Şöyle arkamıza yaslanıp, Türk dizi tarihinin en iyi işlerini sayacak olsak, herhalde Ezel’in adını anmadan geçmeyiz. Gerek senaryosuyla, gerek yarattığı karakterlerle gerekse vecizeleri ile bir diziden fazlası olmayı başarmış bir yapımdır. İlk olarak 2009 yılında ekranlara gelen ve o gün bugündür de popülaritesinden zerre kaybetmeyen bu diziyi, dilerseniz hep birlikte inceleyelim.
İşte konusu ve oyuncuları ile Ezel dizisi:
Ezel’in Konusu
Ömer iyi çocuktu. Ama fena bir kusuru vardı. İnsanlara fazla güveniyordu. Sırf seviyor diye, onları tanıdığını sanıyordu. Eğer geriye dönüp söyleyebilsem, söylerdim: Ömer derdim, “Her ihanet sevgiyle başlar!”
İşte, hikâye de esasen Ömer’in uğradığı ihanetle başladı. Askerden yeni gelen Ömer, büyük aşkı Eyşan ile evlilik hayalleri kuruyordur. Onun bu süre zarfındaki en büyük destekçileri ise kan kardeşi Cengiz ve mahallenin bıçkın delikanlısı Kerpeten Ali’dir. Tabii Ömer nereden bilebilirdi, kader birliği yaptığı insanların, onun canını okuyacağını! En mutlu gecesinde, Eyşan’a evlilik teklif edeceği o özel günde, polis tarafından yaka paça alıkonulan Ömer, artık sonun başlangıcındaydı. En yakını bildiği Eyşan, Cengiz ve Ali’nin oyununa gelmiş, uzaktan yakından alakası olmayan kumarhane soygunu ve cinayet onun üzerine yıkılmıştı. Ömer artık yaşarken mezara girmiş bir adamdı. Merak ettiği ise tek bir şey vardı: “Niye!”
İşte, tam bu süre zarfı içerisinde, hapishanede ölümü beklediği zamanlarda bir el uzanmıştı ona. Bilge mi bilge, kudretli mi kudretli… Artık Ömer için bambaşka bir adam olma, intikam ateşiyle yanıp kavrulmanın tam vaktiydi. Ramiz Karaeski onu düştüğü delikten çıkarmaya kararlıydı çünkü. Yıllar geçti, Dayı ona birçok kitap verdi, oyun oynamasını öğretti, hayata farklı bir bakış açısından yaklaşmayı öğütledi. Ömer geliştikçe gelişti, içindeki intikam ateşi kavruldukça kavruldu. Günün birinde ise hapishaneye düzenlenen şafak operasyonu, onun acılarından bambaşka birinin doğacağının habercisiydi.
Ömer, ona kafayı takan Dursun Gardiyan tarafından ölmekten beter edilmiş, yüzü paramparça hale getirilmişti. Ancak Ramiz Karaeski onun elinden tutmuştu bir kere, bırakmaya da hiç niyeti yoktu. Dayı Ömer’i aldı, “Ben sen iyi ederim yeğen” dedi. Ona bambaşka bir yüz, bambaşka bir kimlik verdi. Artık Ömer, değişmişti. O masumane bakan gözleri dışında her şeyi değişmişti. Daha da önemlisi, artık özgürdü ve intikamı için istediği planı rahatlıkla yapabilirdi.
Acele etmedi. 2005’te hapishaneden dışarı çıktığından itibaren ilmik ilmik kurdu planını. Büyüdü, zenginleşti, kendini geliştirmeye devam etti. Bu arada çok da iyi bir kumarbaz oldu. Ve takvimler 2009’u gösterdiğinde hazırdı. Artık intikamı için, ona ihanet edenlerin karşısına çıkabilirdi. Ancak olaylar hiç de sandığı kadar kolay gelişmeyecekti. Evet, o artık acımasız ve her şeyi ince ince hesaplıyordu. Ama içinin bir kısmı hala vicdanlı Ömer’i taşıyordu. Uzun bir yol olacaktı. Ama kararlıydı, ona bu kötülüğü edenlerden intikamını alacaktı.
