Ülke sinemasının en büyük problemlerinden biri nedir diye sorsak, şüphesiz birçoklarının vereceği ortak cevap; yetenekli oyuncu yetiştirme sorunsalı olacaktır. Son yıllarda ekranları işgal eden uzun boylu, kaslı, birbirinin neredeyse kopyası olan standart tipler bu durumun en belirgin göstergesi olarak belirmektedir. Tabii bu süre zarfı da ister istemez, yetenekli oyuncuların yıldızının daha fazla parlamasına olanak sağlamıştır. Bakınız; Ozan Güven.
Özellikle yaptığı projelerle son zamanlarda adından iyiden iyiye söz ettiren ve hem yakışıklılığı hem de ayakları yere sağlam basan oyunculuğu ile Ozan Güven’in, bu güruhun başını çektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sizlere daha önce Holywood’un en parlak isimlerinden bahsettik. Denzel Washington filmleri, Leonardo DiCaprio filmleri anlattık durduk. Peki, sempatik ve cana yakın kişiliği ile ekranda göründüğü ilk anda hayranlık uyandıran Ozan Güven kimdir, en iyi filmleri ve dizileri hangileridir, bir çırpıda hatırlamaya ne dersiniz?
- Ozan Güven Kimdir?
- En İyi Ozan Güven Dizileri
- İkinci Bahar (1998 - 2001)
- Koçum Benim (2002 - 2004)
- Aslı ile Kerem (2002)
- Bir İstanbul Masalı (2003 - 2005)
- Canım Ailem (2008 - 2010)
- Muhteşem Yüzyıl (2011 - 2014)
- Fi (2016 - …)
- En İyi Ozan Güven Filmleri
- Balalayka (2000 – Ali Özgentürk)
- G.O.R.A. (2004 – Ömer Faruk Sorak)
- A.R.O.G. (2008 – Ali Taner Baltacı, Cem Yılmaz)
- Yahşi Batı (2010 – Ömer Faruk Sorak)
- Pek Yakında (2014 – Cem Yılmaz)
- Annemin Yarası (Ozan Açıktan – 2016)
- BONUS: Arif V 216 (2018)
Ozan Güven Kimdir?
Tam adı Ozan Muharrem Güven olan oyuncu, 1975 Almanya doğumlu. Üniversite eğitimi için genç yaşlarda ülkeye dönen Ozan Güven, Mimar Sinan Üniversitesi Modern Dans Bölümünden mezun olduktan sonra tiyatro eğitimi de alarak, adım adım kendini sektöre hazırlamıştır. Keza onun kariyer basamaklarını çıkması da ne denli planlı-programlı bir şekilde kendini geleceğe hazırladığının yegâne göstergesi.
Henüz 20’li yaşlarının başında ekranlarda görmeye başladığımız oyuncunun ilk olarak belirdiği proje, esasen bir yıldızlar karması olarak nitelendirebileceğimiz, televizyon tarihimizin en muazzam işlerinden biri olan İkinci Bahar. Daha dün gibi hatırladığımız, Samatya’nın göbeğinde doğan bir aşkın ve hayatın anlatısı olan İkinci Bahar, şüphesiz Şener Şen ve Türkan Şoray gibi iki usta oyuncunun varlığı ile taçlansa da bünyesinde yer alan genç oyuncularla da adından söz ettirmeyi başarmış bir iş. Nurgül Yeşilçay, Devin Özgür Çınar gibi yetenekli oyuncuların önünü açmasıyla da bilinen efsane dizi, şüphesiz Ozan Güven için gerçekleşebilecek en müthiş kariyer başlangıcını da simgelemektedir. Keza ilk projesinde Şener Şen ile karşılıklı oynamak, herkese nasip olamayacak derecede büyük bir fırsat.
Ozan Güven, İkinci Bahar’da ortaya koyduğu başarılı performansın rüzgârını da arkasına alarak, milenyuma oldukça ses getiren bir adım atmıştır. Kemal Sunal’ın son projesi olan ve maalesef ki çekimlerine gittiği sırada kalbine yenik düşmesi ile sonuçlanan Balalayka macerası, onun yokluğunda devam etmiş ve birçokları tarafından da oldukça olumlu geri dönüşler almıştır. Tabii ki filmin başarılı olarak addedilmesinin yegâne sebeplerinden biri de Ozan Güven’in ortaya koyduğu başarılı performans olduğu aşikâr. Bu filmdeki performansı ile 2000 yılında gerçekleştirilen 22. Siyad Türk Sineması Ödülleri’nde Umut Veren Genç Erkek Oyuncu ödülünü kucaklayan Ozan Güven için artık, adını dosta düşmana duyurma vakti gelip çatmıştı.
Esasen onun kariyerinin büyük bir ivmeye geçtiği dönem tam olarak Cem Yılmaz ile tanıştığı proje olan G.O.R.A.’ya tekabül etmektedir. Nitekim burada hayat verdiği Robot 216 ile filmin en sevilesi değerlerinden birini ortaya koyan Ozan Güven, bir yandan da sonraları iyi bir ikili olacağı Cem Yılmaz ile başlayacak dostluklarının da temellerini atmaktaydı. Keza, herkesin çok yakından bildiği şekilde Ozan Güven, süregelen bu süreçte hem Cem Yılmaz’ın en yakını olmuş hem de onun kaleminden çıkan filmlerin vazgeçilmezi olarak boy göstermiştir.
