Dünyanın en gösterişli basketbol organizasyonu nedir diye sorsak, herkesin vereceği cevap hiç şüphesiz NBA olacaktır. Her yıl onlarca basketbolcunun adım attığı bu lig, günden güne kalitesini arttırmakta ve tek başına basketbolun zirvesinde oturmayı başarmaktadır. Tabii NBA tüm bunları yaparken, globalleşen dünyaya da sırt çevirmiyor. Son yıllara baktığımızda da takımların Avrupalı basketbolculara karşı daha çok ilgi gösterdiğini rahatlıkla görebiliyoruz.
Aslına bakarsanız; Avrupalıların NBA’e adım atmaya başladığı 80’lerin sonları değişen bir düzenin de habercisiydi. Nitekim o döneme kadar beyazlara, hele hele Amerika kökenli olmayanlara sırt çeviren NBA takımları, gelişmekte olan Avrupa basketbolunu göz ardı edemeyecek durumdaydı. İşte bu noktada öncü olarak kabul edebileceğimiz Drazen Petrovic, Toni Kukoc gibi isimlerle birlikte iyiden iyiye Avrupa piyasasına eğilen NBA, büyük yeteneklerin de peşine düşmüştü.
Ancak NBA’de tutunmak, bu seviyelerde barınabilmek hiç de kolay değildi. Zaten Avrupa basketbolunda efsane olmuş birçok ismin, henüz yolun başındayken Amerika’yı terk etmesi de bunun en açık kanıtı. Peki, NBA’de kendini göstermiş, hatta ve hatta burada yıldız kalibresine yükselmiş isimlere hep birlikte göz atmaya ne dersiniz? Karşınızda, geçmişten bugüne NBA’de şöhretine şöhret katmayı başarmış, en iyi Avrupalı oyuncular:
18 Zaza Pachulia
Öncelikle itiraf etmekte yarar var. Bu listenin yetenek olarak en zayıf oyuncusu Zaza. Ne var ki kariyerinin son döneminde yükselişe geçen performansı, ona şampiyonluğu kucaklaytan Golden State Warriors’un ilk beşinin kapılarını açtı. Bu noktada Zaza’nın aldığı minimum maaşın etkili olduğunu söylesek de onun bir rol oyuncusu olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmiyor.
Ülkerspor altyapısında yetişen Gürcü sporcu, aynı zamanda Türkiye pasaportuna da sahip çifte bir vatandaş. Her daim, Türkiye’ye olan minnetini dile getiren ve ülkemizi ikinci vatanı olarak gördüğünü belirten Zaza, bu nedenle yakından tanıdığımız sporculardan biri. 2003 yılında 47. sıradan draft edilen Zaza, ilk iki sezonunu Orlando ve Milwakuee’de geçirdikten sonra sekiz senelik Atlanta macerasına başladı. Burada kendisini kısa sürede sevdiren ve takımın önemli bench güçlerinden biri haline gelen Gürcü basketbolcu, Atlanta sayesinde de kendisini tüm NBA’e kanıtladı. Daha sonra 2013 yılında tekrar Milwakuee’ye geçen, oradan da Dallas’ın yolunu tutan Zaza, 2016 yılında ise şampiyonluğu kucaklayacağı Golden State Warriors’a transfer oldu.
Durant, Curry, Thampson gibi yıldız oyuncuların etrafına kurulu takımın ilk beşine monte edilen Zaza, gerek savunmadaki enerjisi gerekse hücumda kapladığı alanla, Golden State’in değişmez parçalarından biri oldu ve şampiyonluğa ziyadesiyle katkı sağladı. Gerçi diğer Avrupalı oyuncular kadar yıldız seviyesine erişemedi ama uzun yıllar NBA’de tutunabildi ve kariyerinin sonunda yakaladığı ivmeyle adını unutulmazlar arasına yazdırmış oldu.
17 Ersan İlyasova
Sırada milli gururumuz Ersan İlyasova var. Halihazırda NBA’de oynayan yıldız Türk oyuncusu, 2006’da adım attığı ligde 10. yılını devirmiş bulunuyor. Son yıllarda takas haberleri ile sıklıkla gündeme gelen Ersan, buna rağmen gittiği her takımda istikrarından ödün vermeden çalışmaya devam ediyor.
