Hem politik bir kişilik olarak hem de verdiği eserleriyle tarihe adını yazdırmış isimler arasındadır Nazım Hikmet Ran. Tıpkı Yılmaz Güney gibi o da yıllarca hapishanelerde yatmış, sürgüne gönderilmiş, yurt dışına kaçmış, vatandaşlıktan çıkarılmış ve son yolculuğuna yurt dışında uğurlanmıştır. Pek çok şiiri bestelenmiş, şarkı haline getirilen eserleri Grup Yorum, Zülfü Livaneli, Ezginin Günlüğü, Cem Karaca gibi sanatçılar sayesinde 7’den 70’e herkes tarafından bilinir olmuştur.
Ölümünden yıllar sonra yeniden Türk vatandaşlığına alınan Nazım Hikmet, klasik Tük şiiri çizgisinden ayrılarak serbest ölçüde yazmış ve tüm dünya tarafından tanınan Türk şairleri arasına girmiştir. Gelin, aşağıdaki yazıda, geçtiğimiz yüzyılın en gözde şairlerinden biri olan Nazım Hikmet kimdir sorusunun ayrıntılı cevaplarını tek tek inceleyelim.
Nazım Hikmet Ran Kimdir? Kısaca Bilgi
Türk şiiri denildiğinde akla gelen ilk isimdir Nazım Hikmet! Hem aşk hem de memleket şiirleriyle akıllara yer eden ünlü isim, bir tek şiir değil, roman, anı, masal, oyun, hikaye gibi türlerde de eserler vermiştir. Romantik komünist gibi lakaplarla da hatırlanan büyük usta, yıllarca memleketine hasret kalmış, düşünceleri ve yazıları yüzünden pek çok kez hakim önüne çıkartılmıştır. Uzun süre hapis yatan ünlü isim, özgürlüğüne kavuştuktan sonra da yurt dışına gitmek zorunda kalmış ve yine ülkesinin göğüne doya doya bakmanın keyfini yaşayamamıştır.
Piraye ile büyük aşkı dillere destan olmuş, kadını için yazdığı şiirler ve mektuplarla sevmenin hakkını ne kadar verdiğini göstermiştir. Turgut Uyar gibi pek çok şairi etkilemiş, ayrıca Küba devriminin ünlü lideri Che Guevara tarafından da okunmuş Nazım Hikmet. Vatanına o kadar bağlı olmasına rağmen vatandaşlıktan çıkarılmış, ancak öldükten 58 yıl sonra Türk vatandaşlığına alınmıştır. Güneşi İçenlerin Türküsü, Herkes Gibi, Salkım Söğüt gibi daha pek çok eseri ile en çok sevilen şiirlerin yaratıcısı olmuş. Kısaca Nazım Hikmet kimdir sorusuna bu şekilde cevap verdiğimize göre gelin şimdi Türk edebiyatının ünlü şairleri arasında başta gelen büyük ismin hayatını detaylı olarak inceleyelim.
Nazım Hikmet’in Hayatı
20 Kasım 1901’de Selanik’te dünyaya gelmiş Nazım Hikmet. Ancak doğum tarihi nüfusa 15 Ocak 1902 olarak kayıt ettirilmiş. Böylece 40 gün için bir yaş büyük gözükmüş olmamış. Nazım Hikmet’in ilk yılları Selanik ve Halep’te geçmiş. Zira bir özgürlükçü olan babası Hikmet Bey, Selanik’in son valisi olarak yaptığı görevin ardından, yeni bir hayat kurmak amacıyla Halep’e taşınmış.
Burada Nazım Hikmet’in dedesi olan babası Nazım Paşa’nın yanında düzen kurmaya çalışmış. Ancak işler istediği gibi gitmeyince İstanbul’a taşınmak zorunda kalmış. İstanbul’da birkaç kez iş kurmaya çalışsa da hiçbirinde dikiş tutturamamış ve ailesinin geçimini sağlayabilmek amacıyla istemeye istemeye memuriyet hayatına geri dönmek durumunda kalmış. Neyse ki Fransızcası sayesinde fazla zorlanmadan Hariciye’de çalışmaya başlamış.