Bu süre zarfı içerisinde birçok yeni bilgiye vakıf oldu. En başta olayların arkasındaki Yakışıklı Serdar’ı tanıdı. İntikamına onu da dâhil etti. Bahar’ı tanıdı; bu tertemiz kadını olayların dışında tutmak için çabaladı. En önemlisi, kendi intikamından daha büyük oyunlar döndüğü anladı. Ona yeni hayatını veren Ramiz Karaeski’nin can düşmanı Kenan Birkan’ın karşısına dikildi. Artık işler rayından çıkmıştı bir kere. Zeki olduğu kadar da acımasız olması gerekiyordu. Öyle de oldu.
Kendi intikamı için çıktığı macera, her bir bölümde bambaşka bir maceranın içine attı izleyenlerini. Ancak genel hatlarıyla baktığımızda, ilk sezonda kendi adaletini sağlamak için çırpınan ve eski dostlarıyla hesabını kapattıktan sonra, ikinci sezonda Dayı’nın intikamı için attı kendisini ortaya. İkinci sezonda düşman daha büyüktü. Kenan Birkan gibi acımasız, gaddar ve eli kanlı bir adamdı. Ancak her şeyi hesaba katan zekası, Ramiz Karaeski’nin karşısındaki tir titreten gücü birleştiğinde, onların önünde durmak da epey zor olacaktı.
Ezel Dizisi Oyuncuları ve Karakterleri
İki sezon boyunca ekrana gelen, sırtını dayadığı intikam hikâyesinden kendi felsefesini yaratmayı başarmış harikulade bir dizi olarak hatırlanmaktadır. Özellikle boşluğa mahal vermeyen senaryosu ile takdir toplayan dizinin, en büyük artılarından biri de, yaratılan karakterler. Derinliği olan, geçmişi gözle görünür bir şekilde gün yüzünde duran bu efsanevi karakterleri gelin hep birlikte hatırlayalım.
Ezel Bayraktar (Kenan İmirzalıoğlu)
Bu hikâye, Ömer’i geride bırakanın hikâyesidir. Çünkü Ezel, Ömer gibi saf, kolay kandırılabilir biri değildir. Aksine, her şeyi ince ince kuran, zeki, güçlü ve en önemlisi yıkılması zor bir adamdır.
Ömer’in estetik ameliyat sonucu dönüşmesiyle tanıdığımız bu adam, Ramiz Dayı’nın en has öğrencisi olarak arz-ı endam etmektedir. Hayattaki tek gailesi, Ömer’e kötülük yapan herkesten tek tek intikam almaktır. Tabii bu süre zarfı içerisinde yola beraber çıktığı Dayı’sını da asla yalnız bırakmamaya yeminlidir. Onun silahı beynidir ve karakteri özel yapan yegâne husus da budur.
İlk sezon boyunca Ali, Cengiz ve Eyşan ile yarım kalan hesabı kapatmak için çabalayan, ikinci sezon itibariyle Dayı’nın ebedi dostu, düşmanı Kenan Birkan’ın karşısına dikilir. Ancak tüm bölümler boyunca değişmeyen tek bir husus vardır: O da kıvrak zekâsıyla düşmanlarını alt etmesi.
Kenan İmirzalıoğlu’nun adeta karakterle bütünleşen performansıyla karşımıza gelen, şimdilerde intikam kelimesiyle eşanlamlı olarak anılmaktadır. Baş koyduğu yoldan asla vazgeçmeyen, kararlı, zengin ve sırf intikamı için bambaşka bir kişi olmayı kafaya koymuş ve bunu da harikulade başarmış Ezel’e selam olsun.
Ramiz Karaeski (Tuncel Kurtiz-Ufuk Bayraktar)
Kabadayılık şerefli bir meslek, onurlu bir vazifedir. Biz büyüklerimizden böyle gördük. Daha bu unvana layık değiliz. Siz bana kardeş, kısaca Dayı deyin.
Ramiz Karaeski ya da bilinen adıyla anmak gerekirse Dayı… 1971 yılında İstanbul’a ilk ayak bastığında ant içmişti: “Bu şehrin en yüksek noktasına çıkacağım” diye. Keza dediğini de yaptı. Bunun için savaştı, gaddar oldu. Yola beraber çıktığı Kenan’ı, bir çırpıda sildi. Çünkü o âşık olmuştu bir kere. Güzeller güzeli assolist Selma Hünel kör etmişti gözlerini. Tabii, Dayı aşkını yaşarken raconundan da ödün vermedi. Söylenmesi gereken sözü söyledi, vurdu, kurdu, namını git gide tüm şehr-i İstanbul’a yaydı. Ancak onun en büyük savaşı, canım dediği Kenan ile olacak ve tüm hayatına yayılacaktı.
