Sinemanın büyüsüyle baş başa kalmaya ve kendinizi pozitif duygulara bırakmaya hazır mısınız? Evet, kasvetten, hayatın koşuşturmacasından yorulanları buraya alalım. Çünkü karşınızdaki liste, kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak ve moralinizi tavan yapacak filmlerle dolu! Özellikle son yıllarda örneklerine daha fazla rastladığımız “Feel Good Movies” türü, en basit tabirle izleyeni kesin bir mutluluğa götürmeyi hedeflemektedir. Tabii karşımızdaki türü, yalnızca mizahi unsurları ön plana çıkaran düz komedi filmleri ile karıştırmamakta fayda var. Nitekim bu tarz filmler çoğu zaman, dram ögeleri ile dolu olmasına karşın finalinde izleyenlerine umut aşılayan anlatılar sunmaktadır.
Üstüne üstelik, hayata daha sıkı sıkıya bağlanmamızı öğütlemesi de bu filmlerin en büyük albenisini oluşturmaktadır. Eğer ki hayatınızın kötü bir dönemindeyseniz ya da içinizin büyük bir umut duygusuyla kaplanmasını istiyorsanız, işi gücü bırakın ve hemen bu listeden bir film seçin. Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak, içinizdeki optimist tarafı dışa vuracak filmler karşınızda. Şimdiden keyifli seyirler…
30 Yaşamak Güzel Şey (2017)
Mandıra Filozofu ile adını daha geniş kitlelere duyuran Müfit Can Saçıntı’nın son filmi Yaşamak Güzel Şey, adıyla müsemma bir şekilde hayata dair leziz mesajlar veren bir film.
Bir reklam ajansında çalışan Müfit, kendi halinde sıradan bir adamdır. Ne var ki yakın zamanda öleceği haberini alması, onun zincirlerinden kurtuluşunun da habercisidir. Artık Müfit için geriye tek bir seçenek kalmıştır: Kalan sayılı günlerini en iyi şekilde geçirebilmek! Bu dakikadan itibaren yaşamın güzelliğini dair enfes formülleri izleyenlerine sunan film, yer yer hüznü beraberinde getirse de izleyenlerine umut aşılamayı başarmaktadır.
Müfit Can Saçıntı’nın yazıp, yönetip, başrolü oynadığı Yaşamak Güzel Şey, 2017’nin ilk yarısında vizyona giren en iyi yerli yapımlardan biri. İddia ediyorum; bu filmi izledikten sonra en yakınlarınızı arayacak yahut yanınızdaki sarılma isteği duyacaksınız.
29 It’s Kind of Funny Story (Komik Bir Hikaye-2010)
Bir gençlik filmi olarak da değerlendirebileceğimiz It’s Kind of Funny Story, her şeye rağmen mutlu olunabileceğinin en büyük göstergesi olarak huzurlarımıza gelmektedir.
Rutin birtakım testler için muayene olmaya giden Craig’in beklenmedik şekilde hastaneye yatırılması ile başlayan olaylar silsilesi birçok sürprize gebedir. O artık burada hayatına giren insanlarla birlikte bambaşka bir kişiye evrilecek ve içinde bulunduğu zor şartlara rağmen hayattan zevk almanın yollarını arayacaktır.
Komedi filmlerinin aranan oyuncusu Zach Galifianakis’in başrollerden biri olarak arz-ı endam ettiği film, odak noktasına aldığı aşk ve arkadaşlık ilişkisi ile lezzetli bir film olarak öne çıkıyor. Anna Boden ve Ryan Fleck’in yönetmen koltuğunda oturduğu It’s Kind Funny Story, yüzünüzü kesinlikle gülümsetecektir.
28 Yes Man (Bay Evet-2008)
Mimiklerin efendisi olarak tabir edebileceğimiz usta komedyen Jim Carrey’in unutulmaz filmi Yes Man, deyim yerindeyse antidepresan etkisi yaratan bir film. Her koşulda hayır demeyi alışkanlık haline getirmiş ve evet demeyi bir korku sureti olarak betimlemiş Carl Allen’ın kişisel dönüşümünü konu alan film, gülümseten ve hayata karşı daha pozitif bakmamızı öğütleyen anlatısıyla fark yaratıyor.
Carl Allen, katıldığı bir program neticesinde gelen her soruya evet cevabı verme kararı almıştır. En başta bu durum onun hayata karşı daha pozitif yaklaşmasına olanak sağlasa da zamanla başına türlü belalar da açacaktır. Bu dakikadan itibaren Carl’ın, evet-hayır ikilemi arasında kalışını eğlenceli bir dille anlatan film, bir yandan da hayata karşı verdiği mesajlarla seyir zevkini iki katına çıkarmayı başarmaktadır.
Jim Carrey gibi bir komedi üstadını başrolüne yerleştiren Yes Man, hiç şüphesiz ki vadettiği anlatıyla oldukça değerli bir yerde konumlanmaktadır. Nitekim film bittikten sonra kendinizi sokaklara atmak isteyebilir, hayata bir dost edasıyla sıkı sıkıya sarılma isteği güdebilirsiniz.
27 Chef (Şef-2014)
Baştan uyaralım, bu filmi izlerken karnınız feci halde acıkabilir ve bir sandviç yapmak için kendinizi mutfağa atabilirsiniz. Çünkü Chef, izleyenin ağzının suyunu akıtacak derecede özel tarifleri içinde barındıran, bununla da yetinmeyerek yaşamın değerini anımsatan keyifli bir film olarak öne çıkmaktadır.
