Quentin Tarantino filmleri kısaca nasıl tanımlanabilir? Kan, vahşet ve gözyaşı… Hikâye anlatış tarzıyla her daim takdiri hak eden, şiddetin en gerçekçi şekilde vuku bulduğu filmleriyle arz-ı endam eden ve taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan bir isim o. Sahi patlayan beyinler, etkileyici diyaloglar ve bunu şahane sinematografisiyle süsleyen kaç yönetmen var ki dünya üzerinde? Evet, gönüllerimizi daha ilk filmiyle fetheden ve o gün bugündür de tüm sinemaseverler için özel bir yere sahip olan Quentin Tarantino’dan bahsediyoruz.
Önce Quentin Tarantino’yu tanıyıp, daha sonra efsane filmleri hangileri bir bakalım:
- Quentin Tarantino Kimdir?
- En Efsane Quentin Tarantino Filmleri
- Reservoir Dogs (Rezervuar Köpekleri - 1993)
- Pulp Fiction – (Ucuz Roman – 1994)
- Jackie Brown (1997)
- Kill Bill Vol1-Vol2 (2003-2004)
- Death Proof (Ölüm Geçirmez – 2007)
- Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi – 2009)
- Django Unchained (Zincirsiz – 2012)
- The Hateful Eight (Nefretin Sekizlisi - 2015)
- BONUS: From Dusk Till Dawn (Günbatımından Şafağa – 1996)
Quentin Tarantino Kimdir?
27 Mart 1963’te Tennessee’de dünyaya gelen Quentin için tüm hayatını filmlere adamış biri desek hata etmiş olmayız. Nitekim çocukluğundan itibaren tarz ya da üslup ayırmadan her türlü filmi izlemek adına çaba sarf eden ve “sinefil” tanımlamasını en çok hak eden isimlerin biridir o esasen. Tabii ki dünya sinemasına, yönetmenlere ve akımlara bu denli hâkim biri için bir noktadan sonra yalnızca izlemek yeterli olmayacaktı. O da anlatmak istediği hikâyeler için kalem kâğıda sarıldı. En başta kendi senaryolarını yazdı, başka yönetmenlerin eline verdi. Sonra baktı ki kendi istediği gibi olmuyor ve eline kamera alıp o ateşten gömleği giymeye karar verdi. Sonuçta en güzel Quentin Tarantino filmleri ortaya çıkmış oldu.
1993’te ilk uzun metrajı Rezervuar Köpekleri ile karşımıza gelen ve tüm sinema camiasının övgüsüne nail olan Quentin Tarantino, alışılmışın dışındaki hikâye anlatışı, vahşeti iliklerimizde hissettiren kanlı sahneleri, nevi şahsına münhasır diyalogları ve de en önemlisi kulağımızın pasını silen müzikleriyle adeta bir anda gönlümüzün başköşesine oturmuştur. Nitekim onun sinemasını net bir akımın içine yerleştiremeyişimiz; hem popcorn hem de arthouse seven kitleye hitap etmesi onu muadillerinden ayıran ve sinema dünyasının en çok takip edilen yönetmenlerinden biri haline getirmiştir. Sahi, hangimiz Quentin Tarantino’nun yeni çıkacak filmini merakla beklemiyoruz ki? Onun için sinema izleyicisinin “birleştirici gücü” desek herhalde doğru bir tanımlama yapmış oluruz.
Pekâlâ, Quentin Tarantino’nun bizlere bahşettiği ve her defasında hayran olmamıza vesile olan filmlerine göz atmaya ne dersiniz? Şiddetin, mizah ile en güzel harmanlaması olan ve pop kültürüne yaptığı göndermelerle her daim adından söz ettirmeyi başaran usta yönetmenin tüm filmlerini sizler için derledik.
En Efsane Quentin Tarantino Filmleri
Quentin Tarantino filmleri, bazı kişiler tarafından “ne kadar da anlamsız” tepkileri ile gölgelenmek istenebilir. Ama bunun imkansız olduğunu hepimiz biliyoruz öyle değil mi? İşte unutulmaz Quentin Tarantino filmleri listesi sizlerle:
Reservoir Dogs (Rezervuar Köpekleri – 1993)
Karşınızda Quentin Tarantino’nun ilk filmi… Sıra dışı bir soygun sonrasını ele alan ve hırsızlar arasında yaşanan ilginç olaylara şahitlik ettiğimiz Reservoir Dogs, Tarantino sinemasını bizlere tanıtan ve birçok sinemasever için yeri apayrı olan bir filmdir. George Baker Selection’ın efsaneler arasına adını yazdırmış şarkısı Little Green Bag ile açılışını yapan ve oyuncularının tek tek bu şekilde tanıtmayı seçen film, hiç şüphe yok ki açılış sekansıyla dahi sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.
