Geçtiğimiz yılın en çok ses getiren dizilerinden Stranger Things, ikinci sezonu ile anlı şanlı bir geri dönüşün altına imza attı. Netflix’in orijinal yapımı olan ve aynı zamanda IMDB’den aldığı 8.9 puanla dikkatleri üzerine çeken dizi, şimdiden geniş bir fan kitlesi oluşturmuş durumda.
80’lerde geçen ve dönemin ruhunu olanca gerçekçiliği ile aktarması ile fark yaratan dizi, bilindiği üzere küçük bir çocuğun kaybolması sonrasında oluşan gizemleri, fantastik yapısıyla çözmeye çalışan bir kurgu üzerine kurulu. Bu yapı içerisinde fazlasıyla klişe karakterler olsa da onların varlığı bir an olsun gözümüze batmıyor; aksine iyi ki hikayenin içinde varlar bile dedirtiyor.
Hal böyle olunca da doğru bir şablon üzerine kurulu olan Stranger Things’i izlemek, kaçırılmaması gereken bir husus olarak öne çıkıyor. Pekala, herkesin dilinde olan hatta dost meclislerinin bu dönem en önemli gündem maddesini oluşturan bu diziyi hala izlemediniz ve izlemek için neden mi arıyorsunuz? O zaman doğru adrestesiniz! İşte en iyi yabancı diziler listesinde ilk sıralarda gelen Stranger Things’i kesinlikle izlemeniz için 10 neden!
1 Bir Nefeste Tüketilebilir Oluşu
Stranger Things’i farklı ve izlenebilir kılan en önemli hususlardan ilki sürükleyiciliği. Tabii bahsettiğimiz bu sürükleyicilik yalnızca hikayenin kusursuz işlemesi ile alakalı değil. Aksine dizi, 45 dakikayı pek geçmeyen ve 10 bölüme dahi ulaşmayan sezonlarıyla, tek oturuşta bitirilme potansiyelini taşıyor. Şöyle küçük bir bakış attığımız zaman ilk sezonun 8, yeni yayınlanan ikinci sezonun ise 9 bölümden oluştuğunu görüyoruz. Esasen, bu da dizinin tek nefeste bitirilmesinin önünü açıyor.
Hele hele kısa ve öz bölümlerin, her daim gün yüzünde olduğunu düşünürsek, Stranger Things’in başına oturmak kaçınılmaz bir süreç halini alıyor. Ülkemizde iki saate yaklaşan ve bir sezonu 40 bölüme ulaşan dizileri düşündükçe, Stranger Things ve onun sürükleyici yapısı deyim yerindeyse bulunmaz bir hint kumaşı görüntüsüne bürünüyor. Yurtdışındaki muadillerine oranla da gayet makul olan süresi ve bölüm sayısı, Stranger Things’i izlemek ve bu hikayenin büyüsüne eşlik etmek için yeterli bir sebep değil mi?
2 Retro Yapısı
Eğer ki konu Stranger Things’ten açıldıysa, dizinin en büyük cazibe merkezinden bahsetmeden geçmek olmaz. Malumunuz, hikaye 80’lerin Amerika’sında geçiyor. Bu yönüyle bir dönem dizisi görüntüsü çizse de esasen Stranger Things adeta 80’lerde çekilmiş ve günümüze dek muhafaza edilmişçesine huzurlarımıza geliyor. Çünkü bahsi geçen anlatı, sadece yarattığı atmosfer ile değil, aynı zamanda referans aldığı yapımlarla da 80’lerin retro yapısını anbean hissettiriyor.
Star Wars, Ghostbusters, E.T. gibi dönemin popüler ve kült yapımlarına gönderme yapmayı ihmal etmeyen, buna ek olarak 80’lerin Rock’n Roll ruhunu yaşatmak adına çaba sarf eden, üstüne üstlük zamane kıyafetlerini de sandıktan çıkarmayı başaran Stranger Things, başından sonuna dek 80’lerin özgün atmosferini yansıtmasıyla ilgi çekiciliğini doruk noktasına ulaştırıyor.
Dizi bir yandan 80’lere özgü yapıyı anlatısına taşırken, bir yandan da sinematografisiyle izleyenleri atari salonlarının revaçta olduğu yıllara hapsediyor ve birçoklarını çocukluğuna doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Esasen dizinin takındığı bu retro duruş ve bunu son yıllarda karşımıza çıkan en usta şekilde yapması, Stranger Things’in 7’den 70’e herkese hitap etmesine vesile oluyor. Sahi, genç-yaşlı demeden, maaile ekran başına geçip, bir dönem hikayesini böylesine keyifli bir şekilde izlemek ve 80’lerin tüm albenisini damarlarda hissetmek bir diziyi seyretmek için başlı başına bir neden değil midir?