Ünlü bir restoranın baş aşçısı olarak çalışan Carl Casper, ne kadar yetenekli olsa da istediği yemekleri yapamamaktan şikayetçidir. Tam da bu süre zarfı içerisinde mekana gelen bir gurme ile kavga etmesi, onu farklı bir iş yapmaya itecektir. O artık kendi karavanıyla yollara düşen ve özgün sandviçlerini üreten bir şeftir. Onu tüm bu süreçte hayata bağlayan ve güçlü durmasına olanak sağlayan yegane husus ise arasının pek de iyi olmadığı oğlunun onla birlikte seyahat etmesidir. Artık baba-oğul için adlarını tüm dosta düşmana duyurmanın vaktidir.
İşler ters gittiğinde, her daim bir çıkış noktası vardır diyebilen ve her bir anıyla samimiyet vadeden Chef, son dönemin en pozitif filmlerinden biri. Jon Favreau’nun yazıp, yönetip, başrolü oynadığı film, özellikle yeni tarifler arayanların kaçırmaması gereken bir iş olarak öne çıkmaktadır.
26 Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak (2010)
İtalyan-Türk ortak yapımı Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak, rengarenk atmosferinin altından vadettiği samimi anlatısıyla öne çıkıyor.
Ailesi tarafından dil öğrenmesi ve dünyayı tanıması için İtalya’ya gönderilen Ekin’in yolu, evini öğrencilere kiraya veren Sinyora Enrica ile kesişir. Burada güzeller güzeli Valentina’ya aşık olan Ekin’in onu elde etmek için çırpınışları sonuç vermese de Sinyora Enrica ile başlayacak dostluğunun habercisidir. Bu dakikadan itibaren bu ikilinin, izleyenlerin bam teline dokunan arkadaşlığından kesitler sunan film, bir yandan güldürürken öte yandan da hayattan hiçbir zaman ümidimizi kesmemiz gerektiğini incelikle öğütlüyor.
Uzun yıllardır İtalya’da yaşayan Ali İlhan’ın ilk uzun metrajı olma özelliği taşıyan Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak, özellikle başrolünde yer alan Claudia Cardinale ile dikkat çekiyor. İzlerken yüzünüzde oluşacak tebessüme engel olamayacağınız film, şüphesiz ki insanı içine çeken doğallığıyla seyir zevkini de yukarılara taşımayı becermektedir.
25 Eddie the Eagle (Kartal Eddie-2015)
Kararlılığın vücut bulmuş hali olarak karşımıza gelen Eddie the Eagle, 1988 Kış Olimpiyatlarında sonuncu olmasına rağmen, herkesin gönlünü kazanan Michael “Eddie” Edwards’ın gerçek hayat hikayesini izleyenlerine sunmaktadır.
Eddie, çocukluğundan itibaren olimpiyat sporcusu olmak için gayret gösteren bir gençtir. Bu amacı uğruna birçok spor dalını deneyen Eddie, nihayetinde kayakla atlamada karar kılar. Bu hedefi için tüm şampiyonların antrenman yaptığı Almanya’nın yolunu tutan Eddie, eski kayak şampiyonlarından Bronson Peary ile tanışınca tüm hayatı değişecektir. Artık onun da olimpiyatta yarışmak, hatta madalya almak için bir ümidi vardır! Bu dakikadan itibaren Eddie’nin kararlı duruşuna tanıklık ettiren film, bir yandan da bu nevi şahsına münhasır kişilik sayesinde güldürmeyi başarmaktadır.
Eğlenceli anlatısı ile dikkat çeken ve takılan tüm çelmelere rağmen hedeften vazgeçilmemesi gerektiği öğütleyen Eddie the Eagle, herkesin kendi hayatından kesitler bulabileceği bir film. Özellikle hayata karşı bakış açınıza pozitif katkı yapacak film, başrolünde yer alan Taron Egerton ve Hugh Jackman ikilisiyle dikkat çekmeyi başarıyor.
24 Life is Sweet (Hayat Tatlıdır-1990)
Ünlü İngiliz sinemacı Mike Leigh’in yönetmen koltuğunda arz-ı endam ettiği Life is Sweet, adıyla müsemma bir şekilde, hayatın ne denli tatlı bir tecrübe olduğunu kendi bildiği yoldan anlatan bir film.
Ekonomik olarak özgür olmayan, orta-alt sınıfa mensup bir aileyi odak noktasın alan Life is Sweet, buna rağmen bireylerin hayattan aldıkları zevki, alışılmışın kalıpların dışında anlatan hikâyesiyle öne çıkıyor. Birbirinin taban tabana zıttı olarak resmedilen iki kız kardeşin, oldukça pozitif anne-babalarına karşı tutumlarıyla yer yer güldüren film, hayat ile ilgili verdiği mesajlarla da değerli bir konuma yükseliyor.
Özellikle 90’lı yıllarda çektiği filmlerle adını tüm yer küreye duyurmayı başaran ve hatırı sayılır bir hayran kitlesi yakalan Mike Leigh’in, özgün üslubundan kesitler sunan film, absürt atmosferiyle de dikkat çekmeyi başarıyor. Hayatın, ekonomik özgürlüklere bağlı kalınmadan da harikulade yaşanabileceğini öğütleyen Life is Sweet, sinemasal hazzı izleyenlerine yaşatması hasebiyle de fark yaratıyor.
23 Le Fate Ignoranti (Cahil Periler-2001)
Türk yönetmen Ferzan Özpetek’in tamamı İtalyanca olarak çektiği ilk film olma özelliği taşıyan Le Fate Ignoranti, insanın derinlerine temas eden, sıcacık öyküsüyle izleyenlerini mest ediyor.
