Hiç şüphesiz hepimiz hayatımız boyunca mutluluğu kovalıyoruz. Bunun için çalışıp çabalıyor, para kazanıyor, bir şeyler satın alıyor ve bizi gerçekten mutlu edecek şeyin ne olduğunu bile bilmeden mutluluğun peşinde oradan oraya sürükleniyoruz. Peki, gerçek mutluluğun ne olduğunu sahiden biliyor muyuz? Parayla satın alınabilecek şeylerin bizi aslında mutlu etmediğinin, sadece ağzımıza bir parçacık “haz” çaldığının farkında mıyız? Parayla diyorum, saadet olmayacağını gerçekten biliyor ve buna göre yaşayabiliyor muyuz?
Evet, her ne kadar bunu bilsek de paranın insanı bir yere kadar mutlu ettiği gerçeğini hep görmezden geliyoruz. Mutluluğun böyle dev dev kahkahalarda gizli olduğunu sanıyor, küçücük tebessümlerde saklı olanı nedense hiç ya da çok geç olana kadar göremiyoruz. Demek istediğim şu ki mutluluğu elle tutulup gözle görülebilen şeylerle ilişkilendiriyor, maneviyatın ve deneyimlerin önemini sürekli unutuyoruz. Özellikle de şu zamanda! Paranın, lüksün ve gücün bütün insanların üzerinde hakimiyet kurduğu şu maddiyatçı zamanda! İnsanların giderek mutsuzlaştığı, depresyon, panik atak ve daha bilimum psikolojik rahatsızlığın gün geçtikçe biraz daha sıradanlaştığı şu sahte çağda! Hayattan keyif almayı bilenlere ya “kaçık” ya da “umursamaz” gözüyle bakıldığı bu “betoni” soğuk çağda!
Çoğu kişinin mutluluk anlayışının parayla satın alınabilecek şeylerle alakalı olduğunu biliyoruz. Çılgınlar gibi alışveriş yapmanın, bilmem hangi milletin mühendislik harikası olan o sıfır arabaya binip dakikada bilmem kaç hıza çıkabilmenin, şehrin en popüler restoranlarında yemek yemenin, dünyaca ünlü o markanın “aşırı ve gereksiz” pahalı ayakkabısını giymenin mutluluk olduğunu zanneden sayısız insan arasında yaşıyoruz. Mala mülke kendini kaptırıp deneyimlerin vereceği mutluluğu unutan ve doğal olarak mutsuzluk sonucuyla karşılaşan insanlara bakarak hayatın ne kadar da “sıkıcı, yorucu ve üzücü” olduğunu düşünüyoruz. Mutluluğa gittikçe daha da çok acıkıyor, bu nedenle önümüze çıkan her türlü şeyi tüketip açlığımızı bastırmaya çalışıyoruz. Ancak ruhumuzu yanlış şeylerle beslediğimiz için hastalıklı insanlar olup çıkıyor ve sonunda “ne yapsam da mutlu olamıyorum” nidalarıyla kabuklarımıza çekiliyoruz.
Peki, neden kendimize bu kötülüğü yapıyoruz? Maddiyatçı yaklaşımın bizi tükettiği gerçeğini neden görmek istemiyoruz? Bizi zengin ya da güçlü yapacak şeyin parada değil yaşadıklarımızda, hissettiğimiz tatminde saklı olduğunu neden anlayamıyoruz? Uzun lafın kısası; her geçen gün birini daha aramızdan kaybediyor, eşyalar ve deneyimler arasındaki savaşta her geçen gün biraz daha azalıyoruz. İşte bu nedenle, sizlere deneyim satın almanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatmak istedim. Evet bugünkü yazımda, eşyaların değil de deneyimlerin gerçek mutluluğu getirdiğinin kanıtları üzerine konuşacağız. Umuyorum ki bu yazı olabildiğince çok kişinin içinde olduğu kabustan uyanmasına ve yaşayış şeklini değiştirmesine vesile olur!