Birbirlerinin gerçek adlarını dahi bilmeyen ve kendilerine takılan renk isimleriyle hitap eden bir grup hırsızın hikâyesinin anlatıldığı Reservoir Dogs, başarısız giden ve sonrasında kanın oluk oluk aktığı bir soygun girişimini merkezine almaktadır. Tabii Tarantino’yu burada farklı kılan husus soygunu değil, sonrasını ve hırsızlar arasındaki olağan dışı yaşananları konu almasıdır. Sinema tarihinde görülmemiş çekim tekniklerini içinde barındıran ve zaman zaman rahatsız edicilik düzeyini şaha kaldıran şiddet sahneleriyle akıllarda yer eden film, çoğunluğu tek mekânda geçmesine rağmen bir an olsun seyir zevkinin düşmesine izin vermeyen yapısıyla dikkat çekiyor. Buna ek olarak üst düzey hikâyesi ve biçimiyle karşımıza gelen filmin başrollerini ise Steve Buscemi, Harvey Keitel, Tim Roth, Michael Madsen ve Quentin Tarantino gibi isimler paylaşmaktadır.
Pulp Fiction – (Ucuz Roman – 1994)
Quentin Tarantino, Reservoir Dogs’ı çekmiş ve sonrasında bir anda sinema dünyasının gündemine oturmuştur. Bu da haliyle bu sıra dışı yönetmenin bir sonraki projesinin iple çekilmesine neden olmuştur. Hollywood yapımcıları ise Tarantino’nun bu üst düzey performansını es geçmemiş ve önüne birçok farklı projeyle gelmiştir. Ancak onun yönetmekten daha da üstün olduğu bir şey varsa o da hikâye oluşturmaktır. Nitekim Tarantino yapımcıları geri çevirmiş ve kendi yazdığı Pulp Fiction için kamera arkasına geçmiştir.
Yalnızca Tarantino filmografisinin değil dünya sinemasının da en iyilerinden biri olarak kabul gören ve şimdiden bir başyapıt olarak lanse edilmeye başlanan Pulp Fiction, birbiriyle alakası olmayan ancak kaderin cilvesine maruz kalan birçok aykırı insanın ortak bir noktada buluşmasını konu almaktadır. Honey Bunny, Vincent Vega, Jules gibi kültleşmiş karakterlerini içinde barındıran ve her bir dakikasıyla aksiyon, heyecan ve Tarantino’ya has mizahı önümüze getiren film, yalnızca sinemaseverlerden olumlu tepkiler almamış üstüne üstlük tam bir ödül canavarı film olarak da kayıtlara geçmiştir. 1994’te gerçekleşen 67.Akademi Ödülleri’nde 7 dalda aday gösterilen ve En İyi Orijinal Senaryo Ödülü’nü alan film aynı zamanda 1994 Cannes Film Festivali’nde en iyi film ödülü olan Altın Palmiye’yi de kucaklamıştır.
İlginizi Çekebilir: En İyi Uyuşturucu Filmleri Listesi
Pulp Fiction yalnızca hikâyesi ve anlatısıyla takdir toplamamış aksine başrolünde yer alan oyuncularda epey ilgi odağı olmayı başarmış bir filmdir. Özellikle Samuel L. Jackson’ı dirilten yapım olarak da bilinen Pulp Fiction’ın diğer başrollerinde ise John Travolta, Tim Roth, Amanda Plummer, Uma Thurman gibi isimler yer almaktadır.
Jackie Brown (1997)
Elmore Leonard’ın Rum Punch adlı romanından esinlenilerek, Quentin Tarantino tarafından senaryolaştırılan film, bir havayolu şirketinde kabin memuru olarak çalışan ve emekliliğine sayılı günler kalan Jackie Brown’ı odak noktasına alır. Jackie’i bu hikâyede özel yapan ise sıradan bir kabin memuru olması değil; silah kaçakçılarının ülkeler arası transferler için kullandıkları bir kurye olmasıdır. Tabii ki işler her zaman tıkırında gitmez ve içinden çıkılmaz maceralar silsilesinin tam ortasına Jackie sayesinde bırakılmış oluruz.
Tarantino’nun kendine has tarzının ince nüanslarına bir kez daha tanıklık ettiğimiz Jackie Brown, buna rağmen yönetmenin filmografisinin en zayıfı olmaktan kurtulamıyor. Özellikle zaman zaman düşüşe geçen temposu gözle görülür şekilde belli olsa da, başrolünde yer alan usta oyuncuların performansı filmin dinamizmini yukarılarda tutmayı başarıyor.
