Bugünün egemen ekonomik sistemi olan kapitalizm için basitçe; isteklerinizi sadece para ile sağlayabildiğiniz düzendir tanımı yapılabilir. Kimilerine göre büyük balığın küçük balığı yuttuğu kimilerine göreyse herkese eşit şartlar sunan sistemin ortaya çıkışı ise yüzyıllar öncesine dayanmaktadır.
Bu çark; insanlar için ihtiyaçlar yaratmakta, gereksinim arttıkça rekabeti ortaya çıkartmakta, para vererek sahip olunan şeyin bir daha kullanılmamasına hatta yeniden satın alınmasına yol açmakta ve tüm bunları olağanmış gibi yansıtmaktadır.
Ancak günümüzün önde gelen birçok iktisatçısı ve iş insanı, kapitalizmin artık işlevini yerine getiremediğini savunarak farklı sistemler için önerilerde bulunmaktadır.
Öyle ki kapitalizmin savunucuları dahi eşitsizlik gibi toplumsal sorunlar konusunda sol ile aynı fikirdedir. Aşağıdaki başlıklarda da gelinen durum ve daha fazlası hakkında detaylar bulunmaktadır.
Kapitalizm Nedir?
Kapitalizme göre toplumda yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki sınıf bulunmaktadır. Üretim araçlarının birçoğu, yöneten sınıfın elindedir ve işletilmesi de yine yöneticilere aittir.
Yönetici sınıf, oyunu belirlenen kurallara göre değil, kendi çıkarlarına göre oynar. Zaten tüm kuralları da kendi çıkarına göre belirler. Kapitalizmin temel kuralı da budur, yani en yüksek çıkarı elde etmektir.
Dolayısıyla üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, (patronlar, müdürler ve iş yeri sahipleri) kendi çıkarlarını maksimum seviyeye çıkarmak için en az maliyetle en fazla kârı elde etmek ister.
Üstelik kapitalist görüşe göre tüketici de en düşük harcamayla en yüksek kârı elde etmek ister. En sonunda ise üretici, tüketici, tasarruf sahibi ve devletin çıkarları, birbirini dengeler ve ideal seviyeye kavuşulur.
Yani herkes, kendi çıkarını düşünür ve ona göre davranırsa ekonomik refah da en üst noktaya yükselir. Ancak durum, hiç de anlatıldığı şekilde gerçekleşmemektedir.
Günümüzde maalesef ekonomik denge sağlanamamakta ve refah üst seviyelere ulaşamamaktadır. Bütün kapitalist ülkelere bakıldığında, zengin bir azınlık ve büyük fakir bir halk vardır. Ocak 2020 tarihli bir Oxfam raporunda da dengesizliğin üzeri çizilmekte ve kapitalist sistem eleştirilmektedir:
Kapitalizme göre ortada büyük bir pasta bulunmaktadır. Pastayı yeme konusunda sınır bulunmasa da bir kişi pastadan ne kadar çok yerse diğerlerinin payı o kadar düşmektedir.
Çünkü pastanın boyutu bellidir ve herkes zengin olamayacaktır. Bu nedenle, pastayı birlikte yediğiniz insanlarla aranızda bir rekabet oluşacaktır. Herkes birbirinin açığını arayacak ve daha fazla yiyebilmek için can atacaktır.
Buradan da anlaşılabileceği gibi kapitalizmde, zenginler ve fakirler hep baki kalacak ve aralarındaki savaş hiç bitmeyecektir. Verimlilik üzerine yönelen kapitalizm, hep daha fazlasını istediği için sürekli gelişme ortamı yaratacak ancak adalet kavramını hiçe saydığı için de tepki çekmeye devam edecektir.
Klasik iktisatçılara göre kapitalizmde, sistemin dengesini bozacak ya da zarar verecek müdahale ve düzenlemeler olmamalıdır. Ekonomide dengeden sapmalar olsa da bunların kendiliğinden geçeceği düşünülmektedir.