3 Gerilimi Doruk Noktasında Yaşatması
Stranger Things, bir yandan 80’lerin tüm albenisiyle izleyenlerini büyülerken, öbür yandan da gerilim sosuyla izleyenlerinin tüylerini diken diken etmeyi başarıyor. Sinemaseverlerin yakından hatırlayacağı şekilde 80’ler gerilim türünün en iyi örneklerini çıkaran zaman dilimini içermektedir. Allien, Blade Runner, The Thing gibi kült yapımların öncü olduğu bu dönem, birçoklarının unutamadığı yapımlara da ev sahipliği yapmıştır.
Stranger Things’in en büyük özelliklerinden biri de, merkezine aldığı 80’lerin unutulmaz yapımlarına her daim saygı duruşunda bulunması ve onların gerilimi doruk noktasına çıkaran anlatısını kendisine pusula olarak belirlemesi. Bu da karşımızdaki hikayenin basit bir dizi olmasının önüne geçiyor ve her bir saniyesine saygı duymamızın önünü açıyor. Tabii gerilim sosunun olmazsa olmazı, hatta kardeşi olarak tabir edebileceğimiz gizem unsurunun da her daim ön planda olması ve bunun usta bir biçimde işlenmesi, Stranger Things’e karşı oluşan merakın da artmasını sağlıyor.
Bir bölümü bitirdikten sonra öbür bölüme hemen geçme isteği uyandıran bu durum, esasen Stranger Things’i muadillerinden ayıran ve izleyenin tüylerini diken diken anları da beraberinde getiriyor. Sahi, günümüz sinemasında dahi sabun köpüğü şeklinde verilen gerilim dozajını, tüm gerçekçiliği ile hissetmek ve hikayenin gizemine kendinizi bırakma isteği, başlı başına bir neden sayılmaz mı?
4 Fantastik Duruşu
Stranger Things, henüz en başında sağlam temeller üzerine inşa edildiğinin sinyallerini veren bir dizi. Evet, 80’lerin harikulade atmosferinden usta işi bir gerilim izliyoruz ancak dizinin fantastik duruşu da hiç yabana atılacak cinsten değil. Stranger Things iki farklı dünya üzerine kurulu bir hikayeye sahip. Bir tarafta hepimizin doğup, büyüdüğü yeryüzü; diğer tarafta ise Upside Down. Bu ikinci evrende neler neler yok ki? Kendine has karanlık bir gökyüzü, buhulu bir evren ve en önemlisi canavarlar!
Ancak bahsi geçen bu canavar, göze batan yahut hikayenin albenisini yok edecek türden değil. Aksine, gerilim dozajına birebir katkı sağlayan ve ekran başına geçen herkesin adrenalin seviyesini doruk noktasına çıkarmada fazlasıyla işlevsel. Bu da Stranger Things’in birçok detayı, tek potada eritmesine ve karşımıza üst düzey bir anlatı getirmesine yardımcı oluyor.
Nitekim karşımızdaki fantastik evren, günümüzün en popüler dizisi Game Of Thrones’u aratmayacak düzeyde usta işi bir yapı üzerine kurulu. Ee hal böyle olunca da, benzer anlatılardan sıkılan, aynı hikayeleri izlemek zorunda bırakılan bünyelere Stranger Things’in ilaç gibi geldiğini söyleyebiliriz. Sahi, böylesi fantastik ve farklı bir yapı üzerine temellenen diziyi izlemek nedenlerin en büyüğü değil midir?
5 Kolay Anlaşılır Oluşu
Diziyi özel kılan nedenlerin başında ise kolay anlaşılır olması geliyor. Bir başka değişle Stranger Things, anlatmak istediğini izleyicisine verirken, arka kapı aramıyor aksine en basit şekilde söylemini yerine getiriyor ve böylelikle iki kere düşünmenin önüne geçiyor.
Stranger Things’in farklı ve bu denli cazibeli oluşunun ana etmenlerinden biri, hikayenin merkezine çocukları yerleştirmesidir. Henüz ortaokul çağındaki bir grup genç üzerinden şekillenen anlatı, bu nedenle karmaşık söylemler içermiyor. Aksine, karmaşık olaylar silsilesini basit örneklerle açıklıyor ve bir kişinin dahi senaryoyu anlamsız bulmasının önüne geçiyor. Esasen Stranger Things’in 7’den 70’e herkese hitap etmesinin ana sebebi de bu. Evet, diziyi izleyen ortaokul çağındaki bir genç de 40’lı yaşlarının başındaki bir yetişkin de rahatlıkla anlayabilir ve ortaya konan basit örneklerle hikayenin içine dahil olabilir.