Sonrasında televizyon, sinema ayırt etmeksizin ülkenin en üretken oyuncularından biri olmayı da başaran Ozan Güven’i muadillerinden ayıran en önemli husus, delici bakışlarını yeteneği ve samimiyeti süslemesi. Keza onu, bir sokak röportajında olanca içtenliği ile görebileceğimiz gibi “Kaç yaşındasın sen” diye sağa sola isyan ederken de yakalayabilmekteyiz. Esasen birçokları tarafından eleştirilen bu tutumun dahi, onun ne denli içten bir insan olduğunu anlamamız konusunda işlevsel olduğu aşikâr.
En İyi Ozan Güven Dizileri
Yıllar yılı ortaya koyduğu samimi karakterlerle evlerimize konuk olan ve kendisini geniş kitlelere sevdirmeyi başaran Ozan Güven’in adını son günlerde sıkça duymamıza vesile olan proje, bir internet dizisi olarak başlayan ve cesur sahneleriyle fazlasıyla ses getiren Fi. Bir kitap uyarlaması olan ve burada hayat verdiği Can Manay karakteri ile belki de kariyerinin zirve noktasını yaşayan Ozan Güven, ortaya koyduğu performansla evde, işte, sokakta en çok konuşulan kişilerin başında gelmektedir. Biz de bu vesileyle onun televizyon ve sinema için ürettiği işlere göz atıp, ona olan hayranlığımızı tekrardan diriltelim istedik. İşte Ozan Güven’in en iyi dizileri sizlerle:
İkinci Bahar (1998 – 2001)
Ozan Güven ile tanışmamıza vesile olan ve Türk televizyon tarihinin en iyi birkaç dizisinden biri olarak lanse edebileceğimiz İkinci Bahar, “dizi nedir, nasıl olmalıdır, ne denli ustalık barındırmalıdır” sorularının adeta tek başına cevabıdır.
Kebapçı Ali Haydar ile Mezeci Hanım’ın hayatlarının ikinci baharında karşılarına çıkan aşkı konu alan bir dizi olarak karşımıza çıktı. Bir yandan da hikâyenin geçtiği Samatya’yı merkezine alarak, burada vuku bulan hayatlara parantez açan dizi, Yeşilçam’ın melodram ruhunu yansıtan son iş olarak da hafızalara kazınmıştır. Tabii ki İkinci Bahar’ı özel yapan birçok detayı sayabiliriz, ancak bunların en başında hiç şüphe yok ki bünyesinde barındırdığı usta isimler gelmektedir. Dizi en başta, sinema tarihimizin en kusursuz kalemlerinden biri olarak adlandırabileceğimiz Yavuz Turgul’un elinden çıkma. Buna ek olarak Şener Şen ve Türkan Şoray gibi büyüklükleri tartışmaya kapalı olan iki oyuncunun varlığı da diziyi, deyim yerindeyse şaha kaldıran en önemli husus olarak öne çıkmaktadır.
İkinci Bahar, tüm bunların yanında anlatısı ile de hayranlık uyandıran bir dizi. Özellikle şimdilerde özlediğimiz aile, mahalle olabilme kavramını olanca içtenliği ile anlatan ve bunu yaparken de taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanmayı bilen dizi, günümüzde ortaya çıkan muadillerden fersah fersah ötede seyreden ve toplumun her kesimine hitap edebilen yapısıyla yaratmaktadır.
Gelgelelim dizinin Ozan Güven için önemine. Henüz 25’ine bile basmamış biri olarak, herkese nasip olmayacak ve birçoklarının imrenen gözlerle bakacağı bir ilk adımı İkinci Bahar ile atmıştır. Gerek kamera arkası gerekse kamera önündeki usta isimlerin tecrübesinden fazlasıyla yararlanmayı bilmiştir. Keza Ozan Güven, ilk projesi olmasına rağmen bir an olsun sırıtmamış ve asi bir genç olan Ulaş karakterine kattığı inandırıcılık payıyla da takdir toplamayı başarmıştır.
Ozan Güven için ulaşılması hiç de kolay olmayan bir okul hüviyetinde cereyan eden İkinci Bahar, bir yandan genç oyuncularına kattığı pozitif katkı ile alkış toplamış bir yandan da anlatısının özgünlüğü ve içtenliği ile herkesi kendine hayran bırakmayı başarmıştır. Şener Şen’in ilk ve son televizyon dizisi olma özelliği de taşıyan İkinci Bahar, Samatya’ya ayak basmayanları Samatya’ya götürmüş, Ali Haydar Usta’nın efsaneleşmiş kebabından da herkese tattırmayı bilmiştir. A’dan Z’ye usta işi bir proje olarak arz-ı endam İkinci Bahar, uzun yıllardır eşine az rastlanan türden bir dizi olarak da unutulmazlar arasına adını çoktan yazdırmıştır.
Koçum Benim (2002 – 2004)
Koçum Benim, televizyon tarihimizin en dişe dokunur gençlik dizileri arasında olan ve ünlü Amerikan yapımı Beyaz Gölge’nin uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. Gerek başrolünde yer alan başarılı oyuncular gerekse anlatısının inandırıcılığı ile türevlerden ayrılmayı bilmiş ve yalnızca Ozan Güven için değil aynı zamanda Türk televizyon tarihinin de unutulmazlarından olmayı bilmiştir.
Tarık Akan’ın hayat verdiği Can’ın, koç olarak Anadolu Vakfı Lisesi’ne gelmesiyle başlayan olaylar silsilesi anlatılmaktadır. Bir yandan merkezine aldığı lise öğrencileri vesilesiyle birlik olabilmeyi vadederken, bir yandan da orta yaşlı bireylerin hayat mücadelesine parantez açarak farklı yaş gruplarına hitap edebilmeyi başarmıştır.