Asıl adı Arsen İlyasov olan Özbek asıllı basketbolcu, genç yaşta Türkiye’ye gelerek Ülkerspor’un altyapısına katıldı. Uzun boyuna rağmen attığı şutlar ve atletizmi ile yaşıtları arasından sıyrılmayı başardı. Ardından NBA kulüplerinin radarına girdi ve 2005 yılında Milwakuee tarafından 36. sırada draft edildi. Burada öncelikle gelişim ligi olarak da adlandırılan D-League’e gönderilen Ersan, bir yıl sonra NBA’e döndü ama forma giyme şansı bulamayınca Avrupa’ya, Barcelona’ya transfer oldu. İspanya günlerinde kendisini bir hayli geliştiren Ersan için artık NBA’de de kendini kanıtlama zamanıydı. Ve öyle de yaptı. 2009 yılında döndüğü Milwakuee’nin önemli skorerlerinden olan ve her daim sahada olma şansını yakalayan Ersan, NBA’deki Avrupalılar arasında hatırı sayılır bir yer edindi.
2015 sonrası ise Ersan için sürgün döneminin başlayacağı yıllardı. Sırasıyla Detroit, Orlando, Oklahoma, Philadelphia ve Atlanta’nın yolunu tutan Ersan, buna rağmen performansından asla ödün vermeyerek ne kadar profesyonel olduğunu ortaya koydu. Bu da onun NBA’de tutunabilmiş nadir Avrupalılar arasına girmesini sağladı.
16 Goran Dragic
Sıra, NBA’de yer alan en enteresan Avrupalıya geldi. Yeteneği tartışmaya kapalı olan ancak devamlılık konusunda olumsuz davranışlar sergileyen Dragic, buna rağmen gittiği her takımda gösterdiği performansıyla hafızalara yer etti.
2008 yılında San Antonio Spurs tarafından 45. sıradan draft edilen ve sonrasında hakları Phoenix Suns’a devredilen Dragic, burada bir NBA efsanesi Steve Nash ile birlikte çalışma şansı yakaladı. Keza bu durumun, onun basketbolunu olgunlaştıran yegane husus olduğunu söyleyebiliriz. Delici penetrelerine ve bitirici şutlarına ek olarak, repertuarına bir de asist özelliğini ekleyen Dragic, NBA’in hatırı sayılır Avrupalılarından biri olmayı da başarmıştır.
Lokavt dönemindeki Caja Laboral macerasını dışarıda bırakırsak, 9 yıldır aralıksız NBA’de boy gösteren Dragic’in basketbolu bıraktığında ligin unutulmazları arasında yer alacağından eminiz. Phoenix, Houston ve Miami takımlarının formasını giyen Dragic, kariyeri boyunca 13.3 sayı ortalamaları yakalamış olsa da oyuna getirdiği enerji sayesinde pek çok takımın kadrosunda görmek isteyeceği bir sporcu.
15 Joakim Noah
2007 senesinde, Chicago Bulls tarafından 9. sıradan draft edilen Noah, şimdiden tarihe adını altın harflerle kazımış bir pivot. Kısa boyuna rağmen oyuna getirdiği dinamizm ve ilginç şut stiliyle hafızalarda yer eden Noah, özellikle savunmadaki katkısıyla ön plana çıkıyor.
Derrick Rose önderliğinde yeniden yapılanmakta olan Chicago Bulls’un önemli isimleri arasındaki Noah, takımıyla birçok başarının altına imzasını attı. Ardından da 2016 yılında New York Knicks’e transfer oldu. Ne var ki Noah’ın bu büyük şansı akıllıca kullanabildiğini söyleyemeyiz.
Amerikalı doğumlu bir Fransız olan ve saç stilinden, özel hayatına kadar her daim gündemde kalmayı başaran Noah, en çok da rakiplerine korku saçan sert mizacıyla hafızalarımızda yer etmiştir. Pota altını deyim yerindeyse karartan ve hücumda da üzerine düşeni yapmak için ekstra çaba sarf eden sporcu, özellikleriyle NBA’in gördüğü en sıra dışı Avrupalılardan biri olarak her daim hatırlanacaktır.