Gelgelelim ki Ramiz Karaeski’nin önemine. Ömer’i hapishanede düştüğü yerden kaldıran, onun içini intikam ateşiyle dolduran Dayı, esasen dizinin de en önemli yapı taşı olarak belirmektedir. Keza Tuncel Kurtiz’in eşsiz sesiyle bütünleşen Dayı, okuduğu şiirler, sarf ettiği vurucu cümleler ve en önemlisi olayları a’dan z’ye tartan zekasıyla, televizyon ekranlarından gördüğümüz en spesifik karakterlerden de biri.
Kabadayı dendiğinde ilk akla gelenlerden olan Ramiz Karaeski, öyle efsaneleşmiş bir figürdü ki, diziye vedasının ardından gıyabında cenaze namazları bile kılınmıştır. Çünkü Dayı, mertliği hayat gailesi haline getirmiş, dürüst ve bir o kadar entelektüel bir Kabadayı’dır. Onu muadillerinden ayıran yegane husus da budur.
Tuncel Kurtiz gibi Türk Sineması’nın büyük bir efsanesi tarafından canlandırılan Ramiz Karaeski’nin çok sevilmesi, ikinci sezonda onun hikâyesine eğilmeyi bir zorunluluk haline getirdi. Bu nedenle geçmiş yıllara flashback yapan dizi, genç dayı olarak Ufuk Bayraktar’ı devreye soktu ve bu retro hikayesiyle de fazlasıyla ilgi odağı olmayı başardı. Genç ya da yaşlı fark etmez. Ramiz Karaeski, onurlu duruşun resmidir, bilgece sözlerin odak noktasıdır. Haksızlığa boyun eğmeyen, gözü kara ve en önemlisi babacan bir kabadayıdır o. Onu unutulmazlar arasına yerleştiren ve Türk dizi tarihinin en sevilesi karakterlerinden biri yapan da budur.
Kerpeten Ali (Barış Falay)
Gerçek adı Ali Kırgız olsa dahi, sürekli “şık şık” şıklattığı kerpeteninden ötürü, Kerpeten lakabını alan Ali, şüphesiz ki Ezel’in en akılda kalıcı karakterlerinden biri. O, her ne kadar Ömer’e ihanet eden ekibin içinde yer alsa da, gerek tavrı gerekse samimiyetiyle herkesin gönlünü geri kazanmayı başarmış sempatik bir bıçkın delikanlıdır.
Fakir bir hayattan gelen, bu nedenle de her daim zengin olabilmenin, güçlü durabilmenin hayalini kuran Ali için, Ömer’e ihanet etmek kaçınılmaz bir süreç halini alır. Ama o, diğerlerinden farklıdır. En başta vicdan sahibi bir adamdır. Çok sevdiği Ömer’i hapse göndermek, onun için çok zor olacaktır. Keza, kendi vicdan muhakemesi de onun en büyük cezası olur. Bir bakıma Dostoyevski’nin Suç ve Ceza kitabını kendi içinde yaşar Ali.
Kerpeten Ali, soygundan eline geçen parayı har vurup harman savurunca, eski dost Cengiz’den iş istemeye gider. Kumarhanelerin güvenlik müdürü olarak görev yapmaya başlayan Ali için dönüm noktası ise, Ezel’in gelişi ve bu vesileyle Ramiz Karaeski’yi tanıması olur. Özellikle Dayı’dan ayar üstüne ayar yiyen Kerpeten Ali, Ezel’in intikam planı içerisinde oradan oraya savrulur.
Ancak Ezel’in Ömer olduğunu öğrenmesiyle birlikte bambaşka bir görüntüye bürünen Ali, vicdan azabını biraz olsun dindirebilmek için kahramanımızın peşinde ayrılmaz. Onun en yakın arkadaşı olur; bu sefer ihanet etmemeye söz vermiştir. Bu vesileyle, Ramiz Karaeski’nin de yakınlarından olan Kerpeten Ali, Dayı’nın kızı Azad ile evlenecek ve iyiden iyiye aydınlık tarafta boy göstermeye başlayacaktır.