Esasen bu durum, birçok dizide karşımıza çıkan ya da çıkması muhtemel durumlardan biri değil. Hal böyle olunca da Stranger Things’in çocuklar üzerinden geliştirdiği söylem daha da anlamlı oluyor ve senaryonun kolay anlaşılabilir olmasını öne çıkarıyor. Sahi izleyenlerini metaforlara boğmayan, sanat sepet peşinde gezmek yerine olanı olduğundan da basit bir şekilde anlatmak adına çaba sarf eden bir diziyi izlemeyelim de taş mı olalım?
6 Eşsiz Bir Sinematografi
Malumunuz, günümüz dizilerinde hatta filmlerinde dahi en çok göz ardı edilen husus sanat ve görüntü yönetimidir. Esasen bu iki husus, görsel sanatların en önemli iki yapı taşıdır. Gelgelim ki Stranger Things, bahsi geçen iki hususa da sırt çevirmiyor ve karşımıza oldukça özgün ve üzerine düşünüldüğü her halinden belli olan bir sinematografiyi huzurlarımıza getiriyor.
Stranger Things’i izlerken, 80’lerin kendine has görüntüsünden etkilenmemek mümkün değil. Bir yandan da anlatının Upside Down’a geçtiği bölümlerde ortaya çıkan buhulu atmosfer, usta işi bir sinematografiyi zorunlu kılıyor. Nitekim Stranger Things’in bunun altından başarıyla kalktığını da gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Böylelikle ekran başına geçen herkes, hikayenin cazibesine kendi bırakabiliyor ve gerilimi doruk noktasında hissedebiliyor.
Bu da Stranger Things’in elindeki bütçeyi ne denli doğru ve işlevsel kullandığının yegane göstergesi olarak öne çıkıyor. Sinema filmlerinde dahi ikinci plana itilen ve izleyici filmden uzaklaştırma potansiyeli taşıyan en önemli etmen olan görüntü yönetiminin böylesi bir yapı içinde kusursuza yakın kullanılması, gerçekten takdire şayan bir durum. Siz de izlerken, göz banyosu yapmak ve anlatının büyüsünde kaybolmak istiyorsanız, böylesi eşsiz bir sinematografinin eseri olan Stranger Things’i kaçırmayın!
7 Empati Kurabileceğimiz Karakterler
Stranger Things, ortaokul ve lise çağındaki çocukların yaşantısını merkezine alan ve arka planda seyreden fantastik hadiselerle gizemli yapısını yükseğe çekmeye çalışan bir dizi. Ancak bu noktada öne sürülen karakterlere baktığımızda, hayatın tam da içinde yer alan ve empati kurmamıza olanak sağlayacak bireylerin karşımıza çıktığı gerçeği ile yüzleşiyoruz.
Mike, Dustin, Lucas ve Will’in başı çektiği oyuncu kadrosu, en başta izleyen herkesi çocukluğuna götürmektedir. Dizi bir yandan izleyen herkesin, kendi çocukluğuna eş değer karakteri bulmasına yardımcı olurken, bir yandan da çocukluk yıllarında oynanan oyunların hafızada canlanmasına yardımcı oluyor. Tabii buna ek olarak liseye yahut günümüze de sırt çevirmiyor. Çocukları için her şeyi yapabilecek bir anne, hayatını kaybetme noktasına gelmiş, alkolik ancak işine fazlasıyla sadık bir polis hikayenin yetişkinler tarafını oluşturuyor.
Esasen bu yöntemle Stranger Things, hem farklı yaş grubundan bireyleri ön plana çıkararak anlatısını güçlendiriyor hem de ekran başına geçen herkesin empati kurmasını sağlayacağı bir karakteri ön plana sunuyor. İddia ediyoruz; Stranger Things’i izlerken, size yakın gelen bir karakteri fazlasıyla sahiplenecek ve yaşanan her bir hadisede onun tarafını tutacaksınız. Böylesi gerçekçi ve duyguyu yaşatma konusunda başarılı olan bir diziyi izlemek zaten başlı başına bir neden değil midir?
8 Anlatının En Büyük Destekçisi, Müzikleri
En iyi Netflix dizileri arasındaki Stranger Things’i izlerken, kendinizi bir anda 80’lere ışınlanabilir, arkadaşınızın doldurduğu karışık kaseti dinlerken bulabilirsiniz. Çünkü dizinin özgün müzikleri bir yandan harikulade bir tat sunarken, bir yandan da dönemin öne çıkan şarkıları sizi bambaşka bir yolculuğa çıkarma potansiyelini beraberinde getiriyor.
Malumunuz, günümüzde bir diziyi yahut filmi yücelten en büyük etmenlerden biri de kullanılan müziklerdir. Stranger Things’e geldiğimizde ise, henüz introsundan itibaren ne denli harikulade müzikler geleceğinin sinyallerini alıyoruz. Keza dizide müziğin bir an olsun boşa kullanılmadığını, aksine ortaya çıktığı her anda duygu durumunu yukarıya taşıdığını da söylemek mümkün. Özellikle gerilimi yüksek sahnelerde, adeta en az görüntü kadar değerli olan ve izleyen herkesin tüylerini diken diken etme potansiyelini beraberinde getiren müzikler, uzun yıllardır görmediğimiz derecede işlevsel kullanılıyor.