14 Andrei Kirilenko
Rus basketbolunun dünyaya armağan ettiği en büyük yeteneklerden biri olan Andrei Kirilenko, on yıl boyunca formasını giydiği Utah Jazz formasıyla özdeşleşmiş bir isim. Uzun kollarının avantajını harikulade kullanan, savunmadaki enerjisi ile fark yaratan ve en önemlisi de hücumu ikinci plana itmeyen oyun anlayışıyla, NBA’de hatırı sayılır bir yer edinmiştir. 2004 yılında da All-Star olma başarısını göstermiştir.
1999 draftında, Utah Jazz tarafından 24. sırada seçilen Kirilenko gelişimini tamamlamak adına birkaç yıl daha Avrupa’da kaldı ve 2001 yılında NBA’e transfer oldu. Diğer Avrupalılara oranla uyum sürecini çabuk atlatan AK-47 lakaplı oyuncu, daha ilk yıllarında Utah’ın öne çıkan isimleri arasına girdi. Kaldı ki henüz ligdeki üçüncü senesi olmasına rağmen All-Star unvanını alan Kirilenko, ödün vermediği performansıyla her daim parmak ısırtmıştır.
2011 sezonunda verdiği radikal kararla CSKA’ya dönen ve sezonun tamamını burada geçiren Kirilenko, bir sonraki yıl NBA’e dönerek sırasıyla, Minnesota, Brooklyn ve Philedelphia formaları giymiş ancak eski performansını gösterememiştir. Fakat bu durum bile onun bir NBA efsanesi olarak anılmasına engel teşkil etmemektedir. Nitekim Kirilenko ligde bulunduğu her an çalışma azmiyle öne çıkmış ve örnek bir profesyonel portresi çizmiştir.
13 Marc Gasol
Gasol kardeşlerin küçüğü olan Marc, abisi gibi büyük bir kariyer ile karşımıza gelmektedir. 2007 yılında Los Angeles Lakers tarafından 48. sırada draft edilen ancak bir yıl daha Avrupa’da kalmayı yeğleyen Marc, burada ortaya koyduğu başarılı performansla dikkatleri üzerine çekmiştir. 2008 yazında ise hakları Memphis’e devredilince, abisinin eski takımının yolunu tutmuştur.
2.16 boyundaki pivot, hem sırtı dönük hem de şuta dayalı oyunları oynaması nedeniyle muadillerinden ayrılmaktadır. İlk bakışta yumuşak ve yavaş ayaklı bir görüntü çizse de aksine oldukça sert ve hızlı olabilme yetisine sahip Marc Gasol, bu nedenle NBA’in en iyi uzunları arasında gösterilmektedir.
2012, 2015 ve 2017 yıllarında All-Star seçilme başarısı da gösteren Marc, halihazırda NBA’in en elit oyuncuları arasında yer almaktadır. Özellikle işin savunma tarafında ortaya koyduğu gayretle dikkat çeken Marc, bununla birlikte hızlı bilekleriyle de fark yaratmaktadır. NBA’e adım attığı 2008 yılından beri Memphis forması giyen başarılı oyuncu, kariyeri boyunca 14.9 sayı ve 7.6 ribaund ortalaması tutturmuştur.
12 Mehmet Okur
Türk basketbol tarihinin simge isimlerinden biri olan Mehmet Okur, aynı zamanda NBA tarihine de adını altın harflerle yazdırmış örnek bir sporcudur.
Oyan Renault ve Tofaş ile başlayan altyapı kariyeri, ona daha sonrasında Efes Pilsen’in kapılarını açmıştır. Memo’nun burada ortaya koyduğu üstün performans ise NBA scoutlarının dikkatinden kaçmamış ve 2001 yılında Detroit Pistons tarafından 38.sırada draft olmasına olanak sağlamıştır. 2002 yılında Detroit’in yolunu tutan Mehmet Okur, genç yaşına rağmen hatırı sayılır süreler almaya başlamıştır. Özellikle Detroit’in şampiyonluğa ulaştığı 2004 senesinde takımın önemli rol oyuncularından biri olmuş ve şampiyonluk yüzüğünü hak ederek parmağına takmıştır.