Deneyimlerin Verdiği Mutluluk Ömürlük, Eşyalarınki ise Seyirlik Oluyor!
Bu konuda yapılan sayısız araştırma var. Kaldı ki deneyimlerin bizi eşyalardan çok daha fazla mutlu edeceğini anlayabilmek için öyle bilimsel verilere falan ihtiyacımız da yok. Ama ben yine de size uzun süredir para ve mutluluk konusu üzerine araştırmalar yapan Cornell Üniversitesi psikoloji profesörü Dr. Thomas Gilovich’in şu sözlerinden bahsetmek istiyorum. Profesör yaptığı araştırmalara dayanarak doğruluğuna yürekten inandığım şu sözleri söylemiş: “Evet, mutlu olmak için bir şeyler satın alırız ve mutlu olmayı başarırız. Ancak sadece bir süreliğine! İlk etapta bize heyecan veren yeni şeyler daha sonra cazibesini yitirir, çünkü parayla satın alınabilecek istisnasız her şeye er ya da geç mutlaka alışırız.” Bu sözler sizce de çok doğru değil mi?
Bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz bir şeyi satın alabilmek için deli gibi uğraşıp, elde ettikten sonra ondan sıkılmıyor muyuz? Yıllarca hayalini kurduğumuz arabayı almamızın üzerinden çok fazla zaman geçmeden daha güzellerine, daha güçlü motorla sahip olanlarına, daha hızlılarına, yani hep dahasına bakmıyor muyuz? Çok istediğimiz bir kıyafeti aldıktan üç gün sonra onu dolabımızın bir kenarına atmıyor muyuz? İlk günler yanımızdan bile ayırmaya kıyamadığımız yeni telefonumuzdan kısa süre sonra bıkmıyor muyuz? Yapıyoruz, bu dediklerimi kesinlikle hepimiz yapıyoruz. Bitmek bilmez bir doyumsuzlukla paranın satın alabileceği şeylerden gözümüzü alamıyor, kısa sürecek hazlarla kendimizi tatmin etmeye çalışıyoruz. Eşyalar yerine deneyimler için para harcamamız gerektiğini hep unutuyoruz. Elle tutulabilen şeylerin bizi daha uzun süre mutlu edeceğini sanıyor, uzun süreli mutluluğun aslında deneyimlerde gizli olduğunu göremiyoruz.
Her Yeni Deneyimde Yeni Bir Heyecana Kapılıyoruz!
Deneyimler bizi daha çok mutlu ediyor, çünkü her yeni deneyimde yeni bir heyecana kapılıyoruz. Eşyaların verdiği mutluluğa ise kısa zaman içinde uyum sağlıyoruz. Yaşadıklarımız bizde ömürlük izler bırakırken, satın aldıklarımız asla bu kadar etkili olamıyor. Zira her ne kadar anlamak istemesek de biz eşyalarla değil, yaşadıklarımızla biz olabiliyoruz. Ne giydiğimiz kıyafetler ne de bindiğimiz arabalar kim olduğumuzu değiştiremiyor. Belki ilk başta bize biraz öz güven kazandırıyor, ama zamanla metanın hissettirdiği şeyler gittikçe silikleşiyor. Deneyimler ise öyle mi?
Tanıştığımız her yeni insan, gittiğimiz her yeni yer, tuttuğumuz her yeni el bize yeni bir heyecan veriyor. Hayatın farklı lezzetlerini tadıp başka başka renklerini görmeye fırsat buldukça artıyor, her seferinde yeni heyecanlara kapılıyoruz. Parayla satın alınabilecek şeylerde ise yeni bir heyecan duymuyor, aksine gittikçe azalan bir hevesle mutluluğu yakalamaya çalışıyoruz. Ama her defasında aynı üzücü sonuçla karşılaşıyoruz. Çünkü eşyalar hiçbir zaman bize deneyimlerin yaşattığı heyecanı veremiyor.
Parayla Satın Alınabilecek Her Türlü Şeye Alışkanlık Kazanıyoruz!
