Suç ve Ceza, Budala, İnsancıklar, Karamazov Kardeşler gibi dünyaca ünlü eserlerin yaratıcısıdır Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. 1821 yılında Moskova’da doğmuş ve 1881’de yine Rusya’da Sankt Peterburg’de hayata veda etmiştir. Zor bir çocukluk geçirmiş, pek çok kez hayal kırıklığı yaşamış, hayatı yakından tanıdıktan sonra da roman yazmaya başlamıştır. Alkol bağımlısı, sert bir baba ile hastalıklı, hor görülen bir annenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası sağ olsun; tıpkı Franz Kafka gibi o da nefret duygusuyla henüz küçük bir çocukken tanışmış, aynı şekilde içe kapanık annesinin haline üzülmüş ve romanlarındaki karakterlerinde hep onların üzerinde bıraktığı izlere yer vermiştir.
59 yıllık ömür yolculuğunda, bir tek manevi değil maddi açıdan da güçlüklerle karşılaşmış, hiçbir zaman sıradan insanların mutluluğunu yaşamamıştır bu derin insan. Ama zaten bir seçeneği olsaydı da yine yaşadığı hayatı seçermiş diye düşünüyorum. Çünkü Dostoyevski’ye göre; ruhu yüceltecek bir acı, bayağı bir mutluluktan çok daha üstün nitelik taşıyor. Lafı dolandırmadan bakalım, Rus yazar hakkında öğrenilmesi gereken daha başka neler varmış? İşte Fyodor Dostoyevski kimdir sorusunun detaylı cevaplarını bulacağınız yazıya başlıyoruz.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kimdir? Kısaca Bilgi
Sert, anlayışsız, alkol bağımlısı ve sevgi yoksunu bir baba. Bir erkek çocuğu için en önemli model olan baba figürünün yanında, sürekli alttan alan, ezilmiş, mutsuz ve hastalıklı bir anne. Ünlü kişiliğin hayatındaki ilk karakterler bunlar olmuş. 5 kardeşi olan Dostoyevski, neyse ki kardeş figüründen yana şanslı çıkmış. Özellikle de neredeyse hiçbir zaman yanından ayrılmayacağı ağabeyi Mihail, Fyodor Dostoyevski için gerçek bir şansmış diyebiliriz.
Annesinin ve babasının ölümünün ardından, yolculuğuna ağabeyiyle birlikte devam etmiş, hayatındaki pek çok önemli olayı Mihail’le birlikte yaşamış. Kumar oynamış, bohem çevreler edinmiş, kürek mahkumu olmuş, hatta ölüm cezasına çarptırılmanın nasıl bir duygu olduğunu bile öğrenmiş.
Tüm bunlara ek olarak, sırf acıdığı için dul bir kadınla evlenmiş, onun ardından yaptığı ikinci evlilikten babalığı tatmış ancak kısa süre sonra küçük kızını kaybederek evlat acısıyla da tanışmış Dostoyevski. Ve hem harika gözlem gücü hem insan sarraflığı hem de tüm bu yaşadıkları ile ortaya harika eserler çıkarmayı başarmış. Gelin, şimdi Dostoyevski’nin ilginç yaşam öyküsünü ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz alt başlığa geçelim.
Tavsiye İçerik: Haruki Murakami Kimdir? Hayatı, Sözleri ve Kitapları
Fyodor Dostoyevski’nin Hayatı
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski; 30 Ekim 1821’de Moskova’da dünyaya gelmiş. Baba Mihail ile anne Mariya’nin 6 çocuğundan ikincisi olan Dostoyevski ikisi kız, 5 tane kardeşle büyümüş. Ancak Dostoyevski kardeşlerin çocukluğu, huzur içerisinde değil, baskıcı bir babanın otoritesi altında sevgiden uzak bir şekilde geçmiş. Askeri cerrahlıktan emekli olan Dostoyevski’nin babası, yoksullara hizmet eden bir hastanede çalışıyormuş. Sık sık kavga çıkartıp, küçücük şeyler karşısında büyük tepkiler veren Mihail’in eşi anne Mariya ise bir tüccarın; deyim yerindeyse “önünden ekmeği alınsa sesi çıkmayacak” kızıymış.