Şampiyonluğun ardından Utah Jazz’ın yolunu tutan Mehmet Okur, asıl efsaneleşeceği topraklara ilk adımını böyle atmıştır. Burada Boozer, Kirilenko ve Deron Williams ile birlikte iyi bir iskelet yakalayan Utah’ın en önemli parçalarından biri de o olmuştur. Nitekim yakaladığı başarılar, tarihte ilk defa bir Türk oyuncunun All-Star’da boy göstermesinin de yolunu açmıştır. Las Vegas’ta düzenlenen 2007 All-Star karşılaşmasında göğsümüzü kabartan Mehmet, burada Shaq ile yaptıkları ile unutulmazlar arasına adını yazdırmıştır.
Şaşalı geçen Utah Jazz günlerinden sonra, peşini bırakmayan sakatlıklara yenik düşen Mehmet Okur, Brookyln formasını giydiği 2012 sezonunda basketbolu bırakma kararı almıştır. 33 gibi genç sayılabilecek bir yaşta parkelere veda eden Mehmet Okur, yine de yaptıkları ile hala efsaneler arasında anılmayı başarmaktadır.
11 Boris Diaw
Fransız basketbolunun NBA’deki en önemli temsilcilerinden olan Boris Diaw, yılların getirdiği birikimle hala üst düzey basketbol oynayabilen ender Avrupalılardan biri.
2003 draftında, Atlanta tarafından 21. sırada seçilen Boris Diaw, kariyerinin ilk yıllarında sırtına geçirdiği Phoenix formasıyla adını duyuran bir isim. Steve Nash önderliğinde başarıdan başarıya koşan Phoenix’in en önemli yapı taşlarından biri olan Fransız basketbolcu, özellikle hücumdaki efektif yapısıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. Kalın fiziğine rağmen oldukça yumuşak bir bileğe sahip olan Diaw, deyim yerindeyse sayıyı koklamaktadır.
Spot ışıklarının üzerinde olduğu Phoenix günlerinden sonra, daha mütevazi bir takım olan Charlotte Bobcats’in yolunu tutan Diaw, burada da çizgisinden ödün vermeyerek dört sezon geçirmiştir. Sonrasında ise Gregg Popovich önderliğindeki San Antonio Spurs’un yolunu tutmuş, hak ettiği şampiyonluğa nihayet burada erişmiştir. 2014 yılında rol oyuncusu olarak boy gösterdiği Spurs ile şampiyonluk yüzüğünü parmağına geçiren Diaw, böylelikle başarılarla geçen kariyerinin en önemli virajını da geride bırakmıştır.
Özellikle yüksek yüzdeyle attığı şutlarla adından söz ettiren Diaw, pota altındaki başarısıyla da komplike bir skorer olmayı başarmaktadır. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda ise onun NBA’de boy göstermiş efsanevi Avrupalılardan biri olması kaçınılmaz bir sonucu oluşturmaktadır.
10 Hidayet Türkoğlu
Oyun zekası, skora katkısı ve liderlik özellikleri ile yalnızca Türk basketbolseverler için değil, bu spora gönül vermiş her birey için oldukça özel bir oyuncudur Hidayet Türkoğlu. Özellikle Orlando Magic günlerindeki performansı ile efsaneler arasına adını yazdıran Hido, All-Star olamasa da şampiyonluk yüzüğünü parmağına geçiremese de bu toprakların yetiştirdiği en iyi basketbolculardan biri olmayı başarmıştır.
2000 yılında Sacramento Kings tarafından 16. sırada draft edilen Hidayet, ilk sezonunda hatırı sayılır süreler almış ve yeteneği ile göz kamaştırmıştır. Burada takımın önemli parçalarından biri haline gelen Hido, özellikle benchten verdiği katkı ile Sacramento takımına pozitif katkı sağlamıştır. 2003 senesinde ise bir sezonluk San Antonio Spurs macerasına adım atan Hidayet, burada ortaya koyduğu yüksek şut yüzdesiyle bir anda dikkatleri üzerine çekmiştir. Sonrasında ise yıldız kalibresine yükseleceği Orlando’ya transfer olan Hidayet, performansını her sezon biraz daha yükseltmiş ve takımının unutulmazları arasına adını yazdırmıştır. Özellikle Orlando’nun NBA finali oynadığı 2009 yılında takımın lideri olan Hidayet, aynı sezon içerisinde de En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödülünü kucaklamıştır.
