Lev Nikolayeviç Tolstoy, hem Rus hem de dünya edebiyatının en önemli isimleri arasındadır. Roman, oyun, öykü ve deneme yazarı olarak tanınan Tolstoy; aynı zamanda filozof kimliğiyle de karşımıza çıkmaktadır. Yaşarken üne kavuşan Tolstoy, eserleri ve düşünceleriyle kendisinden sonra gelen pek çok kişiyi etkilemiştir.
Mahatma Gandi, James Joyce, Edna O’Brien ve Martin Luther King Tolstoy’dan etkilenmiş ünlülerden bazılarıdır. Peki, 82 yaşında hayata veda eden Lev Nikolayeviç Tolstoy hakkında daha fazlası? Gelin, alt başlıklarımızda çoğu kişiye göre bir deha olan Tolstoy kimdir sorusunun detaylı cevapları üzerine konuşalım.
Lev Nikolayeviç Tolstoy Kimdir? Kısaca Bilgi
Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş Tolstoy. Fakat anne-babasını küçük yaşlarda kaybetmiş. Bakımı ve eğitimi halaları tarafından üstlenilse de Lev Nikolayeviç Tolstoy, üniversite eğitimini tamamlayamamış. Bir dönem zevk ve sefa içerisinde yaşayan Tolstoy, daha sonra asillerin arasında yaşamaktan sıkılarak, savaşa katılmış. Ve ilk eserini bu dönemde vermiş.
Birkaç yılını savaş alanlarında geçirdikten sonra evine geri dönen Tolstoy hayatının pek çok döneminde bunalıma girmiş ve zor günler geçirmiş. Her zaman bir şeylerin eksikliğini hisseden Rus yazar, Sofya’yla evlendikten sonra huzuru bulmuş ya da bulduğunu düşünmüş. Ve evliliğinin ilk yıllarında Savaş ve Barış ile Anna Karenina isimli başyapıtlarını tamamlamış. Fakat eksikliğini duyduğu şeyi aramaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Hatta bu arayışına hayatının son günlerinde bile devam etmiş.
Paraya pula önem vermeyen, özel mülkiyet fikrine karşı çıkan, lüks yaşamı sevmeyen ve bu düşünceleri yüzünden başta karısı olmak üzere ailesiyle sorun yaşayan Tolstoy’un hayat hikayesini incelediğinizde, onun biraz kayıp, fazlasıyla da derin bir ruh olduğunu siz de anlayacaksınız. İşte Tolstoy kimdir sorunun cevaplarını bulacağınız yazı:
Lev Tolstoy’un Hayatı
9 Eylül 1828’de zengin ve asil bir ailenin çocuğu olarak Moskova’nın güneyindeki Tula şehrinde, Yasnaya Polyana isimli konakta dünyaya gelmiş Lev Nikolayeviç Tolstoy. Prenses Mariya ile Kont Nikolay İlyiç Tolstoy’un dördüncü çocuğu olan dev yazar, ilk büyük kaybını henüz 2 yaşındayken annesini kaybederek yaşamış. Beşinci çocuğunu doğururken hayata veda eden annesinden 7 yıl sonra da babası ölmüş Tolstoy’un.
Böylece yakınlarının yanında sürdüreceği hayatı başlamış. Halalarının gözetiminde yetişen Tolstoy’un aldığı din eğitimini onun üzerinde büyük etkiler yaratmış. 1840 yılında kadar çiftlikte kalan 3 kardeşin bakımı, Aleksandr haladan Tatiana halaya devredilince, çocuklar Kazan şehrine götürülmüş. Fakat halasının kocasının onlara kötü örnek olmasının da etkisiyle Tolstoy, delikanlılık çağında serseri bir yaşam sürmeye başlamış. 1843’te Doğu Dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’ne girse de1 sene sonra okulu bırakmış. Zira o dönemler hayatı eğlence, içki ve kadınlardan ibaretmiş.