Ele avuca sığmaz fevri ismi olan Kerpeten Ali, yaptığı onca kötülüğe rağmen sempatik kişiliğiyle birçoklarının sevgilisi olmayı başarmıştır. Dizinin de en çok sevilen karakterlerinden olan Ali, Barış Falay’ın harikulade performansıyla unutulmaz arasına adını yazdırmıştır.
Cengiz Atay (Yiğit Özşener)
Ben herkesi yenerim bu oyunda. Neden söyleyeyim mi? Çünkü umurumda değil. Bana Ömer’i hatırlatıyorsun, umurumda değil. Bana âşık olduğum kadından bahsediyorsun, umurumda değil. Beni çözdüğünü sanıyorsun, umurumda değil. Ben Ali değilim, ben Ezel değilim, ben Ömer değilim…
Kötü kelimesinin vücut bulmuş hali, kurnazlığın somut resmidir o. Evet, Cengiz Atay’dan bahsediyoruz. Kendisinin de söylediği gibi, kimseye benzemeyen, güç için her şeyi yapabilecek, herkesi arkada bırakabilecek biri o. Çünkü hiçbir şey umurunda değildir onun!
Eyşan’a olan aşkından ötürü, Ömer’i, kan kardeşini hapishaneye gönderen Cengiz, esasen dizinin de en belirgin kötüsü olarak öne çıkmaktadır. Yer yer çocuksu kişiliğine tanıklık etsek dahi, hiç beklenmedik anda içinden çıkan canavarla kan donduran Cengiz, her daim çıkarının peşinden giden bir adamdır. Hem ilk sezonda hem de ikinci sezonda çizgisini bozmayan ve arkadaşlarının hep kuyusunu kazmakla meşgul olan Cengiz Atay, özellikle iyi laf yapan ağzı ile nam salmıştır.
Türk dizi tarihinin en sevilen kötülerinden olarak anabileceğimiz Cengiz, hiç şüphe yok ki karaktere hayat veren Yiğit Özşener sayesinde fenomenler arasına adını yazdırmıştır. Nitekim Yiğit Özşener’in Cengiz’i adeta yaşarak oynayan haleti ruhiyesi, tüm bu kötülüklerin ortasında dahi Cengiz’e sempati beslememize olanak sağlayan yegâne husus olarak öne çıkmaktadır.
Eyşan Tezcan (Cansu Dere)
Dizinin esas kadını olan Eyşan; korkulası, sinsi ama bir o kadar da cazibesi yüksek bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ömer’i hapishaneye gönderen ve türlü yalanlarla onu o deliğe hapseden Eyşan, her daim gücün yanında durmayı seçen ama bir türlü de aşkından vazgeçemeyen bir kadındır. Evet, o Ömer’i asıl öldüren kişidir ama Ömer ile birlikte o da ölmüştür; aşka, insanlığa olan inancını kaybetmiştir. Bu da Eyşan’ı git gide daha kötü biri haline getirir. Ta ki Ezel ortaya çıkana kadar!
Ezel, intikam planı dâhilinde Eyşan’ı kendisine âşık eder ve onun bu sefer Cengiz’e ihanet etmesini sağlar. Ama bu sefer paramparça olacak olan Eyşan’dır. Tam da bu süre zarfında kardeşi Bahar’ın öldürülmesi, Eyşan’ı uçurumun eşiğine getiren hadise olur. Artık gerçek kimliği açıklama vaktidir!
İkinci sezonda Eyşan’a kavuşup kavuşamayacağı sorunsalı ile akıl bulandıran dizi, “Ne seninle ne sensiz” mottosuyla gücüne güç katmayı da başarmaktadır. İki sezon boyunca Eyşan’a karşı güdülen kin ise, dizinin vurucu final sahnesiyle birlikte yerini hüzne bırakır. Çünkü ne yaşanırsa yaşansın Eyşan, Ezel’in sevdiğidir ve izleyiciye de onu tüm sinsiliğine rağmen kabul etmek düşer. Cansu Dere’nin hayat verdiği Eyşan böylelikle, dizi tarihimizin en ikonik kadın karakterlerinden biri olarak da hafızalara kazınmıştır.