Final oynadığı sezonunun ardından 5 yıllığına 56 milyon dolar karşılığında Toronto’ya transfer olan Hidayet, ne var ki burada beklentileri karşılayamamış ve Phoenix’e takas edilmiştir. Burada da eski görüntüsünden uzak bir duruş sergiledikten sonra, Orlando’ya geri dönmüş ve eski şaşalı günlerini yakalayama çalışmıştır. İlerleyen yaşına rağmen, liderlik vasıflarıyla ön planda olmayı başaran Hidayet, böylelikle Orlando’nun da efsaneleri arasına adını yazdırmayı bilmiştir.
Kısa süreli Clippers macerasından sonra basketbolu noktalayan ve şimdilerde Türkiye Basketbol Federasyonu başkanlığını yürüten Hidayet, sahada ortaya koyduğu karakter ve skorer kimliği ile NBA’in unutulmazları arasına adını yazdırmıştır.
9 Zydrunas Ilgauskas
Allen Iverson, Kobe Bryant, Steve Nash gibi yıldızlarında arasında bulunduğu 1996 draftında, Cleveland tarafından 20. sırada seçilerek lige adım atan Ilgauskas, o tarihten emekli olduğu 2011 yılına kadar NBA’in elit uzunlarından biri olmayı başarmıştır.
Litvanya’da doğan ve NBA tarihinin gördüğü en iyi Avrupalı uzunlardan olan Ilgauskas, deyim yerindeyse 2.21’lik bir dev. Özellikle sırtı dönük oyunda ortaya koydukları ve savunmada üstlendiği blok tehdidi ile o, her takımın isteyeceği türden bir oyuncu. Bu nedenle Ilgauskas için hem iyi bir skorer, hem de ayakları yere sağlam basan bir savunmacı tanımlamasını yapmak mümkün.
2003 ve 2005 yıllarında iki kez All-Star seçilme başarısı da gösteren Ilgauskas için tüm NBA kariyerini Cleveland’a adamış dersek hata etmiş olmayız. Ayrıca ligdeki son sezonunda, LeBron’un davetini kırmayarak Miami’ye geçen Litvanyalı yıldız, böylelikle istikrarın da simgesi haline gelmiştir.
8 Vlade Divac
NBA yer alan Avrupalılar içerisindeki öncü isimlerden olan Vlade Divac, 89 yılında adım attığı bu ligde 2004 yılına kadar mücadele etmiş ve adını efsaneler arasına yazdırmayı başarmıştır.
Yugoslavya Milli Basketbol takımının dünyada yaptığı çıkışın en büyük tetikleyicilerinden olan ve bu nedenle genç yaşta NBA takımlarının radarına giren Divac, yıldızlar topluluğu Lakers’a henüz 21 yaşındayken transfer olmuştur. 2.16’lık boyuna rağmen bir guard edasıyla pas verebilen ve bilek hakimiyeti üst düzeyde olan Divac, bu sayede oynadığı pozisyondan çok farklı bir görüntü çizmektedir.
Özellikle kariyerinin son dönemi diyebileceğimiz Sacramento Kings günlerinde efsane kalibresine yükselen Divac, burada takımın unutulmazları arasına girmiştir. Takımın Lakers ile konferans finali oynadığı yıllarda, Kings’in en önemli yapı taşlarından olan Divac, aynı zamanda 2001 yılında All-Star seçilme başarısı da göstermiştir. 21 numaralı forma giydiği Sacramento tarafından emekli edilen ve profesyonelliği ile her daim örnek teşkil eden bir isim olan Divac, hala NBA tarihinin en iyi uzunları arasında anılmaktadır.
7 Toni Kukoc
Avrupa basketbolunda iz bırakmış isimler arasındaki Toni Kukoc, 1990 draftlarında 29. sıradan seçilmesine rağmen, lige girmek için acele etmemiş ve 93 yılına kadar Benetton Treviso formasını giymiştir.
