
Büyük Durgunluk’un ardından yeni dönem finansal krizin başlamasından 11 yıl sonra Avrupa Merkez Bankası, hala para birliğini yükselen işsizlik, yoksulluk ve sivil huzursuzluk döngüsünde boğulmaktan kurtarmaya çalışıyor. Ekonomik politika koordinasyonu için araç bulunmamasının yanlış olduğunu iddia edenlerin ise acele ettiği söyleniyor.
Euro Bölgesi, bir maliye bakanları forumu olan Eurogroup şeklinde fiili bir ekonomik hükümete sahiptir.2017 yılının Ekim ayına kadar, 8 yıl boyunca gruba, Yunanistan’daki ani çöküş ve durgunluk baskısındaki Avrupalı bölge ekonomilerinde uzun yıllara dayanan mali sıkıntıları denetleyen Almanya’nın eski maliye bakanı Wolfgang Schäuble başlanlık etti. Alman liderliği altında hükümetin harcamalarını kısmak temel prensip oldu.
Ama harcama kısıntıları zamanla bir felakete dönüştü ve kamu sektörü harcamalarında keskin bir daralma görüldü. Yapısal emek sektörü reformları olarak gerçek inananlara satılan liberal işe alım ve çıkarma rejimi bir diğer sonuç oldu. Fransa bu tezat oluşturan büyüme modelini uygulamak için amansız bir Alman baskısı altına girdi.
Paris, usulüne uygun olarak bazı mali tasarruflar ve birçok sert işgücü piyasası düzenlemeleri yaptı.Bunlara ek olarak en yakın zamanda benzin vergilerini getirdi. Şimdi ise tüm Fransa sivil huzursuzluk yaşıyor ve 5 aydır devam eden şiddetli gösterilere konu oluyor. Bu ekonomik faaliyetlerde aksamalar; daha yüksek bütçe açıkları, ülkenin iş ve yatırım ortamı ile ilgili soru işaretlerine ek olarak, hazinesine tahmini 10 milyar Euroluk bir maliyet getirdi.
İtalya ise bu konuda başka bir örneği oluşturuyor. AB Komisyonu, Roma’nın önerdiği son derece makul ve ılımlı bütçeye karşı çıktı. Yaptırım ve kınama tehdidi altındaki Komisyon, İtalya’ya kamu harcamalarını azaltması ve bütçe açığını kapatması için baskı yaptı.
Tahmin edileceği üzere zaten zayıf olan İtalyan ekonomisi, geçen yılın ikinci yarısında derinleşen bir resesyon yaşamaya başladı.Ancak uygulanan mali tasarrufun mantıksal sonucundan habersiz olan AB Komisyonu, İtalyan hükümetine batmakta olan ekonomik büyümenin kararlaştırılan bütçe açığı hedefini aşmaya neden olacağı konusunda uyarılarda bulunuyor. Uzmanlar ise bunun kabul edilemez saçma bir durum olduğunu belirtiyor. Yine de bu çılgınlığın daha da ileriye gidebileceği söyleniyor.
Fransa ve İtalya’ya, İspanya ile Portekiz de eklendiğinde, talep yönetiminin mali kısıtlamaların bağlayıcı olmasıyla engellendiği AB’nin tam yarısı sıkıntı yaşayacaktır. Bu grubun bütçe açığı, GSYİH’in yüzde 1,5 ila 3,5’i arasında bulunuyor. Genel kamu borcu ise GSYİH’in yüzde 115’inden 153’üne kadar ilerliyor.
Bu ülkelerin her birinde şu anda yavaşlayan bir talep ve istihdam gözleniyor. Ayrıca hepsinin ekonomik faaliyet için güçlü bir desteğe ihtiyacı bulunuyor. Bunun nereden gelebileceğini konuşan uzmanlar ise maliye politikası hariç sadece iki kaynak olduğunu dile getiriyor. Bu iki kaynağın ise düşük kredi maliyetleri ve artan ihracat satışları olduklarını söylüyorlar.
AMB’nin ise Alman eleştirilerine rağmen bol miktar kredi akışı ve yüzde sıfır faiz oranı ile elinden geleni yaptığı belirtiliyor.Ancak AMB’nin tek başına bunları yapmasının işe yaramayacağı biliniyor. Hanehalkına verilen krediler yüzde 3 ila 3,5 arasında mütevazi bir yıllık büyüme oranlarına sahip. Bu kadar düşük para talebi, %13,9 ile İspanya’da, %10,7 ile İtalya’da, %8,8 ile Fransa’da ve %6,3 ile Portekiz’de yüksek işsizlik ve bunun kapsamı ile süresi konusundaki belirsizliğin bir sonucu olarak büyümenin yavaşlamasına neden oluyor.
Sonuç olarak Şubat ayına kadar üç aylık sürede perakende ticaret hacimlerinin; Fransa, İspanya ve Portekiz’de aylık büyüme göstermediği görülüyor. Bu, hanehalkı tüketimi için kötü bir aldatmaca olarak yorumlanırken, toplam talebin faiz oranına duyarlı segmentindeki ekonomik faaliyet sütunu olarak görülüyor.
İhracatın buna yardımcı olabileceği ancak bunun, para birliğinin diğer yarısının kamu harcamalarını artırmasını ve iç talebi teşvik etmek için vergi indirimlerini gerektirdiği söyleniyor.Bu durumun, baskı altındaki açık ülkelerin bazı mal ve hizmetlerini satabilecekleri Avrupa Bölgesi ve ötesindeki ihracat pazarlarını genişleteceği de belirtiliyor. Ancak Almanya bunu reddediyor. Daha gevşek maliye politikaları ve ticari politikalarına olan bağımlılığın azalması öngörülen Almanya, bütçe fazlası vermeye devam edeceğini ve ABD Başkanı Donald Trump’a Alman ticaret fazlası olduğunu söylemesi gerektiğini söyledi.
Washington’ın ise bunu kabul etmemesi gerektiği belirtiliyor. Çünkü G-7 ve G-20 politika tavsiyelerinin mektubu ve ruhunu ihlal ettiği söyleniyor. Bunun üzerine, Almanya’nın Euro Bölgesi büyümesini desteklememesi, ABD’nin Avrupa’ya ihracatının dörtte birini tehlikeye atarken, Berlin de ABD’nin mal ticaretine 70 milyar dolar harcadığı biliniyor. Şimdi ise AMB’nin Kasım ayında bu sıkıntıların ardından zorlayıcı politikalar konusunda bir ders vermeyi düşünen yeni bir başkan bulabileceği dile getiriliyor.