Kenan Birkan (Haluk Bilginer-Cahit Gök)
Diziye ikinci sezonda dâhil olan ve stil sahibi bir kötü olarak arz-ı endam eden Kenan Birkan, Dayı’nın hayattaki en büyük düşmanı olarak izleyicisini selamlamaktadır.
Esasen Dayı ile Kenan’ın hikâyesi eskilere dayanmaktadır. Dayı’nın henüz İstanbul’a adım attığı ilk gün tanışan bu ikili, beraber bu koca şehrin en tepesine çıkmış ve birbirine çok şey öğretmiştir. Ne var ki ikisinin de aynı kadına âşık olmaları, esasen sonun başlangıcı olmuştur. Hele hele Selma’nın Ramiz’i tercih etmesi, Kenan’ı bir canavara dönüştürmüş ve Dayı’ya karşı intikam yemini gütmesine neden olmuştur. Artık bu ikili arasındaki amansız savaş başlamıştı!
Haluk Bilginer’in nevi şahsına münhasır oyunculuğu ile hayat verdiği Kenan Birkan, güçlü ve itibar sahibi bir iş adamı olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak işin özünde o, tüm yer altı dünyasını idare eden deyim yerindeyse bir Sith Lordu’dur. Adam öldürmekten, öldürtmekten imtina etmeyen ve Dayı’ya karşı kazanacağı zafer için gün sayan bir kötü adamdı o.
Özellikle ikinci sezonun en önemli karakteri olan Kenan Birkan, Cahit Gök’ün hayat verdiği gençlik yıllarıyla da nasıl canavarlaştığını izleyenlerine anbean hissettirmiştir. Sevdiği kadın elinden alınan, öz abisi gözünün önünde öldürülen Kenan’ın acımasızlığı, Dayı’nın gaddarlığı neticesinde doğmuştur. Zekası ve her yere temas edebilen gücüyle, tüm kötülerin üstünde seyreden görüntüsüyle Kenan Birkan, şüphesiz ki en kusursuz yazılmış karakterlerinden biri olarak hatırlanmaktadır.
Sekiz (Kıvanç Tatlıtuğ)
Kıvanç Tatlıtuğ’un yalnızca dört bölüm hayat verdiği Sekiz, gerek hikâyeye katkısı gerekse özgün tavırlarıyla dizinin unutulmazları arasındaki yerini almıştır.
Kenan Birkan tarafından beyni yıkanan ve dedesi Ramiz Karaeski’yi öldürmek üzere yetiştirilen Sekiz, esasen tam bir ölüm makinesidir. Haydarpaşa’da göründüğü ilk andan ölümüne dek dizinin temposuna pozitif katkı sağlayan karakter, ayakları yere sağlam basan tavrı ile de kendine özel bir yer edinmeyi başarmıştır. Özellikle o ana dek oynadığı en sert karaktere hayat veren Kıvanç Tatlıtuğ’un takdir toplayan performansı, Sekiz’in karizmasına da karizma katmıştır.
Gerçekleri eninde sonunda fark eden ancak görev aşkıyla yanıp tutuşan Sekiz, gözyaşları ile veda ederken arkasından da birçok kişiyi de hüzünlendirmiştir. Konuk oyuncu olarak katıldığı dizinin, efsaneleri arasına yazdırmayı başaran karakter, kendisine biçilen sınırlı sürede ortaya koyduğu maksimum performansla takdir toplamayı başarmıştır.
Tevfik Zaim (Sarp Akkaya)
Dizi ilk başladığında oldukça küçük bir rolü olan ama adeta halkın içinden duruşuyla adeta gözbebeği haline gelen Tevfik, ya da bilinen lakabıyla anmak gerekirse Tefo, diziyi izlenebilir kılan yegane unsurlardan biri olarak belirmektedir.
Töre kisvesi altında, öz kardeşini öldürmek zorunda kalan Tefo’nun yolu, hapishanede Ramiz Dayı ile kesişir. Dışarı çıktığında ise Kerpeten Ali’nin yanına köstebek olarak gönderilen bu yiğit Anadolu erkeği, ne var ki Kerpeten Abi’sini çok sever. Nitekim Tefo, kimin yanında duracağını en çok şaşıran karakterlerdendir.
Ne var ki ikinci sezon ile birlikte herkesin aynı safta yer alması, en çok Tefo’nun işe yaramıştır. Nitekim o, Ali Abi’sini asla terk etmek istemeyeceği gibi can borcu olduğu Dayı’dan da kopamamaktadır.