Sonrasında ise Michael Jordan önderliğindeki efsanevi Chicago Bulls takımına transfer olmuş, Majestelerinin basketbola geri dönüşüyle birlikte de Bulls’un en önemli yapı taşlarından biri haline gelmiştir. İnce uzun fiziğine rağmen, büyük bir şut tehdidi olan ve bileklerini çok iyi kullanan Kukoc, kenardan gelerek Bulls’un en önemli bench gücü olmayı başarmıştır. Takımın 96, 97, 98 yıllarında kazandığı üç şampiyonlukta da kadroda yer alan ve dinamizmi ile her daim maksimum performans göstermeye çalışan Kukoc, böylelikle Bulls tarihinin unutulmazları arasına adını yazdırmıştır.
Ne var ki Jordan’ın emekliliği sonrası yeniden yapılanma kararı olan Bulls’tan 2000 yılında gönderilmiş, sonrasında da eski halinden uzak bir görüntü sergilemiştir. Sırasıyla Philedelphia, Atlanta ve Milwakuee formalarını terleten Hırvat skorer, nihayet 2006 yılında emekliliğini açıklamıştır. Özellikle üç sayı çizgisi gerisinden ortaya koydukları ile bir döneme damgasını vuran Kukoc, NBA’de Avrupalıları var eden öncü figürlerden biri olarak da hafızalarda yer etmiştir.
6 Pau Gasol
Her daim beklentileri karşılayan ve yıldız kelimesini sonuna kadar hak eden bir isim var sırada. O da 2001 draftının 3 numaralı seçimi Pau Gasol…
Memphis Grizzlies ile lige adım atan ve o gün bugündür de performansından ödün vermeden parkede yer alan Pau Gasol, gerek sertliği gerekse skora olan katkısıyla komplike bir uzun görüntüsü çizmektedir. Memphis’te geçirdiği yedi yıldan sonra, şampiyonluk yüzüğünü parmağına takacağı Los Angeles Lakers’a transfer olan ve burada Kobe Bryant ile iyi bir ikili görüntüsü çizen Gasol, hala NBA’in parmakla gösterilen isimleri arasında.
Lakers ile 2009 ve 2010 yıllarında iki şampiyonluk kazanan, altı kez All-Star seçilme başarısı gösteren Gasol, deyim yerindeyse elde edilebilecek tüm başarıları kazandı. 2.16’lık boyuna rağmen uzun forvet oynama yetisine de sahip Gasol, kolay kolay kimsenin deviremeyeceği kadar sert ve bir o kadar da karakterli bir oyuncu olarak arz-ı endam etmektedir. Nitekim onu özel kılan yegane husus; hücumdaki etkinliğini savunmadaki dinamizmiyle harmanlamasında gizli. Oyunu iki yönlü oynayabilen ve bu nedenle de korkulan bir uzun olan Gasol, ilerleyen yaşına rağmen hala adından söz ettirmeyi başarmaktadır.
Memphis, Lakers, Bulls ve son olarak San Antonio forması ile izlediğimiz Gasol, 37 yaşına gelmiş olmasına karşın uzun yıllar parkelerde yer alacağa benziyor. Kariyeri boyunca 17.9 ve 9.4 ribaund ortalamaları yakalayan Pau Gasol, şüphesiz ki İspanyol basketbolunun dünyaya armağan ettiği en büyük değerlerden bir tanesi.
5 Peja Stojakovic
Şut nedir? Nasıl atılmalıdır? Kusursuz bir bilek nasıl olmalıdır? İşte, Peja Stojakovic ismi bu soruların tek başına cevabı niteliğindedir.
1996 draftlarında, Sacramento tarafından 14. sırada seçilen Peja, NBA’e adım atmak için iki yıl beklemiştir. Avrupa’da gelişim sürecine odaklandıktan sonra 1998 yılında Sacramento formasını üzerine geçiren yıldız şutör, daha sonra adını efsaneler arasına yazdırmayı başarmıştır! Gerek üç sayı çizgisinin dışından, gerekse boyalı alandan ortaya koyduğu üst düzey şut sezgisiyle bir anda ligin en iyi şutörü olarak anılmaya başlayan Peja, yakaladığı yüksek yüzdelerle dikkatleri üzerine çekmiştir. Nitekim 2002, 2003 ve 2004 yıllarında üç kez üst üste All-Star seçilmiş ve adeta topun rahatlıkla emanet edildiği bir yıldız görüntüsü çizmiştir.