Kocasının ani ölümünün ardından, onun geçmişinin peşine düşen Antonio, bu süre zarfı içerisinde kendisine şoke eden bilgilere ulaşacaktır. Nitekim o, kocasının kendisini bir erkekle aldattığını öğrenecek ve küçük çaplı bir yıkıntı yaşayacaktır. Ne var ki onun geçirdiği bu yıkıntı, Antonio’ya bambaşka kapılar açacak ve cıvıl cıvıl bir dost meclisinin üyesi yapacaktır. O, esasen ölen kocasının ardından kendisini bulacak ve hayata daha pozitif bakmayı öğrenecektir. Bu dakikadan itibaren samimiyetini katlayarak ilerlemeyi başaran film, bir yandan da arkadaşlığın önemine parantez açmaktadır.
Salt bir insanlık filmi olarak betimleyebileceğimiz Le Fate Ignoranti, yer yer dramatik yapısını yukarılara çekse de büyük bölümünde gülümseten ve insanı hayata bağlayan özel filmlerden biri. Kalabalık dost sofralarını ve orada ortaya çıkan konuşmaların önemini anbean vurgulayan film, özellikle Ferzan Özpetek’in samimi anlatısıyla, gücünü doruk noktasına çıkarmayı başarıyor.
22 The Pursuit of Happyness (Umudunu Kaybetme-2006)
Baştan uyaralım. Bu listenin dramatik yönü en ağır basan filmi The Pursuit of Happyness. Will Smith’in destansı oyunculuğu ile adından söz ettiren film, gözyaşını bir an olsun eksik etmeyen harikulade bir anlatı. Ancak adıyla müsemma bir şekilde, umudun asla yitirilmemesini öğütleyen film, insanın yüzünü güldüren finali ile birlikte izleyen herkesin hayata karşı pozitif yaklaşmasına olanak sağlamaktadır.
Chris Gardner, işleri bir türlü yolunda gitmeyen bir babadır. Onun tek gailesi, oğluna iyi bir hayat sunabilmekken, o girdiği tüm işlerden boynu bükük bir şekilde ayrılmaktadır. Neticesinde evini terk etmek durumunda kalan ve düşkünler evine kadar uzanan yolculuğu, birçok acıyı da beraberinde getirmektedir. Ancak onun diğer insanlara oranla bir farkı, ayırt edilebilir bir özelliği vardır: O da pes etmemek! İşte Chris Gardner’ın hikayesini özel kılan ve bu listeye sokan yegane husus da budur. O umudunu kaybetmedikçe hayata karşı bakış açınız güçlenecek ve düştüğünüz her noktada ayağa kalkmak için bir nebze daha fazla çabalayacaksınız.
Chris Gardner ve oğlunun sıra dışı hikayesini konu olan The Pursuit of Happyness, hüznü beraberinde getiren buna rağmen birçok insana yaşama aşkı aşılayan oldukça değerli bir film olarak öne çıkmaktadır. Gabriele Muccino’nun yönetmenliğini üstlendiği film, uzun bir süre aklınızdan çıkmayacak ve umudunuzu kaybettiğiniz her anda sizi hayata sıkı sıkı bağlanmaya teşvik edecek özel anlatılardan biri olarak belirmektedir.
21 Begin Again (Yeniden Başlamak) (2014)
Sıfırdan zirveye yükselişin bir başka hikayesi olan Begin Again, karakterlerin hayata sıkı sıkıya bağlanışı ile tebessümü beraberinde getirirken, bir yandan da harikulade soundtrack listesiyle kulakların pasını silmeyi başarmaktadır.
Eski şaşalı günlerini geride bırakmış müzik yapımcısı Dan Mulligan ile sevgilisi tarafından terk edilmiş güzel sesli Gretta’nın yolunun kesişmesi, beraber yürüyecekleri zirve yürüyüşünün de habercisidir. Tabii onların bu yolculuğu, beraberinde birçok hayran yahut milyon dolarlar getirmek yerine, onları düştükleri yerden kaldırmakla yetinecek ve bu ikiliye yaşama sevincini tekrar aşılayacaktır. Sıradan, klişeleşmiş bir yükseliş hikayesinin çok uzağında seyreden film, insanın içine işleyen müzikleriyle de seyir zevkini arttırmayı bilmektedir.
Başrollerini Keira Knightley, Mark Ruffalo, James Corden ve Adam Levine’in paylaştığı film, sakin ama bir o kadar dokunaklı yapısıyla izleyenlerinin bam teline dokunmaktır. Özellikle özgün ve kaliteli müzikleriyle adından söz ettiren Begin Again, son zamanların en iyi romantik müzikallerinden de biri.
20 500 Days of Summer (Aşkın 500 Günü-2009)
Milenyum sonrası adından en fazla söz ettiren filmlerinden biri olan 500 Days of Summer, aşkın her halini ele alan ve izleyenlerine birçok farklı duyguyu tecrübe ettiren bir yapım. Filmi özel kılan yegane husus ise, insanın kendi kaderini kendi yaratacağı söylemini en mizahı şekilde anlatabilmesinde gizli.
Bir tarafta aşka inanmayan bir kadın, diğer tarafta ise onu deliler gibi seven bir adam. 500 güne yayılan bu hikaye, ayrılık da sevdaya dahildir diyerek hüznü, eğlenceyi ve romantizmi tek bir potada eriterek, izleyenlerine harikulade bir seyirlik sunmayı başarıyor. Tabii, filmin listemiz de olmasını sağlayan husus ise, etkileyici finalinden sonra izleyenlerinin kendisini kuş gibi hafif hissetmesi. Nitekim film, başından sonuna dek birçok absürt hadiseyi kendine has bir şekilde işlerken, bir yandan da hayatın kaçırılmaması gereken ve başkasının ellerine bırakılmayacak kadar güzel bir nimet olduğunu anbean hatırlatıyor.