Düşününce, uzun süre kullanabileceğiniz şeyler olan eşyaların bizi tek seferlik deneyimlerden daha az mutlu etmesi biraz mantıksız gelebilir. Sonuçta; birkaç gün sürecek bir tatil için para harcamayı mı, yoksa uzun süre kullanabileceğiniz bir şey almayı mı istersiniz diye sorulsa çoğu kişi buna aynı cevabı verir. Yani parasını elle tutulabilecek şeyler için harcamayı ister, ancak yanlış seçim yapar. Çünkü paranın satın alabileceği her şeye karşı alışkanlık kazanırız. İlk etapta bize çok heyecan verici gelen araba, kısa süre içinde sıradan bir metal yığınına dönüşür. Çünkü mutluluğun en büyük düşmanı adaptasyondur. Metanın her türlüsüne alıştığımız, kabul etmemiz gereken inkar edilemeyecek kadar açık bir gerçektir.
Deneyimlerimizi Kıyaslamazken Eşyalarımızı Kıyaslayıp Mutsuz Oluyoruz!
Bugün en sık yapılan ve kişinin mutsuzluğuna neden olan hatalardan biri de bu! Kıyaslamak! Evet, etrafımızda gördüklerimize bakarak kendimizi gereksiz yere üzüyoruz. Başkalarının sahip olduklarıyla kendi sahip olduklarımızı kıyaslıyor, aç gözlülükle hep daha fazlasını istiyoruz. Komşumuzun arabasına, arkadaşımızın kıyafetine, akrabamızın evine bakarak kendimizi yetersiz görme gibi saçma sapan düşüncelere kapılıyoruz. Kısacası, paranın satın alabileceği her şeyi kıyaslıyoruz; ama aynı şeyi deneyimlerimiz için yapmıyoruz. Çünkü herkesin deneyiminin kendine özel olduğunu, bunun kıyaslanabilecek bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz. Hatta başkalarıyla deneyimlerimiz hakkında konuşurken, ne kadar güzel anılarımız olduğunu fark ederek aslında ne kadar şanslı olduğumuzun farkına varıyoruz.
Çünkü Hayat Deneyim Gerektiriyor, Eşya Değil!
Hayatınızı baştan sona kadar düşündüğünüzde aklınıza neler geliyor? Eşyalarınız mı yoksa yaşadıklarınız mı? Sizi siz yapan şeyler satın aldıklarınız olmuyor, değil mi? Veya hayatınızdaki en mutlu anlar denildiğinde aklınıza yaptığınız büyük alışverişler falan gelmiyor! Eee o zaman, neden hala mutluluğun parayla satın alınabilecek şeylerde olduğunu düşünüyorsunuz? Paranızı deneyim kazanmak için değil de daha çok mal mülk edinmek için neden düşüncesizce harcıyorsunuz? Hayatın eşya değil de deneyim gerektirdiği gerçeğini neden ısrarla görmezden gelmeye devam ediyorsunuz? Bakın, düşündüğünüzde aklınıza gelen şeyler mal mülk olmuyor.
Aklınıza arkadaşlarınızla yaptığınız o unutulmaz tatil, sevgilinizle yıldızların altında sabahladığınız o gece, en zor anınızda yanınızda olan insanlar, bebeğinizi kucağınıza aldığınız ilk an, deliler gibi eğlendiğiniz o en sevdiğiniz grubun konseri ve bunlar gibi başka şeyler geliyor. Çünkü siz bunlarla bir bütünsünüz. Eşyalarınızdan ayrılabilirsiniz, ama deneyimlerinizi istediğiniz her yere sizinle birlikte götürebilirsiniz. Ne zaman isterseniz onlara sarılabilir, ne zaman isterseniz onlardan güç alabilirsiniz. Zira onlar sizin ayrılmaz bir parçanız! İşte bu nedenlerden dolayı, eşyaların değil; ama deneyimlerinizin toplamından ibaret olduğunuzun farkına varmanız lazım!