Pam Grier, Samuel L. Jackson, Robert Foster ve Robert De Niro gibi usta oyuncuları bünyesinde barındıran Jackie Brown, bir başyapıt olmasa da diyalogları, kendine has duruşu ve tabii ki Tarantino sinemasının cazibesiyle kendini izlettirmeyi başaran ve yer yer de güldüren yapısıyla fark yaratan bir film olarak öne çıkmaktadır.
Kill Bill Vol1-Vol2 (2003-2004)
İlki 2003’te ikincisi ise 2004 yılında izleyiciyle buluşan Kill Bill’i Tarantino hiçbir zaman iki film olarak lanse etmemiştir. Esasen Kill Bill tek filmdir ve süresinin uzun olacağını düşünerek ikiye böldüğünü beyan etmiştir. Bu nedenledir ki, biz de filmi Vol1-Vol2 olarak ele almaktan ziyade tek film olarak ele almayı daha uygun buluyoruz.
Herhalde Kill Bill için Tarantino’yu geniş kitlelere tanıtan filmdir desek hata etmiş olmayız. Evet, yönetmen daha önce çektiği 3 film ile zaten hatırı sayılır bir hayran kitlesi edinmişti. Ancak Kill Bill’in tüm dünyada yarattığı sükse, Tarantino’yu da bir anda evrenin en tanınan yönetmenlerinden biri haline getirmiştir.
Eski bir kiralık katil olan ve düğün günü saldırıya uğrayan Beatrix Kiddo yani nam-ı değer The Bride, komada kaldığı günlerden sonra intikam ateşi sayesinde tekrardan ayaklanmış ve ona bu kötülüğü yapan herkesten teker teker öç almak için ant içmiştir. İşte bu dakikadan sonra tadına doyulmaz bir kovalamaca ve aksiyona tanıklık ettiğimiz Kill Bill, Uzakdoğu dövüş sporlarının tüm destansı tarafını önümüze getirirken bir yandan da izleyenlerini kan gölünün ortasına bırakmayı ihmal etmiyor.
Yalnızca salt bir aksiyon filmi olmayan, aksine içinde birçok felsefeyi de barındıran ve kadın gücünün sinemaya yansıyan en müthiş tezahürü olan Kill Bill, inanmanın ve hedefe odaklanmanın en temiz örneklerinden biri olarak da karşımıza geliyor. Tabii film tüm bu duyguları yaşatırken, Tarantino’ya has sekanslarla da adeta sinemasal anlamda bir haz yaşamamız için elinden geleni yapıyor.
Tavsiye Ederiz: Oynadığı Karakterle Özdeşleşen Oyuncular
Başrolünde yer alan Uma Thurman’ın adeta ders niyetine okutulacak performansıyla arz-ı endam eden Kill Bill Vol1 ve Vol2, aynı zamanda tüm Tarantino filmleri içerisindeki en doyurucu soundtracklerle de huzurlarımıza gelerek farkını ortaya koymaktadır.
Not: Kill Bill’in hikâyesinin Vol1 ve Vol2’de bittiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Tarantino üçüncü filmi çekmek için oldukça hevesli. Ancak bunun için, Vernita’nın kızının büyüyüp, Beatrix Kiddo’yu öldürecek yaşa gelmesi gerekiyormuş. Ne diyelim, varsın o sevimli ufaklık büyüsün ve içinden bir cani çıksın. Biz Quentin Tarantino ve Uma Thurman’ın yüzü suyu hürmetine daha uzun yıllar beklemeye razıyız…
Death Proof (Ölüm Geçirmez – 2007)
Kurt Russell’dan, şahane bir psikopat performansı izlemeye hazır mısınız? Tarantino filmografisinin en kıyıda köşede kalmış ancak en az diğerleri kadar övgüyü hak eden filmi olan Death Proof, ana temaya bağlı iki farklı hikâyeyi önümüze getirmesine rağmen, bir an olsun kopukluğa izin vermeyen aksine anbean izleyenlerini içine çeken havasıyla takdir toplamayı başarıyor.
Filmin ilk 1 saatlik bölümünde bir bardaki arkadaş grubunun içine dâhil olmaya çalışan ve o gece orada olanların hayatını hepten değiştirecek olan Dublör Mike (Kurt Russell)’ın yaşadığı ve yaşattıklarına şahitlik ederken, filmin ikinci yarısında ise ilk yarının aksine üç genç kızın Dublör Mike’a yaşattıklarına tanıklık etmekteyiz.