Kısaca kapitalizm, ekonomiye yapılacak herhangi bir müdahaleyi dengeyi bozmak olarak gördüğü için devletin atacağı her adıma, düzenleme dahi olsa karşı çıkacaktır. Devletin görevi; piyasa işleyişinin düzgün gitmesini sağlamak ve olası sorunları önlemektir.
Çünkü müdahale olmadığında, sistem zaten dengededir. Yani üretim araçlarını elinde bulunduran az sayıdaki yönetici sınıf, devletin müdahalesi söz konusu olmadan, ister çatalla ister eliyle isterse de hile hurdayla pastayı yiyebilir. Artık çıkarlar, değer yargılarını da ezip geçmiştir.
Kapitalizmin Tarihi
Bir ülkenin ticaretinin, endüstrisinin ve kârının, zamanı ve emeği bu şirketlere güç veren insanlar yerine özel şirketler tarafından kontrol edildiği ekonomik sistemdir. Amerika Birleşik Devletleri ve dünyadaki diğer birçok ülke kapitalist olsalar da kapitalizm mevcut tek ekonomik sistem değildir. Dolayısıyla tarihi hakkında bilgi edinmekte fayda vardır.
Kapitalizmden önceki döneme baktığımızda, dünyaya hükmeden sistemin feodalizm olduğunu görürüz. O dönemde üretim araçlarının ve toprakların tümü, aristokratların elindeydi. Ekmek parasına muhtaç olan halka, bu toprakları ekip biçme hakkı veriliyordu.
Ancak koyulan şarta göre halk, geçimini sürdürecek kadarını aldıktan sonra geri kalanı teslim ediyordu. Kırsal kesimde sistem bu şekilde işlerken, kentlerde yaşayanlar daha şanslı denilebilirdi. Kent insanları ticaretle uğraşabiliyor, zanaat yapabiliyorlardı. Böylelikle kente göç başladı ve kırsal alan iş yapamaz oldu.
Ticaretin de gelişmesiyle feodal sistem yerini kapitalizme geçişe bıraktı. Emek ve iş gücü, satılmaya başlandı. Kısacası gücün adresi toprak değil, para ve servet oldu.
Madenden tekstile her türlü endüstri, daha çok para kazandıran yollardan oldu. Daha önce hiç “laissez-faire, laissez-passer” sözünü duymuş muydunuz?
Türkçesi “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” olan ve kapitalizmle özdeşleşen bu söz, devlet müdahalesinin en aza indirilerek serbest rekabet ortamının yaratılmasını sağladı.
Devletin müdahalesinin olmadığı ve sadece sermaye sahiplerinin kapıştığı bir yerde ezilenler, ücretli kesim ve esnaf oldu. Eski usul üretim kalmadığından para da kazanamayan esnaflar, birer birer yok oldu ve geriye ücretli sınıf ile sermaye sahipleri kaldı.
Böylece kapitalizm, kök salarak yerini sağlamlaştırmış oldu. Tarihsel sıralamayla kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda ortaya çıktı.
Avrupa’da 16. ve 19. yüzyıllar arasında kurumsallaşsa da bazı nitelikleri İlk Çağ’da da vardı. Orta Çağ’da tüccar kapitalizminin erken biçimleri ortaya çıkarken feodalizmin sona ermesinin ardından Batı dünyasına egemen oldu. Dünyaya başta İngiltere olmak üzere Avrupa’dan yayıldı.
Kapitalizmin İlkeleri
Kapitalizmin “ağababası” olan Adam Smith, ekonominin nasıl olması gerektiğini anlatırken aslında, kapitalist sistemi tarif etmiştir. Ekonomi nedir yazısından detaylara ulaşabilirsiniz.
Devletin rolünden piyasa mekanizmasına, kişisel çıkardan özgürlüğe kadar, sistemin çerçevesini belirlemiştir. Kapitalizme daha yakından bakacak olursak, esas aldığı ve kural olarak gördüğü Adam Smith’in ilkeleriyle, sistemin ne demek olduğunu çok daha iyi anlayabiliriz.