Birbirinin tam anlamıyla zıttı olan bu iki karakter, Dostoyevski’nin üzerinde daha sonraki yıllarda eserlerindeki kahramanları da etkileyecek anne-baba figürleri olmuş. Alkole bağımlı denecek kadar düşkün olan baba o kadar sert ve disiplinliymiş ki, kızları tek başlarına dışarıya adımlarını bile atamazlarmış. 4 erkek çocuk da bir nevi askeri eğitimde gibi yetiştirilmekteymiş. Tüm bu özelliklerine ek olarak bu sevilmeyen baba figürü fazlasıyla cimriymiş.
Dostoyevski Gençliği;
Çocuklarına harçlık vermez, durumu iyi olmasına rağmen onları 5 parasız gezdirirmiş. İlköğretimini Moskova’da tamamlayan Dostoyevski kardeşler, yaz aylarında sırf babalarının zulmünden uzaklaşabilmek için anneleri ile birlikte Tula’ya giderlermiş. Burada, babasına hizmet eden köylüler arasında az da olsa huzur bulabiliyorlarmış.
İşte böyle bir çocukluk dönemi geçiren Dostoyevski, 1837’de annesini tüberküloz hastalığı yüzünden kaybetmiş. Ardından ağabeyinin yanına, fazlasıyla disiplinli bir okul olan Petersburg’daki mühendislik okuluna gönderilmiş. Hem sinirli hem de duyarlı bir genç olan Dostoyevski’ye buradayken “Ateş Fedya” lakabı takılmış. 16 yaşında olan Fyodor, burada derslerden arta kalan zamanını ağabeyi Mihail’le sohbet ederek, düşünerek ve kitap okuyarak geçirmiş. Ve babasının ölüm haberini, mühendislik okuluna devam ettiği süre içerisinde almış.
Dostoyevski’nin İkinci Eşi Anna Snitkin;
Babası öldüğü zaman 18 yaşında olan Dostoyevski, her ne kadar ondan nefret etse bile bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Çünkü içten içe onun ölmesini istemiş olması, genç ama gayet duyarlı olan Fyodor’da suçluluk duygusu yaratmış. Hatta bir anlamda, onun katili olduğunu düşünmüş. Babasının ölüm nedenine gelecek olursak ise bu konuda farklı görüşler olduğunu söyleyebilirim. Zira bazı kaynaklarda alkol bağımlısı olan babanın doğal nedenlerden ölmüş olduğu belirtilirken, bazılarında ise topraklarında çalışan ve onlara kötü davranan köylüler tarafından öldürüldüğü yönünde bilgiler bulunuyor.
Sonuçta; Dostoyevski hiçbir zaman anlaşamadığı, ölmesini istediği babasının vefatının ardından zor günler geçirmiş. Hatta hayatı boyunca yakasını bırakmayan sara nöbetlerinin ilkine de bu zamanlarda yakalanmış. Mühendislik okulundan mezun olduktan sonra asteğmen olarak İstihkam Müdürlüğü’nde görev yapmaya başlamış ancak burada sadece 1 sene durabilmiş. Zira askerliği hiçbir zaman sevememiş.
Dostoyevski’nin Yaşayan Kızı Lyubov;
Subaylık yaptığı dönemde hem maaş hem de babasından kalan topraklardan geliri olan Fyodor, anlamsız bir şekilde yaşamaya başlamış. Bohem ortamlara girmiş, kumara başlamış ve eline geçen onca paraya rağmen savruk hayatı yüzünden maddi sıkıntı çekmiş. Görevinden istifa ettikten sonra edebiyata merak salan Dostoyevski, öncelikle Balzac’ın bir eserini Rusçaya çevirmiş. Daha sonra da yazmaya yoğunlaşarak, ilk kitabı İnsancıklar’ı 1846 yılında tamamlayıp yayımlamış. Ve bu kitabı hem halk hem de eleştirmenler tarafından oldukça beğenilmiş.
Rus yazarın; yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevgiyi ve içindeki çatışmaları konu alan romanı, ünlü eleştirmen Belinski’den, şair Nikolay Neksarov’a varana kadar pek çok kişi tarafından övgü dolu sözlerle takdir edilmiş. Hatta Neksarov, Dostoyevski’den “yeni bir Gogol doğdu” gibi gurur verici sözlerle bahsetmiş. Ancak bu döneme 15 dakikalık şöhretler gibi gelip geçici olmuş. Zira genç adam küstah tavırları, sinirli ve kaba halleri yüzünden sevilmeyen bir kişilik olmuş. Dolayısıyla yalnız ve parasız hayatına istemsizce geri dönmüş.