Tolstoy ve Ailesi;
1845 yılında Hukuk Fakültesi’ne geçmesine rağmen buradaki eğitimini de tamamlayamamış. 19 yaşına gelen Lev Tolstoy, Yasnaya Polyana malikanesine geri dönmüş ve burada köylülerle iç içe yaşamaya başlamış. Toprak işleriyle uğraşan ve çiftçilerin yaşam şartlarını iyileştirmek için çabalayan Tolstoy, birkaç sene doğduğu topraklarda kaldıktan sonra ani bir kararla Kafkasya’da subaylık yapan ağabeyinin yanına gitmiş. Burada Kafkas halkının yaşamlarını gözlemleyerek, ilk gerçekçi hikayelerini yazmış.
Kafkasların ne kadar çetin koşullar altında yaşadıklarını görmek, Tolstoy’un uçarılığı üzerinde etkili olmuş ve tabiri caizse onun büyümesini sağlamış. Kırım Savaşı’nda yer alan Tolstoy, boş zamanlarında kalemi eline alıyor ve izlenimlerini gerçekçi bir dille yazıya döküyormuş. İlk eseri olan Çocukluk da işte bu sırada ortaya çıkmış. Ardından dönemin ünlü edebiyat dergilerinden birinde Çocukluğumun Tarihçesi adıyla yayımlanmış. Eleştirmenlerin tam not verdiği eserin yazarının Tolstoy olduğu öğrenilince, derginin yetkilisi Nikolay Nekrasov yazara hak ettiği ücreti vermiş. Kısacası; 23 yaşında meşhur yazarlar arasına katılmış Rus edebiyatçı.
Yasnaya Polyana’daki Evinin Bahçesinde Yemekte;
Birkaç yıl savaşta yer alan Tolstoy, 1854’te Sivastopol’a topçu asteğmeni olarak gönderilmiş. Ve burada gördüklerini amirlerinin de isteğiyle Sivastopol Hikayeleri isimli eserini yazmış. Fakat savaş alanında daha fazla duramayacağını düşünerek ordudan ayrılmaya ve yazarlıkla uğraşmaya karar vermiş.
İlk başta St. Petresburg’a yerleşse de buradaki edebi topluluklarla anlaşamayarak çiftliğinin yolunu tutmuş. 1857’de İsviçre, Almanya ve Fransa’ya seyahat eden Tolstoy, bu sırada eğitimsizlik sorunuyla ilgilenmeye başlamış. Ayrıca Batı’nın yapaylığını ve maddeciliğini eleştirmiş, hatta düşüncelerini yaymak için bir dergi çıkartmaya karar vermiş.
Tolstoy, Kıskanç Karısı Sofya ile Birlikte;
Batı uygarlığının insanoğlunu bozan bir sorun olarak görse de yurt dışında olduğu dönemlerde kumar oynayıp para kaybetmekten de geri durmamış. Kölelik sisteminin kaldırıldığı ülkesine döndüğünde, çiftliğinin bulunduğu kasabaya giden Tolstoy, burada toprak sahipleri ile eski köleler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için yargıçlık görevi üstlenmiş.
Çar’ın emirlerine uymadığı için asillerle arası açılan Tolstoy, sonunda görevinden istifa etmiş. Topraklarından ayrılıp Moskova’ya giden yazar burada yine kumar oynamaya başlamış. Ve tıpkı Dostoyevski gibi o da kumar borcuna karşılık, henüz bitirmediği bir eserini rehin vermiş. Gelgitler içinde yaşayan Tolstoy, her geçen gün kendisini köylülere daha yakın hissediyor, Rus sosyetesinin yapaylığından ve lüks yaşamdan gitgide uzaklaşıyormuş.
Tolstoy’un Evi;
Topraklarında yargıçlık yaptığı sırada büyük aşkı Sofya Bers ile karşılaşmış olan Lev Nikolayeviç, ona körkütük aşık olmuş ve 1862’de de kendisinden 16 yaş küçük Sofya ile evlenmiş. Ve daha önce hayatına pek çok kadın girmiş olan Tolstoy, düğün gecelerinde karısına önceki ilişkilerini yazdığı günlüğünü okutmuş. Şaşırdınız, değil mi? Bu bilginin ayrıntılarına ve daha fazlasına ünlü Türk ve yabancı yazarlar hakkında ilginç bilgiler başlıklı yazıdan ulaşabilirsiniz.