İlke 1: Özel Mülkiyet
Daha önce anlattığımız pasta hikayesinde olduğu gibi herkes, pastayı yemekte ve kendisine almakta özgürdür. Sahiplendiği şey, artık onundur. Ortak toprak ya da sermaye diye bir şey bulunmaz. Kapitalizm, size çalışmama imkanı da sunar.
Başkalarına zarar vermediğiniz sürece, karar vermekte ve istediğinizi yapmakta özgürsünüzdür. Ancak bu sistemde, çalışan para kazanırken çalışmayan aç gezmeye mahkumdur. Bu nedenle de pastayı alan kişi, artık onun sahibidir çünkü kapitalizme göre güçlü olan kazanmıştır.
İlke 2: Rekabet
Pastadan büyük dilimi almaya çalışmak, rekabeti yaratır. Kıyasıya bir rekabet içinde olan milyonlarca insanın birbirlerini ezmeleri ve düşman kesilmeleri, işten bile değildir. Uzaktan bakıldığında adaletli bir sistem gibi görünse de içine girildiğinde kendinizi amansız bir yarışın içinde bulabilirsiniz.
Rekabet, en temel ilkelerden biridir ve herkesin hakkıdır. Ancak asıl önemli olan, büyük balığın küçük balığı yutmasıdır. ‘Bırakınız yapsınlar’ derken aslında ne kadar da özgürlükçü, değil mi? Fakat parası ve sermayesi olan kişi, her zaman bir adım daha önde olacaktır.
Kapitalist sistemde parayı elde etmek, güce ulaşmak olduğundan güçlü olan, hammaddeyi ucuza alıp işler ve malını istediği her pazara ulaştırabilir. Sermayesi az olanın ise piyasadan kaybolup gideceği gerçeğiyle yüzleşmesi gerekecektir.
Kendi işinin patronu olmak isterken, altında ezildiği şirketlerde iş aramak durumunda kalacaktır. Sermaye sahibi gücüne güç katarken fakir olan, daha da muhtaç hale gelecektir.
İlke 3: Devletin Rolü
Kapitalizmde devlete önemli bir rol yüklenmemiştir. Ekonomide tam istihdamın yaşandığı ve herhangi bir müdahalede, bu düzenin bozulacağı savunulur. Ekonomi kendi içinde sorunlar yaşasa da mutlaka eski haline dönecektir.
Müdahale etmek ise çarkın ayarlarıyla oynamak anlamına gelir. Bu nedenle devlete ekonomi üzerinde çok fazla söz hakkı verilmemiştir. Devletin tek yapması gereken, ekonomik düzeni bozucu müdahaleleri engellemek ve sistemden etkilenebilecek halkın ezilmesini önlemektir.
Kapitalizmin üzerinde durduğu tek şey paradır. Paranın satın alamayacağı çok az şey vardır. Maalesef ki siyasi güç de sermayeye sahip olanların elindedir.
İlke 4: Miras
Nasıl ki özel mülkiyet herkesin hakkıysa, ölüm durumunda yakınlarına devredilecek olan miras da hak olarak kabul edilmelidir. Üretim araçlarını elinde bulunduran yönetici sınıf, sermayenin başkasına geçmemesi ve parasının tekelleşmesi, yani soyadının yıllarca konuşulması için tüm birikimini çocuklarına bırakabilir.
Ancak bu durumda, zenginle fakir arasındaki fark giderek açılacak ve insan ilişkileri zedelenecektir. Fabrikada çalışan işçilere tek bir kuruş bile verilmemesi ve tüm servetin babadan oğula geçmesi durumunda nefret başlayacak, emeği sömürülen işçi, hem hayattan hem de işten soyutlanacaktır.
Kapitalizmin Faydaları
Kapitalizm en iyi ürünleri en iyi fiyatlarla verir. Çünkü tüketiciler en çok istedikleri şey için daha fazla para ödeyeceklerdir. İşletmeler de müşterilerin istediklerini, ödeyecekleri en yüksek fiyatlarla sunar. İşletmeler arasındaki rekabet nedeniyle fiyatlar düşük tutulmaktadır. Kârı en üst düzeye çıkarmak için ürünlerini mümkün olduğunca verimli hale getirirler.