Hikayenin merkezine aldığı Tom vesilesiyle, kaderciliği yerle yeksan eden ve mucizevi hadiseleri beklemek yerine, insanın kendi mucizesini kendisi yaratması gerektiğini defaatle irdeleyen film bu yönüyle de muazzam bir “Kendini iyi hisset” filmi olarak öne çıkıyor. İddia ediyorum; bu filmi izledikten sonra hayata bambaşka bir perspektiften bakabilir ve ona bir dost edasıyla sarılabilirisiniz.
19 A Street Cat Named Bob (Sokak Kedisi Bob-2016)
Bir kedi, bir insanın hayatını ne ölçüde değiştirebilir? İşte bu soruya muazzam derecede dokunaklı ve şirin bir cevap veren A Street Cat Named Bob, James Bowen’ın gerçek hayat hikayesinden uyarlanarak huzurlarımıza gelmektedir.
James, Londra’da yaşayan, ailesi tarafından dışlanmış evsiz bir eroinmandır. Onun rehabilitasyon gördüğü zaman diliminde hayatına ansızın giren ve Bob adını verdiği kedi ise, James’in hayatını sil baştan değiştirecektir. Sokakta müzisyenlik yaparak geçimini sağlayan James için, artık bir yaşama amacı, hayat gailesi vardır. O da Bob’un dostluğudur. Bu dakikadan itibaren dokunaklı yapısından zerre ödün vermeyen ve insan-hayvan arasındaki ilişkiyi pespembe bir şekilde resmederek ilerleyen film, samimiyetiyle de fark yaratıyor.
James’in kişisel değişiminde ve hayata tutunmasında büyük rol oynayan şirin mi şirin Bob’un göründüğü her bir saniyede, tebessümü de beraberinde getiren film, şüphesiz ki uyarlama olmasına rağmen hikayesinin hakkını veren türden bir iş. James Bowen’un çok satanlar listesinden uzun süre inmeyen kitabı, filmiyle de insana yaşama sevinci aşılayan ve moral bozukluğuna antidepresan etkisi yaratacak türden bir anlatıyla arz-ı endam etmektedir.
18 The Fundamentals of Caring (Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu-2016)
Son zamanların gözde platformu olan Netflix’in, geçtiğimiz yıl takipçilerine sunduğu orijinal filmi The Fundamentals of Caring, tam anlamıyla bir “Kendini iyi hisset” filmi. Tatlı eğlencesini yer yer dramatik yoğunluğuyla perçinleyen film, her koşula rağmen hayatı yakalayabilmenin önemini defaatle irdeleyen yapısıyla fark yaratıyor.
Trevor, dünyada ender görülen bir hastalık neticesinde boyundan aşağısı tutmayan zeki bir gençtir. Onun yeni bakıcısı Ben ile uzun bir yolculuğa çıkışını konu alan film, maceraperest ruh haliyle muadilleri arasından sıyrılmaktadır. Dinamizminden zerre ödün vermeyen ve izleyenlerini oldukça hızlı gelişen olaylar silsilesi içine bırakan film, bir yandan da popüler oyuncularıyla dikkat çekmeyi başarıyor. Özellikle başrollerden biri olarak karşımıza çıkan Selena Gomez’in varlığı, filmin daha geniş kitleler tarafından duyulmasına olanak sağlıyor.
Hali hazırdaki en iyi Netflix filmlerinden biri olan The Fundamentals of Caring, her bir bireyin kendini sorgulamasına olanak sağlayan ve insanı harekete geçirme potansiyeline sahip türden bir iş. Yönetmenliğini Rob Burnett’ın yaptığı film, tüm karamsar duyguları bir çırpıda çöpe attıran yapısıyla da izlenmeye değer bir iş olarak öne çıkıyor.
17 The Royal Tenenbaums (Tenenbaums Ailesi-2001)
Rengarenk filmleriyle tanıdığımız, masalsı yönetmen Wes Anderson’ın 2001 yılında izleyicisine sunduğu The Royal Tenenbaums keyifli ve bir o kadar sürükleyici bir film olarak huzurlarımıza gelmektedir.
Tebenbaums ailesinin uslanmaz reisi Royal, ailesini geri kazanabilmek adına bir dizi sıra dışı plan yapar. Tabii onun yıllar sonra yaptığı bu geri dönüş de birçok trajikomik hadiseyi beraberinde getirir. Bu dakikadan itibaren, kahkahanın bir an olsun eksik olmadığı film, aile olabilmenin önemine açtığı parantezle de anlatısını güçlendirmeyi başarmaktadır.
Wes Anderson’un en özel işlerinden biri olan ve izleyene hayat enerjisi aşılayan filmi The Royal Tenenbaums, adeta okuması zevkli bir kitap görüntüsünde karşımıza gelmektedir. Başrollerini Gene Hackman, Ben Stiller, Luke Wilson, Bill Murray gibi tanınmış isimlerin paylaştığı film, moral bozukluğuna birebir yarattığı çözümle de muadillerinden ayrılmaktadır.
16 The Way Way Back (Geri Dönüş Yolu-2013)
Çocukken gittiğiniz ve hayatınızı tümden etkileyen unutulmaz bir yaz tatiliniz varsa, bu filmden çok fazla etkileneceksiniz. Bir büyüme hikayesi olarak izleyenlerini selamlayan The Way Way Back, içine kapanık bir çocuğun yavaş yavaş zincirlerini kırmasını konu almaktadır.
Henüz 14 yaşında olan Duncan, annesinin sevgilisiyle birlikte onun yazlığına gitmek zorunda kalır. Bu tatil planı için hiç mi hiç istekli olmayan Duncan, biraz da sessiz bir kişiliğe sahip olmasından dolayı başını devamlı olarak öne eğmektedir. Ancak onun gittikleri kasabada hayatına giren Owen, Duncan’ın içinde saklı tuttuğu cevheri dışa vurmasına olanak sağlayacaktır. Owen’ın da çalıştığı su parkında işe başlayan Duncan için, artık hiçbir şeyi kafasına takmadan eğlenceye kendisini bırakmanın vaktidir.