Sarp Akkaya’nın naif bir şekilde hayat verdiği Tefo, eli silahlı bir tetikçi olsa dahi, izleyen herkesin kalbine dokunmayı başarmış başarılı bir karakter olarak anımsanmaktadır.
Temmuz (Rıza Kocaoğlu)
Psikopat katil tanımlamasını sonuna kadar hak eden, serinkanlı ama bir o kadar da işinin ehli bir profesyonel olan Temmuz, dizinin en iyi yazılmış karakterlerinin başında yer alıyor.
Kendine has giyinişi ile karşımıza çıkan Temmuz, Dayı’nın can düşmanı Kenan Birkan’ın tetikçisi olarak arz-ı endam etmektedir. Ancak onu özel yapan husus, hiç kuşkusuz ki Rıza Kocaoğlu’nun eşine az rastlanacak türden ortaya koyduğu metot oyunculuğudur. Nitekim dizide eline en fazla kan bulaşmış kişi olmasına rağmen Temmuz, göründüğü her bir sekansta izleyicisini heyecanlandırabilmeyi başarmış ve adrenalin seviyesini iki katına çıkarmıştır.
En zor durumda bile karizmasından ödün vermeyen, sakinliğini asla terk etmeyen Temmuz, bir yan karakter olarak dahil olduğu ve en fazla hafızalarda yer eden isimlerinden olarak da hatırlanmaktadır.
Özellikle Kerpeten Ali ile girdiği mücadele ile karakterini iyiden iyiye olgunlaştıran Rıza Kocaoğlu için, kendi filmografisinin en özel işlerinden birinin de Ezel olduğu aşikar. Nitekim onun burada ortaya koyduğu parmak ısırtan performans, daha sonra oyuncuya birçok yeni kapı açmış ve onu aranan bir başrol seviyesine çıkarmıştır.
Bahar Tezcan (Sedef Avcı)
Seriyi özel yapan hususlardan biri de, siyah ile beyazın iç içe geçmesidir. Evet, Ömer büyük bir haksızlığa uğramıştır.
Dizideki her bir karakter için sorabileceğimiz iyi mi yoksa kötü mü kavramını, yalnızca tek bir karakter için sormak mümkün değil. Bahar, gerek duruşuyla gerekse iyilik için kalbiyle bu kirlenmiş dünyanın en saf figürü olarak ön plana çıkmaktadır.
Eyşan’ın kardeşi olan ve güzelliği ile büyüleme potansiyelini bünyesinde barındıran Bahar, çevresinde yaşananlardan bihabercesine masum kalmayı yeğleyen, kirlenmeyi reddeden bir karakterdir. İntikamın ağlarını ördüğü bu dünyada, herkesin üzerine titrediği ve başına bir şey gelmemesi için çabaladığı Bahar, ne var ki Temmuz’un kurşunları neticesinde hayata veda etmiştir.
Onun ölümü, dengeleri alt-üst etmiş ve neredeyse tüm karakterlerin Kenan Birkan’a karşı kin ve nefretle hareket etmesine neden olmuştur. Akıllarda ise, her koşulda gülmeye çalışan, çevresine neşe dağıtan Bahar’ın pozitif tavırları kalmıştır.
Serdar Tezcan (Salih Kalyon)
Mükemmel bir soygunun arkasında, her daim bireyleri teşvik eden, kötülüğe ikna eden kurnaz bir beyin vardır. İşte, bizim hikâyemizin cin fikirli kişisi de Eyşan ve Bahar’ın babası Yakışıklı Serdar!
Ömer’in hayatını çalan, onu hapishanede ölüme terk eden, her ne kadar Ali, Cengiz ve Eyşan üçlüsü gibi dursa da, esasen onları bu plana ikna eden asıl Serdar’dır. O, öyle büyük bir dolandırıcıdır ki, küçücük kızları ile şehir şehir dolaşan ve masum insanların parasını cebe indiren bir sahtekârdır. Artık yaşı ilerlemeye başladığı anda ise, asıl vurgunu yapması gerekmektedir. Kurban ise Ömer’dir!