Tabii ki dizinin en büyük artılarından biri de şüphesiz yönetmen Serdar Akar. Gemide, Barda, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar gibi usta işi filmlerin altına imzasını atan başarılı ismin diziye yaptığı dokunuşlar sürekli olarak hissedilmekte ve bu da diziyi tatlı mı tatlı bir haleti ruhiyenin içine yerleştirmektedir.
Tabii ki dizinin Ozan Güven’in kariyeri açısından önemine değinmeden olmaz. İkinci Bahar ile hızlı bir giriş yaptığı sektörde, Koçum Benim gibi birçok genç yeteneği bünyesinde barındıran bir projede yer almak, onu geleceğe taşıyan en güçlü adımlardan biri olarak hafızlarda yer etmiştir. Keza, Nehir Erdoğan, Engin Altan Düzyatan, Selin Demiratar ve Yunus Günce gibi şimdilerin popüler simalarının ilk ekran tecrübesini yaşadığı dizi, Ozan Güven’i de başrol kalibresine çıkaran yapım olma özelliği taşımaktadır. Nitekim başarılı oyuncu da gelen teklifleri değerlendirerek, 25. bölümün sonunda diziden ayrılmış ve başka projelere yelken açmıştır.
Ozan Güven’in daha sonrasında Murat Prosçiler’e teslim ettiği ukala Umut Yıldırım karakteri ile takdir topladığı ve birçok genç ismin parlamasına olanak sağlamıştır. Koçum Benim, aynı zamanda TRT’nin bir dönem ne denli muazzam işlerin altına imza attığının da canlı göstergesi olarak belirmektedir.
Aslı ile Kerem (2002)
Ozan Güven’in ilk başrol ve sit-com tecrübesini tattığı Aslı ile Kerem, insanı yerinde bir an olsun sabit tutmayan mizahı ve doyumsuz eğlencesi ile döneminin en iyi dizilerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Özellikle 2000 yılında çektikleri ve sinemamızın gizli kalmış hazinelerinden biri olan Fasulye filmi ile dikkat çekmeyi başaran Haluk Özenç-Bora Tekay’ın kendilerine has esprileri ile fark yaratan Aslı ile Kerem, onların senarist ve yönetmen koltuğunda ortaya koyduğu performansla da ayrı bir değer kazanmaktadır.
Malum, Kerem ile Aslı hikâyesi 16. yüzyılda Halk Edebiyatı’nın en güçlü olduğu zamanlarda ortaya çıkmış bir başyapıttır. Onun günümüze entegre edilmiş hali ve aynı zamanda bir Amerikan dizisi olan Dharma & Greg’in uyarlaması olarak karşımıza gelmektedir. Aslı ile Kerem, holding sahibi bir babanın oğlu ile orta halli bir işçinin kızının, birbirlerini görür görmez aşık olup, evlenme süreçlerini odak noktasına alır. Bu noktadan sonra birbirinden oldukça farklı olan iki ailenin çatışmasını seyre daldığımız Aslı ile Kerem, bir yandan da bu iki genç vesilesiyle tadına doyulmaz bir romantik-komediyi bizlere armağan etmektedir.
Ozan Güven ve Şebnem Dönmez’in tutan kimyası ile hafızalara yer eden dizi, dönemin popüler yapı taşlarından olan sit-com tarzında ekranlara gelirken, eğlencesini doruk noktasında yaşatmasıyla da muadillerinden ayrılmaktadır. Aslı ile Kerem, başarılı ve özgün duruşuna rağmen ne yazık ki ekran ömrü uzun olmamış ve başladığı yıl rating çöplüğüne doğru yol almıştır.
Ozan Güven’in saf komedide ne denli başarılı olduğunun göstergesi olarak da beliren Aslı ile Kerem, ona Cem Yılmaz ile çekecekleri G.O.R.A.’nın yolunu açmış ve başarılı oyuncunun adeta kendini en rahat hissettiği komediyle birleşmesine olanak sağlamıştır.
Bir İstanbul Masalı (2003 – 2005)
Blok flütte Yılan Hikâyesi’nden bir sonraki seviye, bilindiği üzere Bir İstanbul Masalı’nın, Kıraç imzalı efsanevi müziğidir. Sahi ortaokulda, lisede hangimiz blok flütte harikalar yaratmak için çabalamadık ki? İşte, o müziğin ortaya çıktığı dizi olarak hafızalarımızda yer eden Bir İstanbul Masalı, adıyla müsemma bir şekilde modern bir masalı izleyenlerine aktarmış ve dönemin en çok ilgi çeken dizilerinden biri olmayı başarmıştır.
Malum, yıllar yılı zengin kız fakir oğlan yahut tam zıttı durumlar, en ilgi çeken aşk hikâyelerinin başında gelmiştir. Yalnızca Yeşilçam döneminde ağlatmak için kullanılmayan bu metot, aynı zamanda birçok Hollywood filminde de hikâyeyi dinamik tutmak için kullanılan bir yöntem olarak kendini göstermiştir. Bu durumun, televizyondaki en bilindik örneklerinden biri de Bir İstanbul Masalı’dır. Zengin hayatları içerisinde rahat bir yaşam süren Arhan Ailesi ile onların müştemilatında kalan hizmetlileri Kozan Ailesi arasında vuku bulunlar, hem dramatik sosu yüksek hem de insanı şaşırtacak derecede farklı olaylara gebe olmasıyla unutulmazlar arasına girmiştir.