Özellikle yaz tatiline gidemeyenlerin yaz tatilini ayağına getiren yapısıyla dikkat çeken The Way Way Back, samimiyeti ve neşesiyle de izleyenlerine harikulade bir seyirlik armağan etmektedir.
15 Hokkabaz (2006)
Cem Yılmaz filmografisinin en özel işlerinden biri olan Hokkabaz, sıcacık renkleri ve samimiyet vadeden anlatısıyla, izleyenlerine farklı duygular servis etmeyi başaran leziz bir film olarak öne çıkmaktadır.
Kavanoz dipli gözlüklerden kurtulmaya çalışan İskender ve Maradona, sihirbazlık yaparak geçimlerini sağlamaktadır. İstanbul’da başlarının belaya girmesinden dolayı, bir Anadolu turnesine çıkmaya karar veren bu ikilinin ihtiyacı ise bir karavandır. Bu nedenle İskender’in ablasının kapısını çalması ise, babasının da onlara eşlik edeceği bir maceranın ilk habercisi niteliği taşımaktadır. Bu dakikadan itibaren kendilerini yollara vuran üç ismin sıra dışı macerasına tanıklık ettiğimiz Hokkabaz, aşk, arkadaşlık ve aile kavramlarını naif bir şekilde işleyen harikulade bir seyirlik olarak belirmektedir.
Özellikle her bir saniyesinde eğlenceyi de beraberinde getiren yapısıyla fark yaratan Hokkabaz, insana umut aşılayan yapısıyla da türevlerinden ayrılmaktadır. Cem Yılmaz’in yönetmenliğini Ali Taner Baltacı ile birlikte yaptığı filmin, diğer başrollerinde ise Mazhar Alanson, Tuna Orhan ve Özlem Tekin yer almaktadır.
14 Captain Fantastic (Kaptan Fantastik-2016)
Çoluğu çocuğu toplayıp, doğa hayatına kaçmak gibi ütopyanız varsa, bu film tam size göre! Captain Fantastic, altı çocuğuyla birlikte toplumdan izole olmuş bir ortamda yaşayan Ben Cash’in hikayesini odak noktasına almaktadır.
Ben, çocuklarının kapitalist düzen altında yozlaşmasını istememiş; bu nedenle de onlarla birlikte ormana yerleşmiş bir babadır. Çocuklarını kendi bildiği yoldan, entelektüel bireyler olarak yetiştirmeyi çabalayan Ben için, şehre dönme vakti gelip çattığında ise birçok sürprizin gelmesi de kaçınılmaz bir süreç halini almıştır. Şehir hayatını tanımayan çocukların neye uğradığını şaşırması ile birlikte Ben’in kendini sorgulama sürecini ekranlara getiren film, tüm bunların yanı sıra eğlendirmeyi de ihmal etmemektedir.
Özellikle eğitim sistemine getirdiği eleştirel bakış açısıyla dikkatleri üzerine çeken Captain Fantastic, tüm bunlara rağmen farklı bir hayat normu isteyenler için de ilham verici bir hikaye olarak öne çıkıyor. Ben Cash’in idealist ruh hali, izleyenlere büyük haz verecek ve olaylara farklı bir perspektiften bakmalarına olanak sağlayacaktır. Geçtiğimiz yılın en sıra dışı filmlerinden olan Captain Fantastic, güldüren ama bir o kadar da düşündüren bir film olarak, şiddetle tavsiye ettiğimiz bir yapım.
13 The Terminal (2004)
Dilini dahi bilmediğiniz bir ülkenin havaalanında sıkışıp kalsanız ne hissederdiniz? Victor Navorski’nin sıra dışı ama bir o kadar da eğlenceli hayatta kalma mücadelesini merkezine alan The Terminal, aynı zamanda umut aşılayan bir film olarak belirmektedir.
Krakozhia isimli bir ülkenin vatandaşı olan Victor, ülkesinde çıkan iç savaş nedeniyle bir anda havaalanında tıkılıp kalmıştır. Çünkü ABD onun pasaportunu tanımamaktadır ve bu yüzden de havaalanı dışına çıkması imkansızdır. Artık Victor için geriye tek bir seçenek kalmıştır; o da bu havaalanında hayatta kalabilmeyi öğrenmek!
Tom Hanks’ın kusursuz oyunculuğuyla şahlanan The Terminal, ülkesi dahi olmayan yapayalnız bir adamın tek başına ayakta kalma mücadelesiyle ilgi çeken bir iş. Tüm bunların yanı sıra, onun yavaş yavaş İngilizceyi öğrenmesiyle de bir başarı hikayesine evrilen film, her yanıyla hayranlık uyandırmayı başarmaktadır. Yönetmenliğini Steven Speilberg’in yaptığı film, uzun süre akıllardan çıkmayacak derecede özenle yazılmış bir senaryonun eseri olarak izleyenlerini selamlamaktadır.
12 Little Miss Sunshine (Küçük Gün Işığım-2006)
Bağımsız Amerikan Sineması’nın, dünyaya armağan ettiği nadide eserlerden biri olan Little Miss Sunshine, anbean yükselen temposu, kendine has mizahı ve insanın bam teline dokunan dramatik yapısıyla, son yılların en çok ses getiren filmlerinden bir tanesi.
Ailenin küçük ama bir o kadar da sevimli kızı Oliver’in katılacağı bir yarışma için, ülkenin bir ucundan diğer ucuna eski tip karavanlarıyla seyahat zorunda kalan Hoover ailesi, başlarına gelecek onca hadiseden habersizdir. Onların yola adım attıkları andan itibaren, dinamizmini katlayarak ilerlemeyi başaran film, naif yapısıyla damakta bambaşka bir lezzet bırakmaktadır.