Nazım Hikmet Ran’ın Çocukluğu;
Nazım Hikmet’in annesi Ayşe Celile Hanım ise bir dilci ve eğitimci olan Hasan Enver Paşa’nın kızıymış. Piyano çalan, resim yapan ve Fransızca bilen kültürlü anne Celile Hanım, aynı zamanda Mustafa Celalettin Paşa’nın da torunuymuş. Büyükbaba Mustafa Celalettin Paşa ise, Polonya’dan Osmanlı’ya göç eden ve imparatorluğun vatandaşlığını aldıktan sonra (Önceki adı Konstantin Borzecki) ismini de değiştiren eski bir subaymış. Celile Hanım’ın annesi ise Alman kökenli bir Osmanlı generalinin kızıymış. Nazım Hikmet’in teyzesi Münevver Hanım’ın da şair Oktay Rifat’in annesi olduğunu söyleyerek, ünlü kişiliğin soyağacından konuşmayı burada bitirelim.
Feryad-ı Vatan isimli ilk şiirini 1913 yılında yazan Nazım Hikmet, aynı yıl ortaokul öğrenimi için Mekteb-i Sultani’ye başlamış. Bir aile toplantısında denizciler için yazdığı kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa’ya okuması üzerine, Nazım’ın okulu değiştirilmiş ve Bahriye Mektebi’ne gönderilmiş. 1915’de Heybeliada Bahriye Mektebi’ne başlayarak 3 yıl sonra buradan mezun olmuş. Ve Nazım öğretmenleri tarafından zeki ama çok çalışkan olmayan, sinirli, üstüne başına çok özen göstermeyen ancak ahlak konusunda iyi yetişmiş bir öğrenci olarak tanımlanmış.
Mezuniyetinin ardından güverte stajyer subayı olarak görev yapmaya başlayan Nazım Hikmet, geçirdiği zetülcenp hastalığı yüzünden subaylıktan ayrılmak durumunda kalmış. 1921 yılında Mustafa Kemal’e silah taşıyan bir örgüte yardım eden için Nazım Hikmet, aynı dönemlerde Bolu’da öğretmenlik de yapmış. Ardından Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde Siyasal ve İktisadi Bilimler okumaya başlamış.
Nazım Hikmet Ran Büyük Aşkı Piraye ile Birlikte;
Moskova’da Vladimir Lenin önderliğinde başlatılan devrimin ilk yıllarına tanık olan genç Nazım, burada komünizm ile tanışmış. 1924’te 28 Kanunisani ismiyle ilk şiir kitabını yayımlamış ve aynı yıl Türkiye’ye geri dönmüş. Memleketine döndükten sonra Aydınlık Dergisi’nde yazmaya başlamış ancak kaleme aldıkları yüzünden 15 yıl hapis istemi ile yargılanmış. Bunun üzerine yeniden Sovyetler Birliği’ne gitmiş. 1928’te çıkan afla birlikte Türkiye’ye dönen Nazım, Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlamış. 1930 yılında hemen hepimizin tanıdığı Piraye ile tanışan Nazım, onunla evlenmek istese de bu isteğini yıllarca gerçekleştirememiş. Çünkü siyasi kişiliği yüzünden sürekli tutuklamalar ve kovuşturmalarla uğraşıyormuş.
Dillere destan olan büyük aşkı Piraye’den önce iki kez daha evlilik yapmış Nazım Hikmet. Moskova’daki bu evliliklerinden ilkini çok uzun evli kalmadığı Nüzhet Hanım ile ikincisini ise bir Rus kızı olan Dr. Lena ile yapmış. Ve Dr. Lena ile memleketine geri dönebilmek için ayrılmış. İlk eşinden 2 çocuğu olan Piraye Altınoğlu ile ise nihayet 1935 yılında evlenebilmiş.
Ancak Nazım’ın “en çok sevdiğim kadın” dediği Piraye, büyük aşkın sonunda terk edilmiş. 16 yıllık evliliklerinde yalnızca 3 sene birlikte olabilmiş çift. Çünkü Nazım Hikmet 1938’de tutuklanmış. 19 Mart 1938’de ise orduyu isyana teşvik etmek suçuyla 15 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Buna ek olarak Askeri Mahkeme’de de yargılanan politik şair, aynı yılın Ağustos ayında 20 yıl daha ceza almış. Toplamda 35 yıl olan cezası hakim tarafından 28 yıl 4 aya indirilmiş.
Nazım Hikmet Ran’ın Özgürlüğüne Kavuşması;
Hapishanede olduğu süre boyunca yazmaya devam eden Nazım Hikmet’in, bu dönemde Piraye’ye yazdığı mektuplar ve şiirlerle akıllarda kaldığını hepimiz biliyoruz. Yıllar süren mektuplaşmalar ve hasretten sonra 1949’da Nazım Hikmet’in özgürlüğü için çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmış. İmzalar toplanmış, 9 Şubat 1950’de de Birleşmiş Milletler Örgütü’nün danışma organlarından Uluslararası Hukukçular Derneği meclis başkanına ve bakanlara mektuplar göndermiş. Fakat hiçbirinden olumlu sonuç alınamamış.