Kötü adam görüntüsünden asla kurtulamayan ancak Salih Kalyon’un enfes oyunculuğu ile sempati kazanmaya çalışan Serdar, çıkarları peşinde koşan ve yalnızca paranın gücüyle ayakta kalmaya çalışan bir karakter olarak, dizinin unutulmazları arasına adını yazdırmıştır.
Azad Karaeski (Burçin Terzioğlu)
Ramiz Karaeski ile Selma Hünel’in büyük aşklarının meyvesi; Dayı’nın hayatta kalan son çocuğu. İlk sezonun ortalarında diziye dahil olan Azad, babası gibi sert, dediğim dedik ama bir o kadar da özgür ruhlu bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle Kenan Birkan’ın peşinde olmasından mütevelli, hayatı hep kaçmakla, oradan oraya savrulmakla geçen Azad, beklediği şefkati ne babasından ne de annesinden görmüştür. Onun aradığı sakin limanı, dizinin en bıçkını Kerpeten Ali’nin kollarında bulmuştur. Ali ile iyi bir ikili görüntüsü çizen Azad, babasına karşı koyabilen ender insanlardan biri olarak da hafızlarda yer etmiştir.
Diziye ilk olarak, Ramiz Karaeski efsanesini romanlaştıran yazar Hande olarak dâhil olan ancak gerçek kimliği ilerleyen bölümlerde ortaya çıkan Azad, esasen hikayenin de önemli yapı taşlarından biri olmayı başarmıştır. Özellikle Dayı’nın gözbebeği olarak öne çıkan Azad, bir yandan da Ali ile olan ilişkisinden dolayı devamlı olarak tehlikenin içinde yer almıştır. Burçin Terzioğlu’nun tüm güzelliği ile hayat verdiği karakter, dişli bir kadın nasıl olmalıdır sorusuna da tek başına cevap vererek, özel bir noktada konumlanmaktadır.
Selma Hünel (Nurhan Özenen-Zeynep Köse)
Karakter olarak çok fazla ön planda yer almasa dahi, hikâyenin gidişatını birebir etkileyen en önemli değişkenlerden biri de şüphesiz ki Selma Hünel’dir. Dayı ve Kenan’ın biricik aşkı olarak beliren ve dinleyeni sakinleştiren sesiyle büyüleyen Assolist Selma, gerek gençliğinde gerekse olgunluk döneminde herkesin üzerine titrediği bir isim olarak yer almıştır.
İlk olarak Ezel’e verdiği beyefendilik dersleri ile ortaya çıkan Selma Hünel, sonralarında ise Dayı’nın unutulmaz aşkı olarak boy göstermiştir. Onun hikayede gücünü iyiden iyiye hissettirdiği dönem ise, Kenan ve Ramiz’in ilk tanıştıkları 1970’li yıllarda gerçekleşmiştir. Keza ikilinin arkadaşlığını, büyük bir savaşa dönüştüren kişi de bizzat Selma Hünel’dir.
Özellikle “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin” şarkısı ile kulaklarımızın pasını silen ve unutulmazlar arasına adını yazdıran Selma Hünel, dizi de en çok bahsedilen karakterlerden biri olarak da öne çıkmaktadır. Nurhan Özenen ve Zeynep Köse’nin farklı yaşlarını canlandırdıkları karakter, Ramiz Dayı’nın ölümsüz aşkı olarak da hatırlanmaktadır.
Şebnem Sertuna (Bade İşçil)
İlk olarak Ezel’in asistanı olarak karşımıza çıkan Şebnem, güzelliği ile izleyenleri büyüleyen bir kadın. Ne var ki onun hayata karşı takındığı masumane ve saf tavır, onun en büyük handikabı olarak da belirmektedir.
Kandırılması kolay olan ancak Ezel’e beslediği sadakat duygusuyla da ondan kopamayan Şebnem, özellikle ikince sezonda sıklıkla taraf değiştirmiştir. Buna rağmen gerek Tefo’ya beslediği aşkla gerekse Ezel’in onun hayatındaki önemiyle, bir şekilde doğru tarafı bulmayı başaran bu güzel kadın, birçok kez de hikâyenin akışını değiştirmiştir.
Özellikle Ezel’in aslında Ömer olduğunu Kenan Birkan’a söyleyen kişi olarak da hatırlanan Şebnem, buna rağmen sevimli duruşu sayesinde her daim antipatiden uzak olmuştur. Bade İşçil’in çocuksu oyunculuğu ile hafızlarımızda yer eden Şebnem, Ezel’in en sevilesi karakterlerinden biri olarak da anımsanmaktadır.