Hoover ailesinin her bir ferdini daha yakından tanıma fırsatına eriştiğimiz Little Miss Sunshine, umudun ve birlik olabilmenin en kanlı canlı örneklerinden biri. Feel Good Movies türünün parmakla gösterilen somut örneklerinden biri olarak da bilinen film; samimi anlatı nedir, nasıl olmalıdır sorusunu adeta 100 dakika içerisinde cevap vererek de muadillerinden ayrılmaktadır.
11 Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü-1993)
Bir sabah uyanıyorsunuz ve aslında o gün dün. İşte böylesi karmaşık ama bir o kadar da eğlenceli bir noktadan filizlenen Groundhog Day, her sabah aynı güne uyanmak durumunda kalan Phil’in trajikomik hikayesini izleyenlerine sunmaktadır.
Bir hava durumu spikeri olan Phil, geleneksel Groundhog Day günü için Punxsutawney kasabasının yolunu tutar. Ne var ki oldukça masumane başlayan bu seyahat, Phil için deyim yerindeyse bir kabusa dönüşecektir. Nitekim o, 2 Şubat gününe tıkılıp kalmıştır. Onun, bu ilginç durumdan kurtulmak için ortaya koyduğu çırpınışlar ise hayli eğlenceli anları beraberinde getirecektir.
Groundhog Day’İ özel kılan hususlardan biri de, Phil’in içinde bulunduğu kabusu keyifli bir haleti ruhiye içine sokmasında gizlidir. Nitekim o, bir yandan bu durumdan kurtulmak için deli gibi çırpınırken bir yandan aynı günü tekrar yaşamanın verdiği hazzı sonuna kadar kullanmaktadır. Usta komedyen Bill Murray’nin başından sonuna dek ustalığını konuşturduğu ve izleyenlerine anbean kahkaha attırmayı başardığı film, komedi türünün parmakla gösterilen başyapıtlarından biri olarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır.
10 About Time (Zamanda Aşk-2013)
Zamanda yolculuk filmlerini sevenlerden misiniz? O zaman About Time sizin için doğru tercih olabilir. Aynı zamanda merkezine aldığı sıra dışı aşk hikayesiyle de “Çabalamaktan vazgeçmeyin” söylemini defaatle irdeleyen film, başından sonuna dek takındığı eğlenceli tavırla da izleyenlerine harikulade bir seyirlik sunmayı başarıyor.
Tim, ailesinin erkeklerine has bir özellikle geçmişe yolculuk yapabilen bir gençtir. Onun yeni bir hayat kurmak adına çaba sarf ettiği günlerde hayatına giren Mary ise, güzel ancak elde etmesi zor bir kadındır. Tim için Mary ile bir hayat kurmak başta zor gözükse de, zamanda yolculuk yapabilme özelliği ile git gide kolay bir hal alacaktır. Bu dakikadan itibaren sevdiği kızı elde edebilmek için var gücüyle çabalayan Tim’in zamanda yolculuk maceraları bir yandan güldürecek bir yandan da şirin bir aşk hikayesini izleyenlerine sunacaktır.
Rachel McAdams’ın tüm güzelliği ile arz-ı endam ettiği About Time, nevi şahsına münhasır bir çabayı izleyenlerine sunarken, ortaya koyduğu aşk hikayesiyle de izleyen herkesi etkilemeyi başarmaktadır. İddia ediyorum; Tim ve Mary’nin arasındaki ilişki içinizi umutla dolduracak ve hayata daha sevecenlikle bakmanızı sağlayacak.
9 Midnight in Paris (Paris’te Gece Yarısı-2011)
Sinema dünyasının uçarı yönetmeni Woody Allen’ın milenyum sonrası çektiği en leziz filmlerden olan Midnight in Paris, izleyenlerini 1920’lerin Paris’ine götürüyor ve tadına doyulmaz bir seyirlik armağan ediyor.
Bir yazar olan Gil, nişanlısı ve onun ailesi ile Paris’e seyahat eder. Onlardan sıkıldığı anlarda kendisini bu büyülü şehrin sokaklarına atan Gil, doğaüstü bir hadiseyle kendisini bir anda 1920’lerin Paris’inde bulur. Burada kimler kimler yoktur ki? Salvador Dali, Ernest Hemingway ve daha niceleri… Gil, sıradan bir adam olarak geldiği Paris’te artık sürreal bir maceranın başkahramanıdır.
Woody Allen’ın nevi şahsına münhasır anlatımıyla seyir zevkini doruk noktasına çıkaran Midnight in Paris, basit bir güldürünün çok daha ötesinde seyreden bir film. Nitekim Gil’in Paris sokaklarını keşif çabaları, deyim yerindeyse sihirli birçok hadiseyi de beraberinde getirecektir. Bu durum da izleyenlerin filme daha sıkı sıkıya sarılmalarına olanak sağlamaktadır.
8 Im Juli (Temmuz’da-2001)
Almanya doğumlu Türk yönetmen Fatih Akın imzalı Im Juli, etrafına neşe saçan, romantik bir yol macerası olarak huzurlarımıza gelmektedir.
İçine kapanık bir stajyer öğretmen olan Daniel, hayatının aşkına kavuşabilme düşüncesiyle Hamburg’dan İstanbul’a doğru yola çıkmıştır. Ancak onun bilinmezliklerle dolu bu yolculuğu, birçok sürprize de gebedir. Daniel bu yolculuğu süresinde, hem kendisine keşfetme fırsatını yakalayacak hem de aşkın beklenmedik anda ortaya çıkan büyüsü ile yüzleşecektir. Tabii tüm bu macera boyunca başına gelenler de cabası!