Bu da zaten 80’lerin atmosferini yansıtmada oldukça başarılı olan bir dizinin, albenisi daha yukarı çeken ve özgün anlatımını destekleyen yegane husus olarak öne çıkıyor. Sahi, bir yandan büyülü bir dünya vesilesiyle ekrana kilitlenirken, diğer yandan da kendine has müziklerini sunan bir dizi vesilesiyle kulaklarınızın pasını silmek istemez misiniz?
9 Eleven
Evet, dizi birçok harikulade karakteri önümüze sunuyor. Ancak içlerinden biri var ki Stranger Things’i izlemek için başlı başına bir neden. O da, Eleven! Dizinin en önemli yapı taşlarından biri olan Eleven, maskülen görüntüsüyle ön plana çıkan, güçlü bir kız çocuğu. Onu diğer karakterlerden ayıran ve başlı başına diziyi izlemek için bir neden olarak öne çıkaran yegane husus ise sahip olduğu güçler.
Telekinezi yöntemiyle beynini daha işlevsel kullanabilen ve Jedi Ustası’nı andıran tavrıyla nesneleri hareket ettirebilen Eleven, deyim yerindeyse bir silah görüntüsü çizmektedir. Bu nedenle birçoklarının sahip olmaya çalıştığı, ancak Mike ve arkadaşlarının saf sevgiyle bağlandığı Eleven, ne yapacağını bilmez bir halde oradan oraya savrulmaktadır. Onu özel kılan nedenlerden biri de, sahip olduğu güçlerden ziyade taviz vermediği masumane duruşudur.
İddia ediyoruz; Stranger Things’i izledikten sonra Eleven’ın tüm o masum duruşu altından gerektiği yerde çıkagelen canavara hayran olacaksınız ve bu kız çocuğu yüzünden dizinin her bölümünü izlemek isteyeceksiniz. Sahi, göründüğü her bir sekansta akıllara Star Wars’u getiren ve arkadaşlarının deyimiyle Usta Yoda’yı andıran Eleven için, Stranger Things izlemeye değmez mi?
10 Üst Düzey Çocuk Oyuncu Performansı
Stranger Things’i muadillerinden ayıran en önemli özelliği ise ortaya konan oyuncu performansları. Dizide görünen her bir karakterin üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak, çocuk oyuncuların, kendilerinden yaşça büyük olanlara göre fersah fersah üzerinde seyreden performansları da, diziyi böylesine üst düzey bir noktada konumlandırmamıza yardımcı olan yegane husus.
Eleven, Lucas, Will, Mike ve Dustan… Bu 5 ana çocuk karakter üzerine kurulu olan Stranger Things, onların gözüktüğü her bir saniyede albenisi yukarı çekiyor ve böylesi özel çocuk performansları ile bir kez daha büyülemeyi başarıyor. Keza çocuk oyunculardan maksimum verim almak, çağımızın sinemasının ve televizyon dünyasının en büyük handikaplarından biri. Ancak Stranger Things uzun bir süreye yayılan cast seçiminin, ne kadar doğru tercihleri beraberinde getirdiğini her bölümde, hatta ve hatta onların göründüğü her bir saniyede tekrar tekrar kanıtlamayı başarıyor.
Bu da diziyi, basitleştirmekten öte ustalaştıran ve böylesi harikulade performansı bir araya toplamasından ötürü şapka çıkartılması gereken bir haleti ruhiyeye yerleştiriyor. Sahi, bu gençlerin özverili ve izleyenin bam teline dokunan oyunculukları için dahi Stranger Things izlenmeyi hak etmiyor mu?
BONUS Sadettin Teksoy
Sosyal medyada son günlerde sıklıkla dönen bir video var. O da Netflix Türkiye’nin dizinin ikinci sezonunu Sadettin Teksoy ile yaptığı tanıtım. 90’lı yıllarda ülkemizde “Canavar Uzmanı” diye nam salan ve çeşitli reality şovlarla evlerimize konuk olan Sadettin Teksoy’u böylesi bir dizinin tanıtımında görmek esasen yüzlerde fazlasıyla tebessüm açan bir durum.
Nitekim Netflix Türkiye’nin Sadettin Teksoy’lu yerli tanıtımdan da epey pozitif geri dönüş aldığı aşikar. Hal böyle olunca da, birçokları için Sadettin Teksoy’un yüzü suyu hürmetine Stranger Things’e başlamak elzem oldu. Sahi, yerli ve milli “Canavar Uzmanı”mızın Hawkins’teki macerası hatırına dahi Stranger Things izlenmez mi?