Dizi; Çetin Tekindor, Mehmet Aslantuğ, Altan Erkekli, Ahu Türkpençe gibi yalnızca o dönemin değil, günümüzün dahi popüler isimlerinden olmayı başaran oyuncu kadrosu etrafına kurulmuştur. Bir İstanbul Masalı, aynı zamanda Ozan Güven’in zengin ve duygusal Demir Arhan’a hayat verişiyle daha da değer kazanmaktadır. Yalnızca duygusal atmosferi ile değil, zengin-fakir çatışmasına attığı özgün bakış açısıyla da seyir zevkini her daim diri tutmayı başaran dizi, dönemin rating şampiyonlarından biri olarak da adını televizyon tarihine altın harflerle yazdırmayı bilmiştir.
Canım Ailem (2008 – 2010)
Samimiyet kavramının en muazzam dışavurumlarından biri olan Canım Ailem, televizyon ekranlarında olanca içtenliği ile gördüğümüz son mahalle dizilerinden biri olma özelliği taşıyor. Yapımcılığını Erol Avcı, yönetmenliğini ise Sadullah Celen üstlenmiştir. Dizi aynı zamanda; Uğur Yücel, Ozan Güven, Şebnem Bozoklu, Ezgi Mola ve İlker Aksum gibi birçok başarılı ismi bir araya getirmesiyle de ilgi çekmeyi başarmaktadır.
Samim ile Ali’nin yolu, birlikte çalıştıkları bir yolcu gemisinde kesişir. Artık orta yaşlarında olan Samim için yerleşik hayata geçme vakti geldiğinde, eski nişanlısı ile aynı mahalleye taşınacağını bilmemektedir. Nitekim sevdiği kız tarafından terk edilen Ali de sevgilisini bulmak için İstanbul’un yolunu tutar; ancak burada tanıdığı tek kişi Samim’dir. Bu dakikadan sonra, bir mahalle içinde kesişen hayatların, birbirileri ile etkileşime girmelerinin eğlenceli ve samimi anlatısını izleyenlerine aktarmıştır. Canım Ailem, adıyla müsemma bir şekilde aile olabilmenin önemine eğilen ve birbirine sırtını dayayan bir grup insanın sıcak ve romantik hikâyesini konu almaktadır.
Ozan Güven’i, İkinci Bahar’dan sonra bir kez daha mahallenin bıçkın delikanlısı olarak gördüğümüz Canım Ailem, bu sefer onun naif kişiliğini öne çıkarmaktadır. Kendi halinde olan ancak kalbi iyilik için atan Ali karakterine hayat veren Ozan Güven, şüphesiz böylesine sıcacık bir yapının en dikkat çeken dişlisi olarak da öne çıkmaktadır. Keza onun, usta oyuncu Uğur Yücel ile olan uyumu da parmak ısırtan cinsten. Tüm bu yapı taşlarını birleştirdiğimizde Canım Ailem, yakın dönemin en iyi dizilerinden biri olarak da anımsanmayı başarmaktadır.
Muhteşem Yüzyıl (2011 – 2014)
Eğer mevzu bahis Muhteşem Yüzyıl’sa onun için denilebilecek tek bir kelime vardır; “Efsane!” Her ne kadar bu yakıştırma biraz iddialı olsa da Muhteşem Yüzyıl, dört sezon boyunca ortaya koydukları ile yalnızca Türk televizyonlarının en iyilerinden biri olmayı başarmamıştır. Aynı zamanda kendisini yurtdışına da pazarlayarak, başarısını taçlandırmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu dönemde yani Kanuni Sultan Süleyman’ın 46 yıllık hükümdarlığı döneminde geçen hikâye, harem içindeki türlü entrikaları olanca cazibesiyle yansıtmaktadır. Ayrıca bu cihan devletinin sınırlarını nasıl genişlettiğine de ayrı bir parantez açarak takdir toplamaktadır. Tabii ki Muhteşem Yüzyıl’ı bu denli özel kılan unsurların başında da Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem’in dillere destan aşkı gelmektedir. Nitekim bu aşk öylesine büyük, öylesine muazzamdır ki, ünü yalnızca Osmanlı toprakları ile sınırlı kalmamış, tüm yeryüzüne yayılmıştır. İşte böylesine büyük bir aşkı odağına almasıyla da ilgi çekiciliğini arttıran dizi, dört sezon boyunca ekranlara gelmiş, tartışmaları beraberinde getirse de bir an olsun ratingi düşmeden efsane statüsüne çıkmayı başarmıştır.
Muhteşem Yüzyıl’ı özel yapan detaylardan biri de kadrosunda yer verdiği oyunculardır. Nitekim onun oyuncu kadrosu için Şampiyonlar Ligi benzetmesini gönül rahatlığı ile yapabiliriz. Keza ülkemizde hali hazırda oyunculuk yapan ve star kalibresinde olan birçok ismi Muhteşem Yüzyıl içinde görmek mümkün. Merve Boloğur, Vahide Gördüm, Okan Yalabık, Burak Özçivit, Mehmet Günsur, Cansu Dere gibi daha adı saymakla bitmeyecek birçok dev oyuncunun yolu Muhteşem Yüzyıl’dan geçmiştir. Bunlardan en unutulmazları da hayat verdiği Damat Rüstem Paşa karakteri ile Ozan Güven olduğu aşikâr.
Sarayın en merak uyandıran isimlerinden biri olan ve Hürrem Sultan’ın desteği ile sadrazamlığa kadar yükselen, hırslı mı hırslı Rüstem Paşa, esasen tarih kitaplarında çirkinliği ile nam salmış bir paşadır. Keza Ozan Güven’in ona hayat verirken, kendi gösterişli duruşundan bir hayli uzakta olduğunu da söylemekte yarar var. Nitekim bölümler ilerledikçe Rüstem Paşa’yı Ozan Güven’in canlandırdığına inanmak, görsel açıdan neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Ancak bu bile usta oyuncunun yeteneğini göz ardı etmemize engel olamamıştır. O, böylesi bir yıldızlar topluluğu içerisinde dahi ayakları yere sağlam basan tavrıyla kendisini belli etmeyi başarmış ve dizinin en fazla takdir toplayanlarından biri olmayı başarmıştır.