Almanya’dan İstanbul’a uzanan, dört dörtlük bir yol filmi olma özelliği taşıyan Im Juli, dinamizmini anbean arttıran, harikulade bir mizahı izleyenlerine sunmaktadır. Tüm bunların yanı sıra, romantizminden de ödün vermeyen film, adıyla müsemma bir şekilde temmuzun tüm sıcaklığını hissettirerek de ayrı bir yerde konumlanmayı başarıyor. Eğer ki Daniel ve onun sıra dışı macerasına hala tanıklık etmediyseniz, kendinize bir iyilik yapın ve Fatih Akın’ın yarattığı bu benzersiz evrenin büyüsüne kendinizi bırakın. Çünkü bu hikaye fazlasıyla eğlence ve umut vadediyor…
7 Breakfast Club (Kahvaltı Kulübü-1985)
Lise günlerine geri dönmeye ne dersiniz? Eğer cevabınız evetse, Breakfast Club size harikulade dakikalar vadediyor.
Birbirinin tamamen zıttı yaratılışa sahip beş lise öğrencisi, cezalı oldukları bir hafta sonunu okulda birlikte geçirmek mecburiyetindedirler. Onlar bir yandan kendilerini disipline etmek için uğraşan okul müdürü ile mücadeleye girecek, bir yandan da birbirlerini tanımak için üstün bir çaba sarf edecektir. Bu dakikadan itibaren içtenliğini arttırmayı başaran ve etkileyici diyalogları ile hayatın tam da merkezine dokunan film, retro atmosferiyle de tadından yenmez bir seyirlik halini almaktadır.
80’li yılların tüm cazibesini aktaran ve lise öğrencileri vesilesiyle hayata pozitif bakmayı öğütleyen Breakfast Club, her yaş grubuna hitap etmeyi başaran ender teenage filmlerinden biri olarak da belirmektedir. Özellikle mizah-dram dengesini rayında götürmeyi başaran ve bu yönüyle de dikkat kaybına mahal vermeyen film, başından sonuna dek zevkle izlenecek bir iş olarak unutulmazlar arasındakini yerini almıştır.
6 Amelie (2001)
Müzikleriyle, rengarenk atmosferiyle, adını tüm yer küreye yaymayı başarmış bir başyapıtta sıra. Sinema dünyasının en unutulmaz kadınlarından olan Amelie’nin dünyasına hep birlikte göz atmaya ne dersiniz?
Gözlerindeki ışıltıyla henüz ilk anda dikkatleri üzerine çeken, kalbi iyilik için atan ve yaşama sevinciyle özel bir yerde konumlanan nevi şahsına münhasır bir kişiliktir Amelie. Ancak herkes gibi, onun da kendi içinde kopan birtakım fırtınalar mevcuttur. Özellikle yalnızlığından fazlaca muzdarip olan bu ışıltılı kadın için her şeyin değişeceği an, evinde gizi bir şekilde duran kutuyu bulmasıyla başlayacaktır. Artık Amelie için hayattaki tek gailesi, kutunun sahibini bulabilmektir. Bu dakikadan itibaren, amansız bir maceraya atılan Amelie, hedefine edim adımlarla ilerlerken birçok sürprizle de karşılaşacaktır.
Yönetmenliğini ünü Fransız sinemacı Jean-Pierre Jeunet’in üstlendiği filmin başrolünde, Amelie rolünde ise güzelleri güzeli Audrey Tautou’yu görmekteyiz. Şimdiden başyapıtlar arasına adını yazdıran Amelie, moral bozukluğuna getirdiği kesin çözümle de birçoklarının saygısını kazanmayı başarmıştır.
5 Intouchables (Can Dostum, 2011)
Fütursuzca kahkaha atmaya ve özel bir dostluğa eşlik etmeye hazır mısınız? Türkçe’ye Can Dostum olarak çevrilen Intouchables adıyla müsemma bir şekilde, harikulade bir arkadaşlığa parantez açarken bir yandan da izleyenlerini güldürmeyi ihmal etmemektedir.
Ucuz bir komedi görüntüsünün oldukça uzağında duran, aksine hikayesini olabildiğince realist anlatmayı seçen Intouchables son yıllarda karşımıza çıkan en dokunaklı işlerden biri. Boyundan aşağısı felç olan Phillippe adındaki varlıklı bir adamla, ona bakıcılık yapmak adına işe alınan eski hükümlü Driss oldukça zıt kutupları temsil etseler de kısa sürede yakın iki arkadaş olurlar. Bu noktadan sonra Driss’in Phillippe’i hayata bağlamak adına yaptıklarına tanıklık ettiren film, arkadaşlığın ne denli büyük bir kudret olduğunu defaatle irdeleyerek takdir toplamayı başarmaktadır.
Her bir karesiyle oldukça özel bir film olan ve bir yandan gülümsetirken diğer yandan da insanı düşünmeye sevk etme potansiyeline sahip olan Intouchables, umut ve sevgi dağıtan yapısıyla fark yaratmaktadır. Bu filmi izledikten sonra, arkadaşlıklarınızın ne denli büyük nimetler olduğunu bir kez daha anlayacak ve onlara sıkı sıkıya sarılma ihtiyacı duyacaksınız!
4 Neşeli Günler (1978)
Turşu suyunun hası limondan mı yoksa sirkeden mi olur sorunsalını tüm ülkeye yaymayı başaran Neşeli Günler, adıyla müsemma şekilde bir izleyenin pir neşelendiği bir yapım olarak hafızlara kazınmıştır.