Ne var ki kariyerinin zirvesini yaşadığı yıllarda sakatlıklarla boğuşmak zorunda kalmış ve çok sevdiği Sacramento’dan ayrılarak NBA’in gezginleri arasına girmiştir. Ancak kariyerinin son sezonu olan 2011 yılında, Dallas kadrosuna katılmış ve şampiyonluk yüzüğünü kazanmıştır.
Üçlüklerin efendisi olarak da hatırlanan ve tarihin gördüğü en kusursuz bileklerden birine sahip olan Peja, şüphesiz ki o talihsiz sakatlıkları yaşamasa şu an bambaşka bir konumda olacaktı. Yine de 2005 öncesi ortaya koyduklarıyla Peja, NBA’in gördüğü en saf skorerlerden biri olmuştur diyebiliriz.
4 Tony Parker
1996 yılında takımın başına Gregg Popovich’i getiren ve o gün bugündür de bir hanedanlık görüntüsü çizen San Antonio Spurs, şüphesiz günümüzün en elit oluşumlarından biri. Bundaki aslan payı ise Popovich’de hatta onun yanı sıra Tim Duncan’da. Ama Tony Parker’ın bu takıma kattıkları da göz ardı edilmeyecek kadar büyük.
2002 senesinde, henüz 20 yaşındayken adım attığı NBA’de uyum sorununu çabucak atlatan ve Spurs’un en önemli parçalarından biri haline gelen Parker, takımının yaşadığı tüm şampiyonluklarda hep ön planda olmuştur. 2003, 2007, 2009 ve 2014 yıllarında şampiyonluk yüzüğünü parmağına geçiren Parker, 2007 yılında ise finallerin en değerli oyuncusu unvanına layık görülmüştür.
Kusursuza yakın top hakimiyeti ve saha görüşüyle, NBA’in görmüş olduğu en iyi guardlardan olan oyuncu, skora olan katkısıyla da parmak ısırtmaktadır. Özellikle “Gözyaşı damlası” adını verdiği özel atışıyla literatüre de katkı sağlayan Parker, penetre yeteneği ile de muadillerinden ayrılmayı başarmaktadır. Altı kez All-Star seçilmeyi başaran Parker için ilerleyen yaşına rağmen zerre ödün vermediği hızı ile de alkışı hak etmektedir diyebiliriz.
3 Arvydas Sabonis
Avrupa basketbolu denildiğinde akla gelen ilk isimlerden olan; gösterişli duruşu ve oyun zekasıyla Amerikalı basketbolseverleri de kendisine hayran bırakan bir isim var sırada.
1986 yılında draft olmasına rağmen uzun yıllar NBA’e gitmeyi reddeden Sabonis, 31 gibi geç sayılabilecek bir yaşta lige adımını atmıştır. Amerika’da yalnızca Portland Trail Blazers forması terleten ve bu takımın efsaneleri arasına adını yazdırmayı başaran Litvanyalı pivot, bu süre zarfında da kendi hayran kitlesini yaratmıştır. Nitekim Sabonis, kısa NBA kariyerine rağmen gerek insanüstü fiziği gerekse ortaya koyduğu özveri ile fark yaratmayı başarmıştır.
Lige girdiği ilk sezon yılın çaylak beşine seçilen 2.20’lik dev, karşısına çıkan herkesi yıkma potansiyeline sahip, bileklerine fazlasıyla hakim dominant bir pivot olarak arz-ı endam etmiştir. Oyunu iki yönlü oynayabilen Sabonis; NBA kariyeri boyunca 12.0 sayı ve 7.3 ribaund ortalamaları tutturmuş ve istatiksel anlamda da üzerine düşeni yapmıştır. Yalnızca saha içi değil, aynı zamanda saha dışındaki karakteristik duruşu ile de dikkat çeken Arvydas Sabonis, NBA ile Avrupa’nın yakın ilişkiler kurmasına olanak sağlayan en önemli değişkenlerden biri olarak da hatırlanmaktadır.
2 Drazen Petrovic
Drazen Petrovic, efsane kelimesini sonuna kadar hak eden; Avrupa’da ortaya koyduğu başarılı performansını NBA’e taşıyan ancak ne yazık ki erken yaşta hayatını kaybeden bir sporcu olarak hafızalarımızda yer etmiştir.