Kamil Çalıca (Güray Kip)
Dizinin ilk sezonunda yer alan Kamil, kendine güvenen tavrı ile dizinin önemli yapı taşlarından biri olarak hatırlanmaktadır.
Emekli bir komiser olan ve silahlı güç olarak karşımıza çıkan Kamil, yaşının getirdiği olgunlukla sakin ama bir o kadar işinin ehli bir adamdır. Nitekim ilk sezon boyunca hiç beklenmeyen anlarda izleyicinin karşısında beliren Kamil, adeta karanlık tarafı da gün yüzüne çıkarmaktadır. Sevdikleri için gözünü kırpmadan canını veren Kamil, şüphesiz sadakati ile hafızlarda yer etmiştir.
Güray Kip’in ayakları yere sağlam basan tavrı ile boy gösteren Kamil, intikam hikayesini neticelendiren, yeri oldukça özel olan bir değişendir. Nitekim onun ölümünün ardından ekipte güç kaybı yaşanmaktadır.
Yusuf Eğir (Taner Turan)
Kenan Birkan’ın has adamı; acımasız, gaddar ve dediğim dedik. Yusuf Eğir, eli silah tutmayan aksine başkasının eline silah veren, emekli bir polis. Siniriyle ön plana çıkan ve fevri davranışlarıyla kaybetmeye hep mahkûm olan bir kötü o esasen.
Gençlik yıllarında Ramiz Dayı’yı sandalyeye bağlayıp, ona psikolojik işkenceler yapan ve böylelikle dayının düşman radarına giren Yusuf Eğir, aradan geçen yıllarda Kenan Birkan ile çalışmaya başlamıştır. İstanbul’u idare etmeye de fazlasıyla hevesli olan bu sert adam, ne var ki Dayı’nın duvarına toslayacaktır. Özellikle Ramiz Dayı’nın tekerlikli sandalyeden kalkıp, “Fırtınada ağaçlar nasıl çatırdar bilir misin kardeş” sorusundaki duruşuyla hafızlarımıza kazınan Yusuf Eğir, dizide yer aldığı kısa sürede unutulmaz arasına adını yazdırmayı bilmiştir.
Ömer Uçar (İsmail Filiz)
Bu hikâye, esasen Ömer’in intikam hikâyesidir. Herkese, her koşulda güvenen; tüm dünyayı kendisi gibi tertemiz sanan Ömer’in hikâyesi… Hayata karşı masumane bir bakış açısı geliştiren, kötülüğü yalnızca filmlerde ortaya çıkan bir kavram olarak düşünen Ömer’in hikâyesi… Ne var ki günün birinde, hem de en mutlu olduğu zaman diliminde, dost bildikleri tarafından ihanete uğramak Ömer’in öbürkü dünyaya aldığı biletin de habercisiydi.
Ömer, küçük dünyasında ailesi ve sevdikleri ile yaşayan, kendince hayaller kuran saf bir gençtir. Onun üzerine atılan soygun suçuyla birlikte hapishaneye düşmesi, Dayı’yla tanışmasına vesile olacak ve onun günden güne başka bir adama evirilmesine neden olacaktır. O temiz günler geride kalmış ve Ömer içinde harladığı intikam ateşi sayesinde hayata tutunmaktadır. O, hapishaneye düzenlenen şafak operasyonuna kadar Ömer olarak kalmış, ondan sonra ise yeni yüzüyle birlikte Ezel’e dönüşmüştür. Evet, belki Ezel’in için Ömer’di ama dışı, onun bambaşka bir adama dönüşmesini kolaylaştırmıştı. Ömer ise o temiz günlerin saf bir hatırası olarak herkesin hayatındaki yerini sağlamlaştırmıştı.
Eğer ki bugün Ezel’den bir efsane diye bahsedebiliyorsak, Ömer’in duygu yüklü bakışlarının bundaki payı oldukça fazladır. Nitekim karakteri bize en başta sevdiren ve onun tarafında yer almamızı sağlayan yegane husus İsmail Filiz’in sade oyunculuğudur.
Hala tekrarlarını izlediğimiz, Türk televizyon tarihinin en iyilerinden olan bu seri hakkında sizin düşünceleriniz neler?