
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından, Türkiye’ye yönelik uygulanan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in kredi indirim kararı değerlendirmeye alındı. Bu kararın Türkiye ekonomisinin temel göstergeleriyle bağdaşmadığı bildirilen açıklamada “Bu nedenle kuruluşun analizlerinin nesnelliği ve tarafsızlığı açısından soru işaretleri yaratmaktadır.” değerlendirmesine yer verildi.
Alınan indirim kararının Türkiye ekonomisinin temel göstergeleriyle bağdaşmadığı, bu sebeple kuruluş analizlerinin nesnelliği ve tarafsızlığı yönünden soru işaretleri içerdiği bildirildi.Bakanlıkça yapılan değerlendirmede Türkiye’nin borç rezervlerinden 2,6 kat fazla olduğunun vurgulandığını belirten açıklamada, “Bu oran, Moody’s’in bizden daha yukarıda notlandırdığı bazı gelişmekte olan ülkelerde dahi bizim çok üzerimizdedir. Ayrıca, kısa vadeli dış borcun yaklaşık yarısı da bankacılık sektörüne ait olup Türk bankaları ve Türk reel sektörü, Türkiye’ye ilişkin algının oldukça kötü olduğu, CDS spreadlerinin çok yükseldiği Ağustos-Eylül 2018’de dahi borçlarını yenileyebilmişlerdi.” ifadeleri kullanıldı.
Öte yandan 2019’un ilk çeyreğinde norç çevirme oranının bankacılık sektörü için %128 olduğu belirtilirken bu oranın reel sektör için %165 seviyesinde gerçekleştiği bildirildi. Döviz rezervlerine yönelik uluslararası seviyede üzerinde anlaşmaya varılan bir ölçüt olmamasına rağmen, Dünya Bankası’nın verilerine göre son 5 yıllık ortalamalar incelendiğinde Türkiye’nin ithalattaki rezerv yeterliliğinin Avrupa ülkelerine yakın seyrettiği açıklandı. Ayrıca Avrupa ülkeleri bu konuda Türkiye ile benzer sayılabilir.
Açıklamada ayrıca, ekonomik kırılganlıkların değerlendirilme aşamasında ekonomik aktörlerin borçluluk düzeyinin göz önüne alınması gereken önemli bir unsur olduğu vurgulandı.Türkiye’nin hem toplam ekonomi hem de bir ekonomik aktör düzeyinde incelendiğinde son derece güçlü bir performans kaydettiği belirtildi. 2018 yılı sonu itibarıyla gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin ortalama toplam borcunun GSYH’e oranının %212,6 olurken, bu oranın Türkiye’de %156,8 olduğu belirtildi.
Verilen bu bilgilerin ardından “Benzer şekilde Türk kamu kesiminin borçlarının GSYH’ye oranı %33,6 düzeyinde seyrederken, gelişmekte olan piyasalar ortalaması %49,7’dir. Türk hane halklarının borç yükü GSYH’nin %14,7’si iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %37,6’dır.” ifadeleri kaydedildi.
Finansal sektörün borç yükünün GSYH’nin %33’ü seviyesinde bulunduğu bildirilen açıklamada birçok önemli değerlendirmelere de yer verildi. “Buna mukabil yükselen piyasa ortalaması %33,6 olarak gerçekleşmiştir. Reel sektörümüzün toplam borcu GSYH’mizin %75,5’i iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %91,7 düzeyindedir.” açıklaması geldi.
Bakanlığın açıklamasında birçok olumlu gelişmenin göz ardı edildiği belirtildi.Açıklanan tüm bu verilerin yanında Bakanlık bazı olumlu gelişmelerin görmezden gelinmesinden üzüntü duyduğunu ifade etti. Söz konusu bu gelişmeler arasında ise kamu bankalarının yeniden sermayelendirilmesinin tamamlanması, ödemeler dengesinde ithalat düşüşü ve ihracatta yaşanan artışla sağlanan düzelmenin reel olarak döviz ihtiyacını ortadan kaldırması, İVME paketiyle birlikte ihracata yönelik firmaların finansmana erişiminin basitleştirilmesi ve diğer reform ajandasının kararlılıkla uygulanması, enflasyondaki düşüş trendi, artan turizm gelirleri, Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reformu Strateji Belgesi ve bunun gibi pek çoğu bulunuyor.
“Normal koşullarda açıklamaya gerek bile duymadığımız ‘kurumların bağımsızlığı’ ve ‘serbest piyasa’ konusu da kredi derecelendirme kuruluşunca haksız bir şekilde ele alınmıştır.” ifadeleri ise Bakanlık tarafından Moody’s’in kredi notu indirimine yapılan sert bir eleştiri olarak görüldü.
Bunlarla birlikte Merkez Bankası bağımsızlığına ve politikalarına ilişkin olarak Türkiye’nin, sabit kur rejiminin ve bağımsız olmayan para politikasının olumsuz sonuçlarını 2001 kriziyle çok ağır bir şekilde deneyimlediği belirtildi. Her koşulda serbest piyasa ekonomisinin gerekleriyle uyumlu hareket etmenin, 2003’ten beri uygulanan ekonomi politikalarındaki temel unsur olduğu vurgulandı.
Son olarak, bugün de dalgalı döviz kuru, sermaye akımlarının serbestliği ve girişimcilik teşviğinin, ekonomi politikalarının merkezinde yer aldığı ve bunun aksinin Türkiye Cumhuriyeti için hiçbir zaman söz konusu olmayacağı vurgulandı.