2014 senesinde Halit Ergenç’in hayat verdiği Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferi sırasında hayatını kaybetmesi ile son bulmuştur. Dizi, akıllarda yarattığı üst düzey görselliği, bir Türk yapımının fersah fersah ötesinde seyreden kalitesi, yer verdiği başarılı oyuncuları ve de en önemlisi Süleyman ve Hürrem’in aşkıyla hafızlara kazınmayı bilmiştir.
Fi (2016 – …)
Malum, Ozan Güven’i son zamanlarda iyiden iyiye gündem yapan bir proje varsa, o da Puhutv’nin ilk orijinal dizisi Fi. Yakın dönemin popüler üçlemesi Fi-Çi-Pi’nin ilk halkası olan ve obsesif kompülsif kişilik bozukluğu olan terapist Can Manay’ı odak noktasına almaktadır. Dizi, yayınlanan 6 bölümü sonrası, hayli popüler olmuş ve dost meclislerinin en çok konuşulan konularından biri olarak öne çıkmıştır.
Cesur sahneleri vesilesiyle internette adından sıkça söz ettiren ve bir Türk dizisi olmasına karşın özgün yapısıyla arz-ı endam eden Fi, şüphesiz internette yayınlanmasının özgürlüğünden son raddede faydalanan bir iş. Bu da ister istemez yapımı, muadillerinden ayıran en önemli etken olarak öne çıkmaktadır. Tüm bunların yanı sıra, Ozan Güven’in hayat verdiği ve ilerleyen bölümlerde üzerine daha fazla düşülmesi durumunda efsane kalibresine çıkması muhtemel Can Manay’ın gizemli duruşu da Fi’yi ilginç kılan en önemli yapı taşlarının başında gelmektedir.
Dizinin konusuna değinecek olursak; problemli bir geçmişi olan Can Manay, bir televizyon kanalında yayınlanan terapi programı vesilesiyle geniş kitleler tarafından tanınan bir psikiyatridir. Onun taşındığı yeni sitede hayatına giren Duru ve Deniz çifti ise hayatı tıkırında giden Can Manay’ı adeta 180 derecelik bir dönüşle, geçmişindeki takıntılı ruh halinin içine sokacaktır. Bu noktada onun Duru’ya âşık olması ise olayları iyiden iyiye içinden çıkılmaz bir durumun içine sokmaktadır.
Can Manay’ın bir üniversitesi öğrencisi olan ve sevgilisiyle yaşayan Duru’yu elde etmek için ortaya koyduklarına tanıklık ettiğimiz dizi, esasen tüm cazibesini de kitabın aurasından ve dizinin ilk bakışta ortaya çıkan farklılığından aldığını söyleyebiliriz. Bu farklılık hem sinematografik olarak bir özgünlük vadediyor hem de hikâyenin istediğini dilediğince yerine getirmesine olanak sağlıyor. Fi’yi izlerken, birçok küfür duyabilir, televizyon ekranlarında görmediğiniz sevişme sahnelerine tanıklık edebilirsiniz. Bu da esasen izleyenleri diziye doğru çeken en önemli faktör olarak belirmektedir.
Gelgelelim Fi’nin Ozan Güven’in kariyer basamağındaki yerine. Malum, neredeyse 20 yıldır evlerimize konuk olan oyuncu, artık usta sınıfına yerleşmiş bir isim. Ancak, böylesine gizemli ve yakışıklı bir karakter olan Can Manay’a hayat vermesi, Ozan Güven’in zirve noktası olarak da değerlendirilebilecek bir durum. Keza usta oyuncu, tüm cazibesini karaktere aks ettirmekte ve bunu yeteneği ile de süslemektedir. Bu da esasen Can Manay’ı özel yapan en önemli husus olarak öne çıkmaktadır. Ne diyelim, Ozan Güven oynasın, biz de hayranlıkla izleyelim!
En İyi Ozan Güven Filmleri
Ozan Güven dizilerde elde ettiği başarı ile yıldızı parlayan oyunculardan olmuştur. Cem Yılmaz ile dostluğunun iyiden iyiye pekişmesiyle birlikte film dünyasına da adım atmıştır. Ozan Güven filmleri dediğimiz zaman birçoğunuzun aklına Robot 216 geliyor olabilir. Ama onun Balalayka gibi efsane filmleri de vardır. İşte Ozan Güven’in en iyi filmleri sizlerle:
Balalayka (2000 – Ali Özgentürk)
Kemal Sunal’ın çekimlerine gittiği sırada yaşamını yitirdiği ve bu nedenle Türk sinema izleyicisinin oldukça hüzünlü bir gözle seyrettiği Balalayka, Ozan Güven’in de ilk defa beyazperdede yer aldığı film olma özelliği taşımaktadır.
Babalarının ölümü üzerine bir araya gelen üç erkek kardeş, yıllar yılı birbirinden habersiz bir hayat sürmüştür. Bu ani ölüm ve arkada bırakılan bir vasiyet, onları bir araya getirmiş ve neredeyse birbirini tanımayan bu üç kardeşe, birbirini tanıma şansı doğurmuştur. Bu sırada Batum’dan İstanbul’a hareket eden ve yolcuları yalnızca Rus kızlar olan bir otobüse binen Hasan, Necati ve Mehmet bir yandan hem bu sıra dışı yolculuk sayesinde birbirlerini tanıyacak hem de otobüste yer alan Rus kızlar vesilesiyle farklı duyguları tadacaklardır.