Evlendikten sonra eğlence dünyasından tamamen uzaklaşan Tolstoy’un evliliğinin ilk 15 yılı çok güzel geçmiş. Hatta yazar Sofya’ya olana sevgisini “hiç böyle aşık olacağımı düşünmemiştim” gibi sözlerle ifade etmiş. 13 çocukları olan çift yıllarca huzur içerisinde yaşamış. Bu dönemde Tolstoy bir yandan toprağıyla uğraşıyor, bir diğer yandan da tutkuyla yazıyormuş. 1863 yılında daha sonra dünya klasikleri kitapları arasında yer alacak Savaş ve Barış’a başlamış. Ve attan düşüp kolunu sakatlamasına rağmen, romanına karısının kız kardeşi Tanya’ya yazdırarak devam etmiş.
Yaşlılık Dönemi;
1869’da tamamladığı Savaş ve Barış’ın ardından ruhsal anlamda çöküntü yaşamış Lev Tolstoy. Kitabı ün kazandıkça durumu daha da kötüleşiyor, her şeyin anlamsızlaştığı görerek gittikçe mutsuz bir ruh haline bürünüyormuş. Arayış içerisinde olan Tolstoy, bir süreliğine manastıra kapanmış, sonrasında din adamlarıyla tartışmalar yaşayarak buradan da ayrılmış. Özel mülkiyet ve din konularındaki fikirleri yüzünden hem karısıyla hem de ilahiyatçılarla sorun yaşamış.
1873 yılında Tolstoy, daha sonra en iyi aşk kitapları listesinde de yer alacak olan ikinci büyük romanı Anna Karenina’ya başlamış. Mükemmel bir kurgusu olan romanın 2012 yılında Kare Knightley, Jude Law, Aron Johnson başrollerinde beyaz perdeye uyarlandığını ve aldatma konusunun işlendiği en iyi filmler listesinde olduğunu ayrıca belirtmek isterim. Anna Karenina ile ilgili söylemek istediğim bir diğer şey de güzeller güzeli Anna karakterine ilham veren kadının, babası Aleksandr Puşkin olan Mariya Pushkina olduğu.
Tolstoy ve Ailesi;
1877’de tamamlayıp yayımladığı Anna Karenina’dan sonra yeniden bunalıma giren yazarın çöküşünde, 1873’le 1875 yılları arasında 3 çocuğunu ve iki halasını kaybetmesi epey etkili olmuş. Hatta kayıplarından sonra intihar etmeyi bile düşünmüş. Yine dine sığınıp, sofu olan Tolstoy’un dindarlığı 2 yıl sürmüş. Ardından özel mülkiyete karşı çıkan görüşleriyle pek çok düşünce yazısı yazmış ve yıllarca manevi arayışına devam etmiş. 1880’den sonra kilise otoritesini reddettiğini belirten eserlerini yayımlamış ve büyük tepki toplamış.
1891-1892 yılları arasında yaşanan kıtlık sırasında Tolstoy, ailesiyle olan bağlarını güçlendirmiş. Kız çocuklarına daha çok düşkün olan yazarın en sevdiği kızı ise küçük Vanişka’ymış. Fakat 7 yaşındayken kızamığa yakalanan Vanişka, 1895’te hayatını kaybetmiş ve Tolstoy için bir kez daha zor günler başlamış. Hayatı ruhsal karmaşalar içerisinde sürüp giderken, 1901’de kilise tarafından aforoz edildiğinde hiç üzülmemiş.