1986 yılında draft edilen, ancak önceliğini Avrupa’ya veren Petrovic, ilk olarak doğduğu kıtada başarıdan başarıya koşmuştur. Sonrasında 1989 yılında NBA’e adım atan efsanevi isim, ilk sezonlarında uyum sorunu yaşasa da 91 senesinde New Jersey’e transferi ile birlikte adeta kimlik değiştirmiştir. Nitekim burada ligin en elit şutörlerinden olan ve %45 gibi muazzam bir yüzde tutturan Petrovic, korkulan bir skorer hüviyetine bürünmüştü.
Ne var ki kariyerinin en olgun çağlarını yaşadığı sırada 28 yaşında, Almanya’da geçirdiği trafik kazasında hayata gözlerini yummuş ve hikayesi dramatik bir sonla nihayete ermiştir. Önünde uzun yıllar olmasına rağmen kadere boyun eğen Petrovic, ardında efsane olmuş bir isim ve gözü yaşlı sevenlerini bırakmıştır.
Efendi kişiliği ve sahaya koyduğu özveri ile de parkelerin gördüğü en unutulmaz isimleri arasına giren Drazen Petrovic, tarihin gördüğü en özel hikayelerden biri olarak da anımsanmaktadır. 3 numaralı forması New Jersey Nets tarafından emekli edilen Drazen, bir Avrupalının NBA’de başarılı olabileceğini kanıtlayan öncü isimlerden biri olarak efsaneleşmiştir.
1 Dirk Nowitzki
Listemizin zirvesine geldiğimizde ise üstün Alman teknolojisinin dünyaya sunduğu kusursuz bir makine olarak tanımlayabileceğiniz Nowitzki’yi görüyoruz.
20 yaşında adım attığı NBA’de, yalnızca Dallas Mavericks forması giyen ve kulübün simge isimlerinden biri haline gelen Nowitzki, 2.13’lük boyuna rağmen attığı kusursuz şutlarla tanınmaktadır. Nitekim o, öylesine yumuşak bir bileğe sahiptir ki şuta kalktıktan sonra topun potaya girişini izlemekten başka bir şey yapamazsınız. Özellikle orta mesafeden attığı ve kendisiyle özdeşleşen fadeawayleriyle hafızalara kazınmıştır. Hatta Nowitzki’nin şutu öylesine dillere destandır ki, 2014 yılında Kusursuz Şut adıyla bir belgesele dahi konu olmuştur.
2011 yılında Dallas ile şampiyonluğa uzanırken MVP ödülünü de kucaklayan Nowitzki, 13 kez All-Star seçilme başarısı da göstermiş ve ulaşılması zor bir rekorun altına imzasını atmıştır.
Kazanma hırsıyla fark yaratan, buna rağmen efendi duruşundan da taviz vermeyen Dirk Nowitzki, şu an 39. yaşında olsa da hala parkelerde boy göstermektedir. Kariyeri boyunca 21.7 sayı ve 7.8 ribaund ortalamaları tutturan Alman yıldız, şüphesiz basketbol dünyasının gördüğü en büyük efsanelerden biri olarak anılmaya devam edecektir.
BONUS: Giannis Antetokounmpo
2013 senesinde henüz 19 yaşındayken lige adımını atan Nijerya asıllı Yunan yıldız Giannis Antetokounmpo, şimdiden tarihin en büyük starlarından biri olmaya aday. Onun, henüz ligdeki üçüncü sezonunu doldurmuşken kendi hayran kitlesini yarattığını söylemekte de yarar var. Nitekim 2.11’lik uzun boyuna rağmen top hakimiyeti ile parmak ısırtan ve neredeyse dizlerine kadar uzanan kollarıyla da rakibine korku saçan Giannis, şu zamana kadar sahalarda görmediğimiz derecede farklı bir sporcu.
Geçtiğimiz sezonun En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödülünü kucaklayan ve 22.9 sayı ortalaması yakalayan Giannis Antetokounmpo, aynı zamanda All-Star’da da boy göstermiştir. İlerleyen yıllar ne getirir bilinmez ama atletizmiyle izleyenlerini büyüleyen Yunan yıldız, uzun yıllar daha adından söz ettireceğe ve unutulmazlar arasına gireceğe benziyor diyebiliriz.