Manevi değeri dışında, farklı yapısıyla da ilgi çekmeyi başaran Balalayka; Uğur Yücel, Cem Davran gibi usta oyuncuların yanına eklediği genç Ozan Güven ile hem dinamizmini yukarılara çekmekte hem de izleyenlerine soluksuz bir anlatı armağan etmektedir. Senaryosunu Işıl Özgentürk’ün yazdığı, yönetmenliğini ise Ali Özgentürk’ün yaptığı film, başarılı biçimi ile ilgi çekiyor.
G.O.R.A. (2004 – Ömer Faruk Sorak)
Türk komedi sineması için bir dönüm noktası olan ve usta mizahşör Cem Yılmaz’ın kaleminden çıkan G.O.R.A. yalnızca güldürmüyor. Aynı zamanda Star Trek, Star Wars gibi kültleşmiş filmlere yaptığı göndermelerle de adından söz ettiren üst düzey bir bilim-kurgu olarak karşımıza gelmektedir. Yani uzay filmleri arasında tek Türk filmi olarak nitelendirilebilecek bir yapımdır.
Her türlü halı, kilim, travelın adresi Arif Işık, günün birinde uzaylılar tarafından kaçırılır. O, Amerikan Başkanı dahil herkesi devreye sokmaya çalışırken, bir anda G.O.R.A.’nın ışıltılı cazibesi içinde kendini kaybetmiş şekilde bulur. Ona devamlı olarak ters davranan Komutan Logar, sonrasında hayatına giren ve onun bu gezegendeki en yakınları olan Bob Marley Faruk ile 216 ve tabii ki güzeller güzeli Prenses Ceku. Arif, tanımadığı bu gezegende kendi küçük dünyasını kurmayı başarmış ve yaptığı kaçış planlarını devreye sokmak için uygun zemini hazırlamıştır. Ancak bu sandığı kadar basit değildir. Ona dışarıdan bir destek lazımdır ve tam da bu sırada Garavel Usta, tüm endamıyla arz-ı endam eder. İşte bu başarılı hikaye altından filizlenen G.O.R.A., anlatısını Cem Yılmaz ve diğer oyuncu ekibinin başarılı dokunuşlarıyla süsleyerek, tadına doyulmaz bir eğlence sunmayı başarmaktadır.
Tabii G.O.R.A. için ne kadar konuşsak, ne denli methiye düzsek az kalacaktır. O, son 20 yılın en eğlenceli Türk filmleri arasında ilk sırada olabilecek bir yapımdır. Keza onun eğlencesi, herkes tarafından kabul görmüş ve neredeyse tartışmaya kapalı bir husustur. Ancak filmin bizim için özeline dönersek, Ozan Güven’in Robot 216’da ortaya koyduğu naif ve sevecen performans ile karşılaşacağız. Nasıl G.O.R.A. Türk mizahı için bir dönüm noktasıysa, Ozan Güven için de bu projede yer almak kariyerinin rotasını değiştiren bir durum olarak öne çıkmaktadır. Başarılı oyuncu, Türk dizilerinde arz-ı endam etse de beyazperdede bir sürekliliği yakalayamamıştı. Ta ki G.O.R.A.’ya kadar. Burada Cem Yılmaz ile tanışması ve kimyalarının tutması bu iki ismi, ayrılmaz bir bütün haline getirecek ve doğacak mükemmel bir mizahın temelinin atılmasına olanak sağlayacaktı.
Hayat verdiği Robot 216 karakteri ile filmin en ilgi çekici detaylarından biri olmayı başaran Ozan Güven, hem gençliğinin verdiği dinamizm hem de mizaha yatkın duruşuyla güldürmeyi ve seyir zevkini yukarı çekmeyi başarmıştır.
A.R.O.G. (2008 – Ali Taner Baltacı, Cem Yılmaz)
Malum, G.O.R.A.’da yaratılan açıkgözlü Arif karakteri fazlasıyla ilgi çeken ve birçoklarının empati kurmasına olanak sağlayan bir karakterdi. O, her işten anlayan, haksızlığa göz yummayan ve esareti hiçbir zaman kabul etmeyen biriydi esasen. İşte, Arif Işık’ı odak noktasına alan ve bu sefer onu bir uzay macerası yerine, tarih öncesi çağlara göndermeyi seçen A.R.O.G. ilk filmin devamı niteliği taşısa da esasen bağımsız bir film olarak karşımıza gelmektedir.
G.O.R.A.’dan dünyaya gelen güzeller güzeli Ceku ile yeni bir hayata yelken açan Arif, artık sakin ve sıradan bir hayat sürmektedir. Bir önceki macerada hapse gönderdiği ve intikam hırsıyla yanıp tutuşan Komutan Logar’ın dünyaya gelmesi ile birlikte kendini içinden çıkılmaz bir maceranın ortasında bulacaktır. Nitekim Logar, en başta dostane bir şekilde yaklaştığı Arif’e karşı sinsice planlar beslemekte ve Ceku’yu elde etmenin peşindedir. Bunun için kahramanımız Arif’i 1 milyon yıl öncesine gönderen ve onu oraya hapsede Logar, Arif’in yerine geçerek Ceku ile mutlu mesut bir hayat sürmenin peşindedir.
Paralel Evren’e düşen Arif’in tek derdi ise bir an önce zamanda atlama yaparak, Ceku’yu Logar’ın elinden kurtarmaktır. Ancak bu hiç de sandığı kadar kolay gerçekleşmeyecektir. Bu dakikadan sonra onun bu eski dünyada tanıştığı insanlarla olan eğlenceli çırpınışına şahitlik ettiğimiz film, umarsız bir aşığın hapsolduğu esaretten kurtulmak için ne gibi zorlukların altına girebileceğini de açık bir şekilde resmetmektedir.