Tam bir istismar sineması örneği olan ve Tarantino’nun diğer filmlerine oranla şiddet unsurlarının daha da sert bir şekilde arz-ı endam ettiği Death Proof, bu nedenle bazı izleyiciler tarafından negatif yorumlar almıştır. Ancak filmin olaylara yaklaşımı ve Tarantino’nun doz artırımı nedeniyle yönetmenin hayran kitlesi tarafından hala övgü ile hatırlanan bir film olduğunu da söylemekte yarar var.
Kurt Russell’ın adeta döktürdüğü ve Tarantino’nun sert üslubuna en iyi şekilde ayak uydurduğu film, bir yandan kadının ne denli güçlü ve yıkılması zor bir kale olduğunu huzurlarımıza getirirken bir yandan da sıkı aksiyonu ve finale doğru artan dinamizmiyle kendisine hayran bırakmayı başarıyor. Bu özelliği ile en iyi Quentin Tarantino filmleri arasına adını yazdırıyor.
Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi – 2009)
Tarantino ile İkinci Dünya Savaşı yıllarına uzanmaya ne dersiniz? Tarihin en kanlı ve en cani savaşını, sinema dünyansın en vahşi yönetmeni tarafından izlemek şüphesiz tadına doyulmaz bir deneyimi temsil etmektedir. Çünkü Tarantino, yine bildiği yoldan gitmiş ve savaşın akışını kendince değiştirerek Hitler’den intikamını Inglourious Basterds içinde almıştır!
Bir yanda ailesi Almanlar tarafından öldürülen ve Paris’te sıfırdan yeni bir hayata başlamak zorunda kalan Shosanna; bir yanda ise Fransa’da Hitler’e suikast hazırlığında olan Yahudi Teğmen Aldo Raine. Esasen bu iki ismin de tek bir amacı vardır; Nazilerden intikam alabilmek! Bu ikilinin intikam planlarının aynı gece, aynı mekânda olması da heyecanı bol, seyir zevki yüksek bir aksiyonu izleyenleriyle buluşturmaktadır.
Paris’teki bir sinema salonunu merkezine alan ve Nazilerin propagandist çalışmalarını da huzurlarımıza getiren Inglourious Basterds, her ne kadar oldukça ciddi bir konuyu odak noktasına yerleştirmiş olsa da, Tarantino sinemasının en güldüren filmlerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu nedenledir ki, film asla ondan kopmanıza izin vermiyor ve her an heyecanı diri tutmayı başaran bir başyapıt olarak karşımızda beliriyor.
Brad Pitt, Christoph Waltz, Eli Roth, Diane Kruger, Daniel Brühl gibi dünya sinemasında söz sahibi olan birçok ünlü ismi bünyesinde barındıran film, 2010 yılında düzenlenen 82.Akademi Ödülleri’nde de 8 dalda aday gösterilerek başarısını taçlandırmıştır.
Django Unchained (Zincirsiz – 2012)
İşte en unutulmaz Quentin Tarantino filmleri listesinin bir diğer efsanesi. Her defasında farklı kültürlerden, başka hayatlardan sert hikâyelerle karşımıza gelen Tarantino, bu sefer ise Amerikan sinemasının her daim sıkı sıkıya sarıldığı Western türünden bir filmle arz-ı endam ediyor. Hem de ne etmek!
Amerikan iç savaşından iki yıl öncesine gidiyoruz. Siyahî köle Django ile ödül avcısı Dr. King Schultz’in yolunun kesişmesiyle izleyenlerine merhaba diyen ve bu dakikadan sonra soluksuz bir maceranın ortasına bırakan film, siyahî bir köle ile ödül avcısının git gide güçlenen dostluğunu odak noktasına alıyor. Aynı zamanda Amerika tarihinin en büyük yarası olan ırkçılığı da olanca gerçekçiliği ile anlatmasıyla ilgi odağını üzerinde toplamayı başarıyor.
Özellikle Django ve Dr.King Schultz’un, Leanordo DiCaprio’nun hayat verdiği Calvin Candie’nin çiftliğine vardıktan sonra şahit oldukları filmin vuruculuğunu anbean yukarılara taşımaktadır. Irkçılığa getirdiği bakış açısı, modernize edilmiş Western tadı ve tabii ki Tarantino’nun özgün dokunuşlarıyla izleyenlerini selamlayan Django Unchained; kan, vahşet ve etkileyici diyalogları özleyenlerin derdine derman olurken, bir yandan da kendisiyle buluşan herkesin kalbinin en ücra köşesine dokunmayı başarıyor ve sağlam bir dram filmi halini alıyor.