Kızı Tatyana ile;
1902’de zatürreye yakalanan 74 yaşındaki Tolstoy’un durumu doktorlar tarafından ümitsiz olarak değerlendirilse de Rus yazar aylarca direndiği hastalığını yenerek iyileşmiş. Yaşlandıkça ailesiyle sorun yaşamaya başlayan Tolstoy, karısıyla sık sık tartışıyor, çocuklarıyla da sık sık fikir ayrılığı yaşıyormuş. Çünkü o köylü gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, sade bir hayat yaşamak istiyor, ailesi ise lüks yaşam meraklısı olduğu için bu duruma karşı çıkıyormuş.
1905 yılında ülke Japonlarla savaşa girdiğinde Çar’ı şiddetle eleştiren yazar, halkın sempatisini kazanmış ve deyim yerindeyse ülke ikiye bölünmüş. Bir taraf Çar Nikola’yı bir taraf ise Tolstoy’u destekliyor, bu iki isim için tezahüratlar yapılıyormuş.
Tolstoy’un Defni;
Vladimir Lenin tarafından daha sonra 1917 Devrimi’nin provası olarak nitelendirilecek 1905 Devrimi’nden etkilenmese de, ayaklanmaya katılanlar arasında Tolstoy’un takipçileri de bulunuyormuş. Son yıllarını Yasnaya Polyana’da geçiren Tolstoy, karısıyla sık sık tartışıyor, mülkünden vazgeçmek istediği için Sofya’nın gazabına uğruyormuş. Ve bu durum edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden olan Tolstoy’un evini kaçarak terk etmesine neden olmuş.
Tolstoy’un Ölümü
Yaşarken ünlü olan nadir yazarlardan Tolstoy’un ölümü üzerine pek çok farklı şey söylenmiştir. O kimilerine göre öleceğini anlayıp evini terk etmiş, kimilerine göre ise karısının dırdırına daha fazla dayanamayıp kendini sokaklara atmıştır. Ama her halükarda Tolstoy, ölüm yolculuğuna bir nevi kaçış amacıyla çıkmış. Neredeyse hayatı boyunca özlem duyduğu sade yaşama kavuşmak için 28 Ekim 1910’da sabahın beşinde gizlice evden kaçmış.
Daha sonra kaçışını anlatırken günlüğünün son sayfalarına etrafın zifiri karanlık olduğunu, yakalanma korkusuyla titrediğini ve dışarı çıktığında çalılıklara düştüğünü yazmış. Yanına neredeyse hiçbir şey almayan Tolstoy, at arabasını hazırlatarak yola çıkmış. Karısına yazdığı mektubu ise sırdaşı olarak gördüğü kızı Aleksandra’ya vermiş. Ve Sofya Tolstoy’un veda mektubunu okuduktan sonra çılgına dönmüş bir vaziyette evden dışarı çıkmış.
Tolstoy’un Mezarı;
Çünkü Tolstoy, mektubunda her şeyi açık açık anlatıyor, Sofya’yı affettiğini, kendisine kırılmamasını istediğini ama en iyisinin evi terk etmesi olduğunu, kimsenin onu kararından geri döndüremeyeceğini yazıyormuş. Okudukları karşısında şok olan Sofya, kendisini göle atarak intihara kalkışmış. Tolstoy ise nereye gideceğini bilemez halde trende yolculuk yapmaktaymış. Tek istediği basit bir yaşam ve biraz huzurmuş. Geceyi bir manastırda geçiren yazar, daha sonra rahibe olan kız kardeşini ziyaret etmiş. Fakat yolculuğuna devam ederken soğuk algınlığına yakalanmış. Durumunun kötüleşmesi sonucunda Astopava’daki istasyonda küçük bir kulübeye yatırılmış.
O; şöhret, para ve insanların ilgisinden kaçtığını zannederken bütün gazetelerde Tolstoy’un evden kaçtığı yazıyormuş. Haliyle küçük kulübeye yatırılan ünlü ismin ailesi durumdan haberdar edilmiş. Astapova’ya gitmek için özel bir vagon kiralayan aile kısa sürede istasyona ulaşmış. Fakat Tolstoy, koridorda bekleyen karısı Sofya’nın yalvarmalarına rağmen kızı Tatyana’dan başka kimsenin odasına girmesini istememiş.