Ekonomik büyüme için en önemlisi de kapitalizmin yenilik için içsel ödülüdür. Bu, daha verimli üretim yöntemlerinde yeniliği de içerir. Aynı zamanda yeni ürünlerin inovasyonu demektir.
Ekonomik özgürlük politik özgürlüğe yardım eder. Aynı zamanda kapitalist temelli bir toplumdaki firmalar verimli olma ve talep edilen malları üretme teşvikleriyle karşı karşıyadır. Bu teşvikler maliyetleri düşürme ve israfı önleme baskısı yaratmaktadır. Devlete ait firmalarsa genellikle daha verimsiz olma eğilimindelerdir.
Kapitalizm, girişimcilerin ve firmaların kârlı ürünler yaratmaya ve geliştirmeye çalıştıkları bir dinamiğe sahiptir. Dolayısıyla şirketleri inovasyona ve daha fazla seçeneğe yönlendirir.
Yenilikçi olma ve sıkı çalışma teşvikleriyle karşılaşan firma ve bireyler sayesinde ekonomik genişleme ortamı yaratılır. Bu da gerçek GSYİH’nin artırılmasına ve yaşam standartlarının iyileştirilmesine yardımcı olur.
Artan servet, daha yüksek bir yaşam standardı sağlar. Teoride, herkes bu zenginlikten yararlanabilir ve zenginden fakire aşağıya sızma etkisi vardır.
Kapitalizmin Zararları
Sermayenin özel mülkiyeti firmaların ürün ve işgücü piyasalarında tekel gücü kazanmasını sağlar. Tekel gücüne sahip firmalar daha yüksek fiyatlar talep etmek için konumlarını kullanabilirler. Tekel gücüne sahip firmalar işçilere daha düşük ücret ödeyebilir. Kapitalist toplumlarda, sermaye sahipleri ile firmalar için çalışanlar arasında genellikle büyük eşitsizlikler vardır.
Kapitalizm yarardan çok zarar getiriyor diyenler de sistem yüzünden toplumun geri kalanı mücadele ederken zenginlerin daha da zenginleştiğini düşünmektedir.
Toplumsal fayda göz ardı edilir. Serbest piyasa, dışsallıkları önemsemez. Kapitalist bir firmayı maksimize eden bir kâr, üretimden kaynaklanan kirlilik gibi olumsuz dışsallıklara aldırmaz, bu da yaşam standartlarına zarar verebilir.
Kapitalist toplum, özel mülkiyet hakkına ve serveti gelecek nesillere aktarma yeteneğine dayanır. Ancak zenginlerin çoğunun doğuştan zengin olması veya ayrıcalıklı bir sınıfta doğması fırsat eşitliğine aykırıdır.
Aynı zamanda sistem, ortaya çıkardığı eşitsizlik nedeniyle sosyal bölünme yaratır. Yükseliş ve düşüş döngülerinde sancılı durgunluklara ve devasa işsizlik oranlarına meyil gösterir. Servetin marjinal faydasının azalması da kapitalist toplum tarafından görmezden gelinir.
Kapitalizmin Günlük Hayatımıza Etkisi
Kapitalizmin hayatımıza ne kadar nüfuz ettiğini artık daha iyi görmeye başlamış olmalısınız. Burada insan ilişkilerinden karaktere, sağlıktan doğa kirliliği ve katliamına kadar her şekilde bizi yönlendiren bir sistemle karşı karşıyayız.
Aslında kapitalizmin önemsediği temel noktalar, kâr maksimizasyonu ve daha fazla paradır. Fazla kâr da minimum maliyetle sağlanabilmektedir. Bu noktada ucuz mal, makine ve iş gücüne ihtiyaç vardır.