Bunun üzerine Nazım Hikmet, 8 Nisan 1950’de açlık grevine başlamış. 15 Temmuz’da Cerrahpaşa Hastanesi’ndeyken özgürlüğüne kavuştuğu haberini almış. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Nazım’ın Piraye aşkı da son bulmuş. Çünkü ünlü şair, cezasının son 2 yılında görüşmelere gelen dayısının kızı Münevver Berk’e aşık olmuş. Ve dışarı çıktıktan sonra 23 Mart 1951’de Piraye’den boşanarak, Mehmet isimli oğlunun annesi olacak Münevver ile yaşamaya başlamış.
Nazım Hikmet Ran, Ülkeyi Terk Edişi ve Son Aşkı Vera;
Aynı yılın Haziran ayında ülkeyi terk eden Nazım Hikmet’in Romanya’da olduğu öğrenilmiş. Oradan ünlü diktatör Stalin yönetimindeki Moskova’ya geçen şair, 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılmış. Bunun üzerine büyük dedesi Konstantin Borzecki’nin memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçip, Borzecki soyadını almış. Yurt dışında kaldığı dönem boyunca, pek çok uluslararası kongreye katılan, farklı ülkelere seyahat eden Nazım Hikmet, dünya çapında tanınan bir isim haline gelmiş.
Sovyetler Birliği’nde yaşamaya başlayan Nazım Hikmet, 1955 yılında yeniden aşık olmuş. Bu kez de gönlünü evli ve bir kız çocuğu olan Vera Tulyakova adında genç bir kadına kaptırmış. Ve eşinden ayrılması için her türlü yolu denemeye başlamış. Onun için bir sürü şiir yazan Nazım, son kadını Vera’yla nihayet 1960 yılında evlenebilmiş. 1962’de Nikita Kruşçev’in aracılığıyla Sovyetler Birliği pasaportu alan Nazım Hikmet, eşiyle birlikte Asya ve Afrika Yazarlar Birliği Kongresi’ne katılmak üzere Mısır’a gitmiş. Sağlığı kötüleşen şair, buna rağmen yapılan toplantılara katılmaktan geri durmamış.
Nazım Hikmet Ran’ın Anıt Mezarı;
1963 yılında eşiyle birlikte İtalya’ya giden Nazım Hikmet, Milano, Roma, Paris gibi yerleri dolaşmış. Ve gittiği her yerde ülkesine olan hasretini biraz da olsa dindirebileceği her fırsatı değerlendirmiş. Birkaç ay süren tatilin ardından genç eşi Vera’yla birlikte Moskova’ya dönmüş, Nisan ayında da “Cenaze Merasimim” isimli şiirini yazmış Nazım Hikmet. Ve 3 Haziran 1963’te sabah 6 buçukta gazetesini almak üzere kapıya doğru uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etmiş.
Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan cenaze törenine yerli yabancı pek çok sanatçı katılmış ve naaşı Novodeviçi Mezarlığı’na defnedilmiş. Siyah granit mezar taşının üzerine de ünlü şiirlerinden biri olan rüzgara karşı yürüyen adam figürü işlenmiş. Ve vatandaşlıktan çıkarılan dünyaca ünlü şair, ölümünün üzerinden yıllar geçtikten sonra 10 Ocak 2009’da Resmi Gazete’de yayınlanan bir kararla yeniden Türk vatandaşı olmuş.
Nazım Hikmet Eserleri
İlk şiiri Feryad-ı Vatan’ı 1913’te yazan Nazım Hikmet, ilk şiir kitabını ise 28 Kanunisani ismiyle Moskova’da yayımlamıştır. Hayatı boyunca kalemi elinden bırakmayan Nazım Hikmet Türk şiirinde serbest nazımı ilk kez uygulayan şair olmuştur. Yasaklı olduğu yıllarda takma isimler kullanarak yazan ünlü kişilik, İt Ürür Kervan Yürür isimli kitabını Orhan Selim adıyla çıkartmıştır.
Oyun yazarı olarak da tanınan Nazım Hikmet, Kafatası, Bir Ölü Evi ve Unutulan Adam isimlerinde 3 tiyatro kaleme almıştır. 1949 yılında cezaevindeyken Ahmet Oğuz Saruhan takma adıyla La Fontaine’den Masallar isimli kitabını çıkartan Nazım Hikmet’in eserleri, tam 29 yıl boyunca Türkiye’de basılmamıştır. Ölümünden 2 yıl sonra bazı yayınevleri ünlü ismin daha önce yayımlanmış kitaplarını basmış ama bunların birçoğu toplatılarak, kovuşturmalara uğramışlardır.Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim isimli ünlü kitabı ülkemizde 1966 yılında yayımlanmıştır.