Moskova’da Bulunan Heykeli;
Astopava kısa sürede gazeteciler, kilise yetkilileri, Tolstoy’un dostları ve yakınlarıyla dolup taşmış. Ve günlerce süren bekleyiş Rus yazarın 20 Kasım 1910’da hayata veda etmesiyle son bulmuş. Cenazesi 23 Kasım’da Tolstoy’un doğduğu topraklarda yapılmış ve 82 yaşındaki ünlü isim Yasnaya Polyana’nın çok sevdiği gölgeli bir köşesine defnedilmiş.
Tolstoy Eserleri
Dünya edebiyatında önemli bir yeri olan 19. yüzyıl yazarı, gençlik yıllarında eline aldığı kalemi neredeyse hayatının son gününe kadar bırakmamış, Lev Nikolayeviç Tolstoy’un değişmeyen tek tutkusu yazmak olmuştur. Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, İnsan Ne ile Yaşar, Hacı Murat, Hazin Bir Evliliğin Romanı, Krautzer Sonat, Baskın, Üç Ölüm, İtiraflarım, Ivan İlyiç’in Ölümü, Sergi Baba, Efendi ile Uşağı, Hazin Bir Evliliğin Romanı, İki Yaşlı Adam, Erik Çekirdeği ve daha pek çok eseri olan Tolstoy, hikaye, roman, deneme, öykü, masal ve oyun gibi farklı türlerde yazmıştır.
Anna Karenina – 1877
Hem kurgu, hem üslup hem de sürükleyiciliği açısından başyapıt niteliğinde olan Anna Karenina, Rusya’daki asillerin hayatını en iyi şekilde açıklamaktadır. Romanın başkarakteri Anna Karenina’nın evlilik dışı aşk yaşaması, sosyetenin olaylara bakışı ve sonrasında sevgililer arasında yaşananlar, tek solukta okunacak nitelikte yazılmıştır. Ahlakın, Rus aristokratların, aşkın gücünün ve anneliğin sorgulandığı eser, herkesin okuması gereken kitaplar arasındadır diyebilirim.
İnsan Ne ile Yaşar? – 1885
Hayatı boyunca arayış içerisinde olan Tolstoy’un İnsan Ne ile Yaşar? isimli kitabı ders verici 4 kısa öyküden oluşmaktadır. İyilik ve kötülük, yaşam ile ölüm, açgözlülük ile tamahkarlık gibi kavramlar üzerinde yoğunlaşılan bu realist hikayeler, hayatın gerçeklerini öğrenmek, daha doğrusu hatırlamak isteyenler için mükemmel bir başlangıç olacaktır diye düşünüyorum.
Diriliş – 1899
Tolstoy’un en ünlü eserlerinden bir tanesi de Diriliş’tir. İnsanların soylular ile diğerleri olarak ayrıldığı bir dönemin anlatıldığı romandaki ana karakterler Katyuşa ile Dimitry’dir. Soylu bir ailenin yanında hizmetçilik yapan Katyuşa ile zengin Dimitry arasındaki aşk hikayesiyle birlikte dönemin toplumsal yapısı anlatılmaktadır. Ayrıca yoksul insanlara yapılan haksızlıklar, soyluların lüks hayatları, sahte mutluluklar gibi konular işlenmiş olup dönemin adaletsizlikleri eleştirilmiştir.
Savaş ve Barış – 1869
İlk kez 1869 yılında basılan kitabın orijinali 2200 sayfadan oluşmaktadır. 600 civarında karakterin bulunduğu Savaş ve Barış, Tolstoy’un dehasını kanıtladığı en başarılı yapıtı olarak da ifade edilmektedir. Halkın işgalcilere karşı yurdu savunduğu eserde, doğum, ölüm, kıskançlık, özveri, ihanet, sevgi, şehvet gibi hayata dair pek çok farklı kavram ele alınmıştır. Şimdiye kadar yazılmış en iyi roman olarak da nitelendirilen eserde, Rostovlar ve Bolkonskiler isimli soylu ailelerin üyeleri ana karakterleri oluşturmaktadır.