Kazım ve Saadet adındaki iki koca çocuğun inatları yüzünden ailelerini dağıtmasını merkezine alan film, bir yandan da Şener Şen’in hayat verdiği palavracı amca Ziya vesilesiyle kahkaha dozajını yukarılara çekmeyi başarmaktadır. Tabii filmin asıl büyük artısı, tekrardan aile olabilmek adına çabalayan altı çocuğun verdiği amansız mücadelede gizli. Onların baş koydukları yolda ortaya koydukları alın teri, aile olabilmenin ne denli önemli bir kavram olduğunu izleyenlerine bir kez daha hatırlamaktadır.
Yeşilçam döneminin en özel filmlerinden biri olan ve en iyi komedi filmleri listesinde de yer alan Neşeli Günler, her bir saniyesiyle eğlence vadediyor. Yönetmenliğini Orhan Aksoy’un yaptığı filmde Münir Özkul, Adile Naşit ve Şener Şen gibi sinemamızın sevilen yüzleri yer almaktadır.
3 It’s a Wonderful Life (Şahane Hayat-1946)
Başyapıt kelimesini sonuna kadar hak eden, birçok yönetmene ve sinemacıya ilham kaynağı olan It’s a Wonderful Life, adının hakkını sonuna kadar veren ve hayatın ne denli şahane, ne denli yaşamaya değer olduğunu itinayla irdeleyen pozitif bir film olarak karşımıza gelmektedir.
İntiharın eşiğine gelen George Bailey, tam bu düşüncesini eyleme dökmek üzereyken bir koruyucu melek tarafından durdurulur. Bu melek George’u, hayatına geri gönderecektir. Ama tek bir farkla, hayatındaki insanların, George’u tanımasalardı ne halde olacaklarını göstererek. Böylesi ilginç bir konudan filizlenen ve George’un ne kadar çok insanın hayatına etki ettiğini açıkça ortaya koyan film, ekran başındaki izleyicileri de düşünmeye sevk ederek farklı bir boyutta konumlanmaktadır.
Usta yönetmen Frank Capra imzalı olan It’s Wonderful Life, her bir anıyla samimiyet vadeden ve insanı karanlık düşüncelerden alıkoyan kült bir yapım olarak belirmektedir. Her bir bireyin kendi hayatından çıkarımlar yapmasına olanak sağlayan film, bir yandan da izleyenlerine vadettiği mizahi öğelerle tadından yenmez bir haleti ruhiyeye bürünmektedir.
2 Her Şey Çok Güzel Olacak (1998)
“Ama en azından hayattayız. Bu da bir şey be abi”
Cem Yılmaz’ın ilk oyunculuk ve senaristlik tecrübesini tattığı Her Şey Çok Güzel Olacak, baştan sona izleyenlerini doyumsuz kahkahaların içine bırakan, bununla da yetinmeyerek Altan’ın hayallerine ortak eden bir film olarak belirmektedir.
Biraz da aylak bir genç Altan Çamlı, yıllardır görüşmediği abisiyle bir kavga esnasında karşılaşır. Kardeşine göre daha ağır başlı bir görüntü çizen Nuri ise, bir ilaç deposunda çalışmaktadır. Yıllar yılı bar açma hayaliyle oradan oraya savrulan hatta evlilik hayatı dahi boşanma seviyesine gelen Altan içinse abisiyle karşılaşması, beynindeki kurnaz fikirlerin alevlenmesine sebebiyet verir. Bu dakikadan itibaren, Altan ve Nuri çamlı kardeşlerin istemeden de olsa kader birliği yapmalarına tanıklık ettiren film, adıyla müsemma bir şekilde her bir anıyla umudun en somut anlatısı olarak izleyenlerini mest etmeyi başarmaktadır.
İstanbul’dan Bodrum’a uzanan bir yol hikayesi olan Her Şey Çok Güzel Olacak, neşesiyle parmak ısırtan, hayata bakış açısıyla umut dağıtan, oldukça özel bir film olarak anılmaktadır. Yönetmenliğini Ömer Vargı’nın yaptığı film, Cem Yılmaz filmografisinin de en değerlilerinden biri olarak güncelliğini korumaktadır.
1 Forrest Gump (1994)
Eğer ki umuttan, neşeden ve hayata sıkı sıkıya tutunmaktan bahsediyorsak, tabii ki bu listenin zirvesinde Forrest Gump yer alacaktır. Sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran ve her koşulda izleyenlerine yaşama sevincini aşılamayı görev edinen Forrest Gump, şüphesiz ki tarihin de en leziz filmlerinden biri.
Tom Hanks’in hayat verdiği Forrest Gump, zeka geriliğine sahip bir adamdır. Ancak bu durum, onun hayata sevecenlikle bağlanmasına engel teşkil edebilecek bir husus değildir. Nitekim o, girdiği her alanda yeni dostlar edinecek, el attığı her konuda da fazlasıyla başarılı olacaktır. 50’lerden 70’lere uzanan bir öykünün başkahramanı olan Forrest, bir yandan Amerikan yakın tarihinde iz bırakmış olaylar etrafında savrulurken bir yandan da çocukluk aşkı Jenny’i elde etmek için elinden geleni yapar.
Forrest Gump’ın sıra dışı hayat öyküsünü odak noktasına alan ve en iyi filmler listesi denildiğinde hemen akla gelen film, her bir anıyla izleyenlerine tebessüm armağan eden, sımsıcak ve içten bir yapım. Back to The Future serisiyle tanıdığımız Robert Zemeckis’in yönetmen koltuğunda oturduğu Forrest Gump, izleyenlerine aşıladığı hayat enerjisi ile muadillerinden ayrılmakta ve takdiri de fazlasıyla hak etmektedir. Ne diyelim, belki paralel evreden Forrest hala hayallerinin peşinden koşuyordur. Run Forrest run…