiltere ekonomisinin kısıtlamalarla yeni bir resesyon yolunda olduğunu gösterdi.
Global Times üzerinden yayımlanan ve Li Gang ile yapılan röportajdan derlenen yazıda, koronavirüs enfeksiyonlarının sayısı 100 milyonu aşarken, İngiltere’nin Avrupa’da 100.000’den fazla ölüm bildiren ilk ülke olduğu belirtildi. Büyük zorluklarla karşı karşıya olan İngiliz ekonomisinin, tekrar yoluna girip ivme kazanmadan önce daha uzun bir yol kat etmesinin beklendiği söylendi.
Salı günü yayımlanan Dünya Ekonomik Görünüm raporunda IMF de İngiliz ekonomisinin 2020’de yüzde 10 düşmüş olabileceğini tahmin etti.
Böylesine keskin bir düşüşün ardından, 2021’de tahmin edilen yüzde 4,5’lik büyüme, diğer büyük ekonomilere kıyasla pek umut verici görünmedi. İngiltere’nin pandemi öncesi ekonomik düzeye dönen son gelişmiş ülkelerden biri olabileceğine dair endişeler daha önce de gündeme geldi.
Salgından önce bile İngiliz ekonomisi, sarsıntılı bir Brexit’in yanı sıra, yavaş bir üretkenlikten artan kamu borcuna kadar birçok baskı ile karşı karşıyaydı. Şimdi COVID-19 salgını ve daha bulaşıcı bir virüs varyantının ağırlık kazanmasıyla birlikte, ekonominin karşı karşıya olduğu riskler ve zorluklar daha belirgin hale geldi.
Tüketim, ihracat ve yatırım dahil olmak üzere ülke ekonomisinin üç ana itici gücünün tümü, dalgalanmalarla karşılaştı.
Bu koşullar altında, işsizlik oranı Ağustos 2016’dan bu yana en yüksek seviye olan 1,7 milyondan fazla işsiz ile Kasım sonunda yüzde 5’e ulaştı. İngiltere kamu sektörü bankaları hariç kamu sektörü net borçlanması da Aralık 2020’de 34,1 milyar sterlin oldu.
Bu 1993’te aylık kayıtların başlamasından bu yana, hem en yüksek Aralık ayı borçlanması hem de üçüncü en yüksek borçlanma seviyesine işaret etti. Yazıda sadece ülkenin yakın zamanda kriz öncesi düzeyine geri dönmeyeceği değil, hükümetin basitçe kamu harcamalarını artırmasının, keskin gerilemeyi tersine çevirmek için yeterli olmayabileceği belirtildi.
Londra ekonomisini bataklıktan çıkarmak için kapsamlı ve etkili bir teşvik planı uygulamaya koyması gerektiği aktarıldı.
İhracat odaklı bir ülke olan İngiltere’nin AB ticaret bloğunu terk ettikten sonra ticaret modellerinin değiştiğini görebileceği eklendi. Diğer ekonomilerle daha fazla serbest ticaret anlaşması yapmak isteyen ülkenin Kapsamlı Aşamalı Trans-Pasifik Ortaklığı (CPTPP) gibi serbest ticaret bölgelerine katıldığı hatırlatıldı.
Salgın sonrası küresel ekonomi için lider bir güç olarak Çin’in Avrupa dışında İngiltere için de önemli bir ticaret ortağı olduğu söylenirken; “ikili mal ticareti, 2010’da 50.1 milyar dolardan 2020’de 92.3 milyar dolara yükseldi ve Çin’in İngiltere’deki yatırımları bu dönemde yaklaşık 20 kat arttı” dendi.
İki ülkenin 2015’ten beri bir “Altın Çağ” başlattığı kaydedilirken Çin ile dostane ilişkilerin sürdürülmesinin, zor durumdaki İngiliz ekonomisinin etkili bir şekilde toparlanmasını kolaylaştıracağı savunuldu. Buna göre iki taraf, ticaret, finans ve iklim değişikliği gibi pek çok alanda işbirliği potansiyeline sahip.