Tolstoy Sözleri
Tolstoy kimdir sorusunun cevapları üzerine detaylıca konuştuğumuzu düşünüyor ve yazıyı ünlü kişiliğin birkaç sözüyle bitirmek istiyorum. İşte yaşamaktan keyif almak ve bazı gerçeklerin farkına varmak için hemen her gün aklımıza getirmemiz gereken Tolstoy sözleri:
Belki sizin hayatınızda da böyle insanlar vardır. Hatta belki de değil, büyük ihtimalle siz de yaşamınızı zorlaştırmaktan başka bir ise yaramayan kişilerden muzdaripsinizdir. O halde yukarıdaki Tolstoy sözünün doğruluğuna inanın ve etrafınızdaki gereksizlerden bir bir kurtulmaya başlayın derim.
Şikayet etmek! Bıkmadan usanmadan hemen her gün yaptığımız bir eylem, değil mi? Peki, bunun yerine şikayet ettiğiniz hayatın bir başkasının hayali olabileceğini düşünmeye ne dersiniz?
Yine az önceki sözün bir benzeri! Hayatı boyunca hakikati aramaya devam eden yazar, sizin de gördüğünüz gibi aslında pek çok gerçeğin farkına varmış.
Ve bu sözü gördükten sonra ne kadar insan olduğunu sorgulayabiliyorsa, onun için umut var demektir.
Acaba kaçımız karşılığını beklemeden iyilik yapabiliyoruz?
Tıpkı et yemeyi cinayetle eş tutan Kafka gibi Tolstoy da bir vejetaryenmiş.
Ne diyorsunuz? Lev Nikolayeviç Tolstoy hakkında öğrendiklerinizden sonra ünlü kişilik hakkında nasıl bir yorum yaparsınız? Mesela; hayatı boyunca pek çok farklı düşünceye kapılan Rus yazar, sonunda aradığını bulmuş mudur? Belki de Tolstoy her zaman özlemini duyduğu sadeliği, hayatının son günlerini geçirdiği demir karyolalı küçük odada bulmuş, son nefesini verdiği eski, tozlu kulübede huzur içinde ölmüştür.
O kadar zevk ve istekle okudum ki yazınızı, muazzam bir yazı ve okuyana yazılanları hissettirilecek bir anlatım. Bu kadar en ince detaylara kadar anlatılmış bir hayat hikayesini okumak en çok isteyeceğim şeylerden biriydi sanırım. Teşekkürler ; elinize, emeğinize sağlık.
Bir çok kitabını okudum hepsinde biseyler kattı, en çokda itiraflarim oysaki ben sadece kendimi sanırdım bu kadar git-gel yaşayan, ahh! daha niceler vardır aynı yollari geçtiğimiz. Sevgiyle 🙂
Dünya edebiyatının en önemli isminin hayat hikâyesini çok güzel bir anlatımla okuduk ?
Tamamı ile Dogrudur
Teşekkürler Nesrin hanım..
Şu an “Anna Karenina” romanını okuduğum bu ünlü yazar hakkında bu kadar bilgi sahibi olduğum için çok memnunum, tıpkı ben de o hayatı yaşamış gibi hissettim. Bu da bu yazıyı tazan kişinin ne kadar iyi yazdığını gösteriyor. Üstünden üç yıl geçmiş ama ben gene de bütün bu yazıları ve üslubu için Nesrin Bayraktar’a çok teşekkür ederim…
Rus yazarın bir sözünü doğrulamak istiyorum sürekli şikayet ettiğiniz yaşamınız belkide başkasının hayalidir ne yazık ki doğrudur ve neticede kendiside yaşamından sürekli şikayetçi olmuştur aslında benim için pek doğru bir söz ama kendisine uygulandığında varılan sonuç tartışmaya açıktır.