Dostoyevski’nin Ölen Oğlu Alyosha;
Yeniden yazmaya başlayarak aynı yıl Gogol’dan etkilenerek kaleme aldığı Öteki isimli eseri ise tam bir hayal kırıklığı olmuş. Kitap, daha önce onu destekleyen Belinsky tarafından bile beğenilmemiş. Umudunu yitirmesine rağmen şansını zorlayan Rus yazar, 1847’de Ev Sahibesi, 1848’te Beyaz Geceler ve Bir Yufka Yürekli isimli eserlerini yayımlamış. İçlerinden yalnızca Bir Yufka Yürekli isimli kitap beğenilmiş ve Dostoyevski ümidini tamamen yitirmiş.
Edebiyat dünyası tarafından dışlanan Rus, dönemin reformcularına katılmayı tercih etmiş. Ancak hükümeti yıkmak istediği gerekçesiyle 23 Nisan 1849 yılında Çarlık polisi tarafından yakalanarak, grubun diğer üyeleriyle birlikte tutuklanmış. Ağabeyinin de içinde olduğu gruptaki herkes, 22 Aralık’ta kurşuna dizilmek suretiyle ölüm cezasına çarptırılmış. Yani Dostoyevski aylarca öleceği günü bekleyerek hapiste kalmış.
Dostoyevski Büstü;
Daha sonra ani bir gelişmeyle, Dostoyevski ile arkadaşları affedilmiş ve cezaları 4 yıl kürek ve 4 yıl adi hapis cezasına çevrilmiş. Sibirya’ya sürgün edilen Rus yazar, burada suç ve ceza kavramları ile tanışmış. Damgalanan, tıraş edilen, taş kırma işlerinde çalıştırılan Dostoyevski, bu dönemde İncil’e sarılmış. Ki bu dönem onun sonradan yazacağı “Ölüler Evinden Anılar” isimli eserinde epey etkili olmuş.
4 yıllık kürek cezasının ardından er olarak orduya girmiş ve Semipalatinsk’te zorunlu olarak ikamet etmeye başlamış. Burada 5 yıl görev yapan Dostoyevski, bir subayın karısı olan Mariya Isssyev ile tanışmış ve subay eşi öldükten sonra onunla evlenmiş. Ancak Dostoyevski’nin ona aşık olduğundan mı yoksa verem hastası kadına acıdığından mı evlendiği konusunda kesin bir bilgi yok. 1858’de sürgün dönemi biten Dostoyevski, Petersburg’a dönerek orada Ölüler Evinden Anılar’ı tamamlamış.
1863 yılında çok istediği Avrupa yolculuğuna çıkarak, Paris, Londra, Cenevre, Roma, Almanya ve Danimarka’yı gezmiş. 1864 yılında karısını, ağabeyini ve arkadaşı Apollon Grigoriyev’i kaybetmiş. Daha sonra Avrupa seyahatine çıktığı arkadaşı Pauline Suslov ile nişanlanmış ancak Pauline verdiği evlilik sözünden dönerek Dostoyevski’yi terk etmiş.
Aynı yıl Yeraltından Mektuplar isimli eserini yayımlatmış ve bu romanı eleştirmenler tarafından övgü dolu sözler almış. Adından yazarın başyapıtları olarak gösterilen Suç ve Ceza ile Kumarbaz yayımlanmış. Yazabildiği kadar yazan Dostoyevski, gözlerinin bozulması üzerine 20 yaşında olan Anna Snitkin’i işe almış. 4 Ekim 1866’da tanışan çift kısa süre içerisinde birbirine aşık olmuş ve 8 Kasım’da da nişanlanmış.
Dostoyevski Ailesi;
Sonunda aradığı aşkı bulan Dostoyevski, Anna işe birlikte 1867’de birkaç aylığına Avrupa seyahatine çıkmış ancak ikili 4 yıl boyunca Rusya’ya dönmemiş. Mutlu evlilikleri, 22 Şubat 1868’te dünyaya gelen küçük kızları Sonya ile taçlandırılmış. Ancak ikilinin mutluluğu ne yazık ki çok uzun sürmemiş. Çünkü Sonya soğuk algınlığına yakalanmış ve sadece 3 aylıkken ölmüş. Hem Dostoyevski hem de Anna bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Dostoyevski, o günleri bir arkadaşına yazdığı mektupta “hayatımda hiç bu kadar mutsuz olmamıştım” diyerek anlatmaya çalışmış.