Malum, hikâyenin en önemli yapı taşı Arif. Ancak en az onun kadar değerli olan ve Arif’in hedefe giden yolda en büyük destekçisi olan isim ise Ozan Güven’in hayat verdiği Taşo. İkilinin özel hayatlarında süre gelen dostluklarını, filmlerde de görmek mümkün. Bu husus şüphesiz Cem Yılmaz-Ozan Güven filmlerine pozitif anlamda bir samimiyet, değer katmaktadır. Keza burada Taşo’nun varlığı da fazlasıyla önemli. Nitekim o, AROG ve ARAGON’u tanıyan ender isimlerden biri olarak, Arif’in her adımında yanında oluyor ve hikâyenin filizlenmesine olanak sağlıyor. Bu da Taşo’yu hikayenin en önemli dinamiği konumuna yerleştiriyor.
Tabii ki onun filmin mizahına yaptığı katkı da tartışılmaz. Taşo, hiperaktif ama çekingen bir çocuk edasıyla, bıyık altından gülümsememize olanak sağlıyor. Bu da esasen A.R.O.G.’u doğru kurulmuş bir mekanizmanın, üst düzey bir anlatısı olarak karşımıza getiriyor ve izleyenlerine tadına doyulmaz bir eğlence armağan etmeyi başarıyor.
Yahşi Batı (2010 – Ömer Faruk Sorak)
Cem Yılmaz ve Ozan Güven’in arkadaşlıkları pekiştikçe, yeni projelerde birbiri ardını izlemekteydi. Bunların en dişe dokunurlarından biri de hiç kuşkusuz 2010 yapımı Yahşi Batı. G.O.R.A.’da olduğu gibi yönetmen koltuğunun Ömer Faruk Sorak’a emanet olduğu film, hem western sosu hem de göbek çatlatan mizahı ile tadına doyulmaz bir eğlence olarak karşımıza gelmektedir.
Amerikan Başkanı’na takdim edilecek bir hediyeyi vermek üzere, özel bir görevle Yeni Kıta’nın yolunu tutan Aziz ve Lemi Beyler, hem Osmanlı’yı temsil etmek hem de Padişah’ın onlara verdiği görevi layıkıyla gerçekleştirmek adına yola koyulurlar. Ancak bu yolculuğun henüz ilk dakikalarında soyulmaları, onları içinden çıkılmaz bir maceranın ortasına bırakır. Bu dakikadan sonra hem kaybettikleri elması bulmak için hem de hayatta kalmak adına çabalayan bu ikilinin yaşadıkları, hem doyumsuz bir eğlenceyi hem de dur durak bilmeyen bir macerayı huzurlarımıza getirmektedir.
Diğer filmlerine oranla daha bir ikili hüviyetiyle karşımıza gelen Cem Yılmaz ve Ozan Güven, kalabalık bir kadroyla arz-ı endam eden Yahşi Batı’dan uyumları ve birbirlerine alışan tavırlarıyla öne çıkmayı başarmaktadır. Birbirlerinden rol çalmayan, aksine birbirlerini yüceltmeyi başaran bu iki ismin birlikte attığı adımlar, şüphesiz Yahşi Batı’nın en dişe dokunur kısımları.
Cem Yılmaz’ın yazdığı diğer filmlere oranla argosu biraz daha fazla olan Yahşi Batı, bu nedenle eleştirilere maruz kalsa da usta mizahşörün filmografisinin en değerlilerinden biri olmayı başarmaktadır. Keza Ozan Güven’in hayat verdiği Lemi Bey’in varlığı da bir o kadar değerli ve filmi yücelten husus olarak fark yaratmaktadır.
Pek Yakında (2014 – Cem Yılmaz)
Türk Sineması’nın en akılda kalıcı ve muazzam filmlerinden biri olan Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nden aldığı referanslarla doğan ve Cem Yılmaz’ın bunu her fırsatta dile getirdiği filmdir. Pek Yakında, hem Şener Şen-Yavuz Turgul ikilisinin bu efsanevi filmine bir saygı duruşunda bulunuyor hem de kendi özgün dilini oluşturmayı başarıyor. Bu özellikleri ile en iyi yerli komedi filmleri arasına girmeyi de hak ediyor.
Esasen Cem Yılmaz sinemasını iki bölüme ayırmakta yarar var. Bir taraf, hikayenin ve naifliğin daha ön planda olduğu Her Şey Çok Güzel Olacak ve Hokkabaz tarzı filmler, diğer taraf ise dur durak bilmeyen mizahın ortalarda gözüktüğü G.O.R.A., Yahşi Batı tarzı filmler. Esasen Pek Yakında’yı ilk sınıfın içine yerleştirmek mümkün. Evet, film doyumsuz bir eğlence vadediyor ancak bunun yanında insanın içine içine işleyen bir dram armağan etmeyi de ihmal etmiyor. Bu da Pek Yakında’yı özel bir konuma yerleştirmemize olanak sağlıyor.