Django rolüyle Jamie Foxx’un karşımıza çıktığı filmin şüphesiz ki en büyük artılarından biri, Inglourious Basterds’ta gönüllerimizi fetheden Christoph Waltz. Nitekim usta oyuncunun filmdeki varlığı, asil duruşu diğer tüm oyuncuları gölgede bırakacak derecede kıymetli. Bu arada filmde yer alan diğer oyuncuların da Leonardo DiCaprio ve Samuel L. Jackson olduğunu söylemekte yarar var!
Usta işi bir senaryo, inci gibi parlayan oyuncu kadrosu ve özlenen Western tadıyla sinematografik anlamda mükemmel bir seyirlik sunan Django Unchained, Tarantino’ya bir kez daha saygı duymamıza vesile olan film olarak güncelliğini korumaktadır.
The Hateful Eight (Nefretin Sekizlisi – 2015)
2015 Ocak ayında vizyona giren ve Tarantino’nun ikinci Western soslu projesi olan The Hateful Eight, karlı atmosferiyle izleyenlerinin kemiklerini sızlatacak derecede etkileyici bir atmosfere sahip.
Quentin Tarantino’nun son filmi olma özelliği taşıyan ve açılışını bu sloganla yapan film, 70 mm ile çekilmesinden dolayı ağır ilerliyor gibi dursa da şahane sinematografisi ve etkileyici diyalogları ile izleyenlerinin bir an olsun filmden kopmasına izin vermiyor ve üst düzey bir seyirliği önümüze getiriyor.
Karlı ve fırtınalı bir günde, cellât John Ruth yakaladığı kaçak Daisy Domergue’yu adalete teslim etmek için yola koyulmuştur. Ancak olumsuz hava şartları onların yolda birçok kez duraksamasına ve karda mahsur kalan Marquis Warren ile Chris Mannix’i yanlarına almasına neden olmuştur. Nihayetinde bu berbat havada yollarına daha fazla devam edemeyecek duruma geldiklerinde ise Minnie’nin dinlenme tesisini andıran küçük ama samimi mekânına sığınırlar. Esasen tüm olaylarda tam bu noktadan sonra cereyan eder. Sığındıkları yer ne kadar güvenlidir ya da burada bir oyunla karşılaşmaları mümkün müdür? İşte tüm bu soruların altından filizlenen ve finaline doğru sertliğini arttıran The Hateful Eight, 8.kez yönetmen koltuğuna oturan Tarantino’nun bir kez daha gönüllerimizi fethetmesine de olanak sağlamaktadır.
Başrollerini daha önce çalıştığı ve her defasında da çalışmaktan büyük zevk aldığını defaatle irdelediği Samuel L. Jackson ve Kurt Rusell’ın paylaştığı filmde, Jennifer Jason Leigh ise ustalarını aratmayacak bir performansla gözümüzün pasını silmeyi başarıyor. Ağır ilerleyen, ancak bunu bir an olsun bile hissettirmeyen The Hateful Eight hali hazırda Tarantino’nun çektiği son film olarak da bilinmektedir.
BONUS: From Dusk Till Dawn (Günbatımından Şafağa – 1996)
Malum, bu liste Tarantino’nun yönetmen koltuğunda oturduğu filmleri konu alıyor. Ancak Tarantino’dan mevzu bahis açılmışken Günbatımından Şafağa filminden bahsetmeden olmaz. Nitekim Tarantino bu filmin senaryosunu yazmakla kalmamış aynı zamanda George Clooney ile birlikte başrolü de paylaşmıştır.
İki bölümde ele alınması daha doğru olacak olan filmin ilk yarısı, izleyenlerini ikinci yarıya hazırlayan deyim yerindeyse patlamaya hazır bir bomba edasında seyrediyor. Filmin ikinci bölümüyse vampirlerin, zombilerin kol gezdiği ve aksiyonun asla kesilmediği bir korku-gerilim filmi olarak arz-ı endam etmektedir. Özellikle George Clooney’nin sert duruşuyla kendine hayran bıraktığı film, muazzam senaryosuyla da öne çıkmaktadır.
Yönetmenliğini, El Mariachi ve Desperado filmleriyle tanıdığımız Robert Rodriguez’in yaptığı Günbatımından Şafağa, özgün duruşu, yavaş yavaş artan temposu ve dini göndermeleriyle taçlanırken bir yandan da Tarantino’nun kendine has oyunculuğu ile harikalar yarattığı film olarak hafızlarda yer etmektedir.
Emeğinize sağlık.