Bu olayın ardından Dostoyevski ve Anna, ikinci kez çocuk sahibi olmuş. Lyubov adındaki kızları 1869’da dünyaya gelmiş ve hiçbir zaman Sonya’nın yerini doldurmasa bile acılarını bir nebze de olsa hafifletmiş. 1871’de ise ilk oğulları Fyodor dünyaya gelmiş. 1875’te doğan Alexey ise tıpkı Sonya gibi fazla yaşamamış ve 3 yaşındayken ölmüş. Ve ikilinin uzun ömürlü çocukları Fyodor ile Lyubov olmuş.
Dostoyevski Mezarı;
Avrupa’da bulunduğu sırada Budala, Ebedi Koca ve Ecinniler isimli eserlerini yazan Dostoyevski, Anna’nın desteği ve para yönetimi sayesinde borçlarından yavaş yavaş kurtulmuş. Bu dönemler gayet mutlu olan Dostoyevski’nin tek sorunu kötüye giden sağlığı olmuş. Çocukluğundan beri sara nöbetleri geçiren Rus yazarın hastalığı her gün kendini biraz daha çok hissettirmiş. Ancak o yine de yazmaya devam etmiş ve 1879 yılında Karamazov Kardeşler’i yazmaya başlamış. Ve 1880 yılının son aylarında kitabı tamamlayarak, yayımlatmış.
25 Ocak 1881’de hastalanan Fyodor Dostoyevski, geçirdiği ciğer kanaması nedeniyle 28 Ocak 1881’de hayata veda etmiş. 3 gün sonra yapılan cenaze törenine başarılı yazar için binlerce kişi katılmış ve Dostoyevski yaklaşık 30 bin insanın eşliğinde son yolculuğuna uğurlanmış.
Fyodor Dostoyevski Kitapları
İlk kitabı İnsancıklar’ı 1846 yılında çıkartan Dostoyevski, daha sonraki birkaç kitabında aynı başarıyı yakalayamasa da uzun bir aradan sonra yeniden itibar kazanmış. Ve başyapıtları sayılan Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala gibi eserlerini arka arkaya çıkartmış. Meraklıları için Dostoyevski’nin romanları; İnsancıklar, Öteki, Netochka Nezvanova, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Ölüler Evinden Anılar, Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Ecinniler, Delikanlı, Karamazov Kardeşler’dir.
Kısa öyküleri ise Dokuz Mektupları Romanı, Mr. Prokharçin, Ev Sahibesi, Polzunkov, Bir Yufka Yürekli, Kıskanç Koca, Namuslu Bir Hırsız, Bir Noel Ağacı ve Düğün, en iyi aşk kitapları arasında yer alan Beyaz Geceler, Küçük Kahraman, Amcanın Rüyası, Tatsız Bir Olay, Timsah, Ededi Koca, Bobok, Uysal Bir Ruh, Köylü Marey, Mesih’in Noel Ağacı Boy, Bir Adamın Düşü isimli hikayeleridir. Ayrıca ünlü ismin Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları ve Bir Yazarın Günlüğü isimli eserleri ise kurgusal olmayan deneme kitaplarıdır. Gelin, şimdi Dostoyevski’nin birkaç ünlü eserinden kısaca söz edelim.
Suç ve Ceza
Ve dünya klasikleri arasında yer alan Dostoyevski kitaplarından bir tanesi Suç ve Ceza. 1866 yılında yayımlanan Suç ve Ceza’da ana karakter eseri okuyanların gayet iyi tanıdığı Raskolnikov’dur. Hukuk fakültesini kazanan ama maddi durumu çok kötü olduğundan eğitimini tamamlamayan Raskolnikov’un hikayesi anlatılmaktadır. Dostoyevski’nin en uzun romanlarından biri olan kitapta Raskolnikov, toplum için iyi işler yapabilecek olanların para sıkıntısı çekmesinin yanlış olduğunu düşünmektedir. İşte bu düşüncelerle, yaşlı ve zengin bir kadını öldürmüştür. Ancak vicdan azabı yüzünden rahat edemez ve sonunda cinayeti işlediğini itiraf ederek teslim olur.
Yeraltından Notlar
1864’te Petersburg’da yayımlanan bu kitap ise Albert Camus dahil olmak üzere pek çok Batılı düşünürü etkilemiş bir eserdir. Bir insanın içsel çatışmalarına tanık olacağınız kitap, Yeraltı ve Notlar olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Kendini gerçek dünyadan soyutlamış başkarakterin, özellikle de iç dünyasındaki monologları okuyucular üzerinde büyük etki yaratmaktadır.