Filmin konusuna gelecek olursak; uzun yıllardır korsan DVD’cilik yapan ve hayatını bu yolla kazanan Filmci Zafer, ayrıldığı karısı ve zar zor görüştüğü oğlu ile arayı düzeltmek adına bu işlere bir son verme kararı almıştır. Ancak, bu karanlık işler onun peşine bırakmaz ve Zafer de son bir iş yapmayı kabul eder. Tam da bu sırada, eski Yeşilçamcılardan Ejder’in kaldığı handa tanıştığı Ahsen Soner’in senaryosunu okuması, onu bir film yapma konusunda teşvik eder. Olay basittir; Zafer filmin yapımcısı olacaktır, başrolü karısına emanet edecektir ve filmin sonunda kimliğini açıklayarak, karısıyla özlediği mutlu hayatına geri dönecektir. Ancak işler hiç de onun sandığı gibi ilerlemez ve birçok dış etmenle birlikte içinden çıkılmaz bir haleti ruhiyeye bürünür. Bu da esasen filmin dinamik yapısını korumasına olanak sağlar.
Ozan Güven’in Boğaç Boray ya da gerçek ismiyle anmak gerekirse Pepe Muharrem’e hayat verdiği film, belki de onun en arka planda kaldığı Cem Yılmaz filmi olarak belirmektedir. Keza, Pek Yakında’da hikâye o kadar ön plandadır ki, bir karakterin ön plana çıkmasına gerek dahi yoktur. Bu da esasen, filmin ne denli başarılı bir mühendisliğin eseri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Cem Yılmaz filmografisinin özel filmlerinden biri olan ve izleyenlerine her duyguyu tattırmasıyla ön plana çıkan film, Şener Şen’in hayat verdiği Haşmet Asilkan’a ve Yeşilçam’ın birçok değerini anbean saygısını göstererek de takdir toplamayı başarmaktadır.
Annemin Yarası (Ozan Açıktan – 2016)
Malum, ülkemizde sinema; sanat filmleri ve gişe filmleri olarak keskin ve yanlış bir şekilde ikiye ayrılmış durumdadır. Bu algıyı yıkan ve her sekansıyla hayranlık uyandıran filmler ise ender bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunun son yıllardaki en muazzam örneklerinden biri de hiç kuşku yok ki Annemin Yarası’dır. Bir yandan başrolünde yer alan popüler isimler ile gişede başarı kovalayan diğer yandan da sinematografisi ve anlatısıyla daha art-house bir kitleye hitap etmeyi başaran Annemin Yarası, 2016 yılının en iyi filmlerinden biri olarak da öne çıkmaktadır.
Yetimhanede büyüyen Salih, 18 yaşında ailesini bulmak ümidiyle uzun bir yolculuğa çıkar. Ancak gittiği köyde annesiyle karşılaşması, onun hiç beklemediği gerçeklerle yüzleşmesine neden olacaktır. Keza Salih, yakın tarihin en can yakıcı hadiselerinden olan Bosna Savaşı’nda, bir tecavüz sonucu dünyaya gelmiş ve onu doğuran annesinin de benliğini yitirmesine neden olmuştur. Bu acı gerçeği öğrendikten sonra Salih’in tek amacı, annesine bunu yapan adamdan yani öz babasından intikam almaktır.
Salih, Borislav Milic’i bulmak için yola koyulur. Bir yandan savaş kalıntılarından kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışan genç bir adam, diğer tarafta ise savaşın kirli yüzünü unutmaya çalışan iki farklı aile. Tüm bu bileşenlerden, sağlam bir seyirlik çıkarmayı başaran Annemin Yarası, bir yandan insanın içine işleyen dramıyla hüzünlendiriyor diğer yandan da üst düzey anlatısıyla seyir zevkini her daim yukarılarda tutmayı başarıyor.
Meryem Uzerli, Belçim Bilgin, Okan Yalabık, Bora Akkaş gibi genç ve başarılı oyuncuların, Ozan Güven’e başrolde eşlik ettiği film, yer alan her bir parçanın bütüne muazzam bir şekilde hizmet ettiği ve bunu samimiyetle taçlandırdığı anlatısıyla takdir toplamayı başarıyor. Özellikle Ozan Güven ve Meryem Uzerli’nin her bir sekansa yansıyan uyumu, filmin seyir zevkine pozitif bir şekilde katkı sağlıyor ve Annemin Yarası’nı ayakları yere sağlam basan bir film olarak nitelendirmemize olanak sağlıyor.
Ozan Güven’in, Cem Yılmaz’sız da güzel işlerin altına imzasını atabileceğinin kanlı canlı örneği olan Annemin Yarası, onun farklı bir tipte karşımıza çıktığı ve buna rağmen endamıyla hayranlık uyandırdığı bir film olarak da hafızlarımızda yer etmiştir.
BONUS: Arif V 216 (2018)
Yıllarca bekledik ve sonunda geri dönüyor! En son A.R.O.G.’da karşımıza çıkan ve taş devrini birbirine katan Arif Işık, günümüze geri dönüyor ve G.O.R.A.’daki ekürisi 216 ile maceradan maceraya atılmaya hazırlanıyor. Ocak 2018’de vizyona girecek olan Arif V 216, yalnızca Cem Yılmaz’ın değil, Ozan Güven’in filmografisinin de en önemli yapı taşlarından biri olabilir. Nitekim ikisini de daha geniş kitlelere tanıtan karakterlere yeniden can verecek iki oyuncunun, birbiri arasında vuku bulan uyumu da düşündükçe, film için heyecanlanmamak neredeyse imkânsız bir süreç halini alıyor.
216’nın dünyaya gelerek insan olmaya çalışma sürecine eğilecek olan film; Özkan Uğur, Zafer Algöz, Farah Zeynep Abdullah, Özge Özberk, Mustafa Sandal, Çağlar Çorumlu gibi birçok yıldızı da içinde barındıracak. Ayrıca film, günden güne merak dozajını arttırmayı başarmaktadır. Ne yapalım, mecburuz; Ocak 2018’e kadar bekleyeceğiz!