Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) önceki başkanı olan Michael Rogers, Salı günü Task Force 7 Radio’da yayınlanan bir röportajda ABD’nin Çin teknolojisi karşısında karşılaştığı çok yönlü sorunları ele aldı. Kendisi Çinli teknoloji devleri Huawei ve ZTE’yi istihbarat topluluğu ve Kongre’nin radarına koyan daha önceki raporlarda da etkili olmuştu.
Dünkü demeçte dikkat çekici açıklamalarda bulunan Rogers, Çin’in asıl amacının 21. yüzyılın teknolojik hakimiyetine ulaşmak olduğunu belirtti ve fikri mülkiyet hırsızlığı, devlet sübvansiyonları, şirket çıkarlarını eğitim ve devlet araştırmalarına bağlamak gibi karşı koyması zor olan bazı taktikleri anlattı.
Ayrıca Amerikan iş felsefesini sürdürürken Çin’in çabalarına karşı koyma konusunda bazı somut önerilerde bulundu.Rogers, Çin ile etkili bir şekilde baş edebilmek için ABD’li iş insanlarının, Çin’in hedefinin 21. yüzyılda önemli olacak teknoloji baskınlığına erişmek olduğunu anlamaları gerektiğini savundu. “II. Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik büyümeye güç veren temel teknolojileri geliştiren Batı olmuştu.
Bu Batı’ya askeri avantaj vermiştir ve bu da daha sonra önemli bir diplomatik ve politik iktidara dönüşmüştür.” dedi. Bu güç aynı zamanda küresel teknolojik standartları geliştirmekten de gelmiştir ki bu da ABD’nin teknolojide küresel liderlik konumunu korumasını sağlamıştır.
Çin’in de bu modele baktığını dile getiren Rogers, ülkenin bu nedenle kuantum hesaplama, 5G ağı, biyoteknoloji, nanoteknoloji ve diğer kilit teknolojilere kaynak harcadığını aktardı.Rogers, iş dünyası ya da siyasi liderler ulusal güvenlik ile ekonomik etkiler arasında ayrım yaptığında; 21. yüzyılda ikisinin çok fazla iç içe geçmiş olduğu gerçeğini kaçırıyor olabilecekleri konusunda uyardı. “Potansiyel rakiplerimizin birçoğu, gri bölgede çatışmalara veya ABD’den silahlı bir tepkiye yol açmayan ABD’de avantaj kazanmaya odaklandı” diyen Rogers, şu ifadelerle görüş bildirdi:
“Bir ulus-devlet açısından potansiyel bir rakip olarak gördüğümüz yakın bir rakibimizin olduğu son zaman, Sovyetler Birliği idi. Büyük ölçüde politik, diplomatik ve askeri bir mücadeleydiler. Asla ekonomik bir zorluk olmadılar. Amerika Birleşik Devletleri’ni hiçbir zaman ekonomik olarak geçemeyeceklerdi. Sahip olduğumuz küresel ekonomik etkiye veya yeteneklere sahip değillerdi. Seçenek olarak asla bu tür şeye sahip olmadılar.”
Çin’in de önemli bir diplomatik, politik ve askeri bir mücadeleyi temsil ettiğini ancak onu farklı kılan şeyin, ekonomik yeteneği olduğunu ve ABD’nin ekonomik açıdan kendisine bu kadar yakın hiçbir rakibinin olmadığını vurguladı.Şu anki Çin ile olan ticaret, mahremiyet veya güvenlik ayrılıklarını, Soğuk Savaş ile kıyaslamanın da yararsız olduğunu belirtti. “Bunun iyi bir benzetme olmadığını söyleyebilirim; bunun yerine, şimdi daha önce uğraşmak zorunda olmadığımız çeşitli yeteneklere sahip bir ulus devlete karşı rekabet ettiğimizi söyleyebilirim.” dedi.
Özellikle “çevreleme” stratejisini denemenin muhtemelen Sovyetler Birliği‘nde olduğu gibi çalışmayacağını savunan Rogers, bunun çok kusurlu bir metodoloji olduğunu ve başarı olasılığının düşük olduğunu bildirdi. Çin’in şirket sponsorluğunun, ülkeyi Batılı rakipleriyle eşit olmayan bir konuma koyduğunu söyleyen Rogers, Çin’le dişe diş mücadelenin ABD için işe yaramayacağını öne sürdü.
Teknoloji şirketlerine artan devlet müdahalesinin ve rakiplerin fikri mülkiyetlerini veya ticari sırlarını almak için devlet desteği sağlamanın ABD’de yardımcı olmayacağını aktardı. Yine de ABD’nin kamu-özel ortaklığını büyük ölçüde geliştirebileceğini belirterek, buna en iyi örneğin uzay yarışında görüldüğünü belirtti.