İnsancıklar
Dostoyevski’nin ilk romanı, hem halk hem de eleştirmenler tarafından tam not almıştır. Yaşlı bir adamın küçük bir kıza duyduğu aşkın konu alındığı eser, yazarın ilk çalışması olmasına rağmen en başarılıları arasında yer almaktadır.
Budala
Dostoyevski’nin dünya klasikleri arasında yer alan bir diğer eseri de 1868 yılında kaleme aldığı Budala’dır. Sara hastası genç bir adamın hikayesinin anlatıldığı eserde, dürüst olmakla budala olmak aynı kefeye konulmaktadır. Kendisi de sara hastası olan Dostoyevski, bu romanındaki kahramanına hayatından pek çok şey koymuştur. İç dünyasına yönelen kahraman Prens Muşkin’in budalalık derecesinde iyi olması ve etrafındaki kişilerle arasında geçen olayların üzerinde durulduğu kitap, Rus yazarın en sürükleyici romanlarından biri olarak gösterilmektedir.
Kumarbaz
Dostoyevski’nin yaşanmışlıklarından yola çıkarak oluşturduğu bir kitabı da 1867 yılında yayımlanan Kumarbaz’dır. Yazarın, yayıneviyle yaptığı anlaşma neticesinde, o zamanlar sekreteri olarak işe aldığı Anna Snitkina Grigoryevna’nın yardımıyla sadece 25 gün içerisinde kaleme aldığı başarılı eseridir.
Karamazov Kardeşler
1958 yılında beyaz perdeye de uyarlanan Dostoyevski kitabıdır. Ünlü yazarın 2 yılda yazdığı bu kitap, aynı zamanda Dostoyevski’nin tamamlamış olduğu son eseridir. Kitaptaki kahramanın adı ünlü kişiliğin 3 yaşında ölen oğlunun adı Alyoşa (Alexey) olarak belirlenmiştir. Ve eserde, Alyoşa’nın sürgün cezasındayken tanıştığı bir mahkumun babasını öldürmesiyle, babalık konuları üzerinde durulmuştur. Karamazov Kardeşler, Dostoyevski’nin en başarılı romanlarından biri olarak dünya klasikleri arasındaki yerini de almıştır.
Fyodor Dostoyevski Sözleri
Ve son olarak; Rus yazarın birkaç ünlü sözüyle yazıyı nihayete erdirebiliriz diye düşünüyorum. İşte sizlere; Fyodor Dostoyevski’nin “ne kadar da doğru” diyeceğiniz güzel sözleri:
Dostoyevski’nin hayatının aşkı olan Anna için söylemiş olduğu bir söz. Zira sıradan genç bir kadın olan Anna, ne güzelliği ne zekası ne de üstün yetenekleri olan bir kadın değilmiş. Ama Dostoyevski onda kendinden bir şeyler bulduğu için aşık olmuş. Ne diyorsunuz, sizce de aşk böyle bir şey mi?
Tolstoy’un mutluluğu alegori, mutsuzluğu ise hikaye olarak tanımlaması gibi, Dostoyevski’de yukarıdaki sözü söylemiş. Nitekim gerçekçiliğiyle, pek çoğumuzun göz ardı ettiği “hep mutlu olma ütopyası”nın ne kadar da gereksiz olduğunu vurgulamış.
Hepimizin hayatında benzer tecrübeler olmuştur. Yapabilecekken bir şeyleri yapmamış, ulaşabilecekken hayallerimizden vazgeçmişizdir. Ve canımızı en çok acıtanlar hep yaşayamadığımız mutluluklar olmuştur.
Tıpkı Dostoyevski gibi! Sıradan bir mutluluk yerine, yüce bir acıyı tercih edeceğini söyleyen derin yazar gibi.
Bu Dostoyevski sözüne ne kadar katılırsınız bilemem ama ben önemli derecede doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü kadınlara göre çok daha sığ olan erkekler için en basit çözüm, ulaşamadığı kadını lanetlemektir. Acı çekmeye meyilli olan kadınsa, ulaşamadığı erkeğe aşk diyecek ve aynı anda kendisini hem mutlu hem de mutsuz edecek bir duygu çıkmazına sürükleyecektir.
Sonuç olarak; dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Dostoyevski kimdir, hep birlikte öğrenmiş olduk. Ve umarım ki şimdiye kadar okumadıysanız bile, bu yazıdan sonra en azından birkaç Dostoyevski kitabını okuma fırsatı bulursunuz.
60 yıllık kısa ömrüne koskoca işler sığdırmış Dostoyevski