Sevdalı Bulut isimli masal kitabı, Memleketimden İnsan Manzaraları isimli şiir kitabı, İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? isimli tiyatro oyunu gibi daha pek çok eseri olan Nazım Hikmet, Piraye’ye yazdığı şiirleri ve mektuplarıyla da hafızalara kazınmıştır. Ayrıca bestelenmiş şiirleriyle de ölümsüz kılınmıştır Nazım Hikmet. Onur Akın’ın seslendirdiği Seviyorum Seni, Cem Karaca’nın seslendirdiği Herkes Gibi, Hoşgeldin Kadınım, Kerem Gibi, Ceviz Ağacı, Zülfü Livaneli’nin Vapur, Saat Dört Yoksun, Hoşçakal Kardeşim Deniz, Karlı Kayın Ormanı, Ezginin Günlüğü’nden dinlediğimiz Seni Düşünmek Güzel Şey ve Japon Balıkçısı isimli şarkılar hep Nazım Hikmet’in şiirleridir.
Nazım Hikmet Şiirleri
Başarılı Türk şairini, birkaç ünlü şiirini paylaşmazsak olmazdı diyor ve sizi Nazım Hikmet’in en güzel şiirleriyle baş başa bırakıyorum.
Ve en güzel aşk şiirleri arasında da yer alan Sen Benim Sarhoşluğumsun, Nazım Hikmet’in en sevilen şiirlerinden bir tanesi. Tam bir aşk adamı olan Nazım Hikmet, aşkıyla nasıl sarhoş olduğunu ve bu sarhoşluğundan ne ayılabildiğini ne de ayılmak istediğini vurgulamış.
Büyük aşkı Piraye’yi Münevver, oğlu Mehmet’in annesi Münevver’i de Vera için terk etmiş Nazım Hikmet. Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” diye tanımladığı genç Vera, Nazım Hikmet’ten hem 30 yaş küçük hem de evli ve bir çocuk annesiymiş. Sonunda onu ikna etmiş ve artık onun için şiirler yazacağı Vera’yla evlenmiş, hayatının sonuna kadar onunla olmuştur.
Nazım Hikmet’in sevdiği zaman nasıl sevdiğini az çok anlamışsınızdır. Nazım Hikmet’in yanı sıra Volkan Konak tarafından da seslendirilen Tahirle Zühre Meselesi, büyük şairin gerçekten dokunaklı şiirlerinin başında geliyor.
Nazım Hikmet Sözleri
Nazım Hikmet hem kendisi için hem kadınları için hem de memleketi için nice cümleler yazmış, ne eserler vermiştir. Zaten yazdığı vatan şiirleri de memleket sevgisinin en açık kanıtları niteliğinde. Her neyse, gelin, bu yazıyı aşağıdaki Nazım Hikmet sözleriyle nihayete erdirelim.
Nazım Hikmet’in Davet isimli meşhur şiirinden!
Kim bilir, belki de Piraye’yi terk ettiği için söylemiştir bu sözü! Zira en çok sevdiğim kadın dediği Piraye’yi bir başkası uğruna terk etmiş, hapishanedeyken ona hep güç veren sadık eşini büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır.
Olamaz mı? Olabilir…
Hayatı boyunca birkaç kez tatmış aşkı Nazım Hikmet! Ve aşkı ne kadar içinde yaşadığını, yazılarında açıkça göstermiş.
Öyle de yapmış. Memleketine hasret yaşasa da son nefesini ülkesinde veremese de yıllarca hapis yatsa da umudunu hiçbir zaman kaybetmemiş büyük usta. Ve yaşayarak direnmiş!
Recep Tayyip Erdoğan’ın da seslendirdiği Nazım Hikmet’in Kerem Gibi isimli şiirinden alıntıdır. Aynı zamanda Cem Karaca tarafından da seslendirilmiştir.
Evet, Nazım Hikmet kimdir sorusunun cevaplarını birlikte incelediğimiz yazının da sonuna geldik. Peki, 20. yüzyılın en önemli şairlerinden biri olan Nazım Hikmet hakkında ne düşünüyorsunuz? Politik kişiliği, sanatı ve aşkları ile döneme damgasını vurmuş ünlü isim sizce de okunması gereken Türk şairlerinin başında gelmiyor mu?