Bir kağıt fabrikası düşünün; yüzlerce ton ağaç kesilmiş ve ucuza alınıp işlenmiş. Peki, bir ormanın yetişmesi için en az 10 yıl geçmesi gerektiğini biliyor musunuz? Kimsenin ağaç dikmediği ve sürekli tükettiği yerde, ucuz malı bulabilmeniz mümkün müdür?
Bu nedenle de asıl ucuzlatılan ve değeri düşürülen iş gücü olmuştur. Saatlerce sıcakta ya da soğukta, zorlu koşullar altında çalışan işçilerin emeği ucuzlatılarak, üzerine kâr eklenerek pazara sunulmuş ve elde edilen kazanç da sermaye sahibinin olmuştur.
Bu durumda, hem işten hem hayattan hem de kendinden soyutlanan işçi, sağlığını bile kaybedebilir. Kapitalizmde, kimsenin kimseye müdahale etmediği ve herkesin kendi çıkarını düşündüğü durumda, mutlaka refaha ulaşılacağı ve gelir dağılımının dengeleneceği düşünülmüştür.
Herkesin kendi çıkarı için verdiği amansız mücadele sonunda elde edilecek kazancın tatmin edici olmadığı, ne yazık ki akla gelmemiştir.
Çıkar için birbirini yiyen işçi sınıfı, kapitalizmi doruklarında yaşamaya devam etmektedir. Unutulmamalıdır ki her yıl milyonlarca çocuk açlıktan ölürken yağlarından kurtulmak için aç kalanlar, spor salonlarına koşanlar ve işçilerin rüyalarında dahi göremeyecekleri yemekleri çöpe atanlar vardır.
Ya da çok pahalı diye yanına yaklaşılamayan elbisenin esas sahibi bir yıllık maaşıyla dahi o elbiseyi satın alamayacak işçidir.
Üretmeden tüketmenin vurgulandığı kapitalist sistemde, akıllara meşhur Kızılderili atasözü gelmektedir:
Her yıl istihdam ya da konut sayısını arttırmak için kesilen ağaçlar, daha fazla elektrik için nehirler üzerine yapılan barajlar ve tarım yapmak yerine boş bırakılan tarlalar, geri getirilemeyecek kayıplara yol açmaktadır. Eğer bu durum önlenemez ya da bir çözümü bulunamazsa, tehlike çanları tek bir kesim için değil zengin-fakir fark etmeksizin tüm dünya için çalacaktır.
din ile kapitalizm terstir birbirine neden dersen din derki fakir fukaraya maddi manevi yardım et malının kırkta birini ver bu zorunluluktur ama daha fazlasını verirsen daha çok hoşnut olunur din tarafından böylece toplum dengelenmiş olur dini istismar ettiler diye dini suçlamak aptallıktır her şeyin istismarı ediliyor.
Fakirlerin köle zenginlerin de kral olduğu sistem.
Allahsız ahlaksız Bir sistem cikaranin goruna yığın
örneğin bir telefon aldın sonra ona kılıf da alman gerekecek kırılmaz cam vesaire bu örnekteki gibi mi acaba doğru mu anladım ?
para olmadan yaşamak imkanısz hale getiriyor sanırım
Tek kelimeyle sömürü düzeni!
Evet, doğru.
TANIM: Kapitalist çeteleri ile din hile bazlarının birlikte oluşturduğu hırsızlık sistemidir. Baştan sona hile ağı bir sistemdir. Partilerden halkın seçtiği millet vekillerinin oluşturduğu kuruluşlarla yapılanır.
PARLAMENTO
HÜKUMET
BAKANLIK
Yapısı görülemediği için onunla mücadele edilememiştir.
kapitalizm sömürmek demek, bildiğin zenginin fakiri sömürmesi demek. en kısa en temel anlatım bu. gerisi bana hikaye geliyor.
nefis anlatmışsınız teşekkürler.
kapitalizm denilen olgu ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi, teşekkürler paratic ekibi.
Kapitalizm hemen durdurulabilir. Ancak bir koşulla. KOŞUL NEDİR? KAPİTALİZMİN YAPISINI GÖRMEK gerekir.