Dolar endeksi, ABD Merkez Bankası’nın (FED) enflasyonu kontrol altına almak için daha şahin duruşuyla 20 yılın rekorunu kırdı. Nisan ayı sonlarında başlattığı yükselişi sürdürerek geçen hafta 105’e kadar çıkan dolar endeksi (DXY), böylece 20 yılın rekorunu kırdı.
En son 2002’de gördüğü seviyelere dönen dolar endeksinin yönüne ilişkin tahminler gündemdeyken Fed Başkanı Powell, dün yaptığı açıklamada enflasyon yüzde 2 hedefine dönene kadar faiz oranlarını yükseltmekten çekinmeyeceklerini söyledi.
Dolar endeksi bugün 105’teki zirvenin altında seyretse de 103,19 – 103,65 aralığında güçlü kaldı. Bu arada hem küresel hem de yurt içi gelişmelerle dolar/TL de ralliyi sürdürdü. Dün 15,91’e kadar çıkan dolar kuru, bugün 16 eşiğine daha da yaklaşarak 15,96’yı denedi.
Önde gelen ekonomist Mohamed El-Erian dolar endeksi için bir düzeltmenin düşük ihtimal olduğunu ve artışın süreceğini öngördü. Altın ve para piyasaları uzmanı olan İslam Memiş de yurt içi için dolarda yükselişin süreceğini ve özellikle Temmuz ayında yukarı yönlü ataklar beklediğini söyledi.
Dolar Yükselişi Türkiye Gibi Gelişmekte Olan Ülkeler için Tehlikeleri Özellikle Artıyor
Ünlü ekonomist, doların hızlı yükselişinin küresel ekonomi için riskleri artırdığını belirterek halihazırda birçok krizle karşı karşıya olan gelişmekte olan ülkeler için tehlikelerin özellikle akut olduğu konusunda uyardı. Mohamed El-Erian’ın yorumu daha önce başka uzmanlar tarafından da tekrarlanmıştı.
El-Erian, Financial Times’ta kaleme aldığı yazısında küresel ekonomide ve finans piyasalarında bu kadar çok şey olurken, doların son zamanlardaki güçlü yükselişinin, tarihsel deneyim göz önüne alındığında beklenenden daha az dikkat çektiğini belirtti.
Teoride dünyanın en dayanıklı ekonomik oyuncusunun para biriminin değer kazanmasının küresel ekonomideki ayarlamalara yardımcı olması gerektiğini söylerken şöyle sürdürdü:
“Ancak mevcut koşullarda, doların hızlı yükselişinin hem halihazırda sallanan küresel ekonominin refahı hem de istikrarsız finansal piyasalar için tehlikeleri var.”
DXY’nin yıl başından bu yana yüzde 10 civarında değer kazandığını belirterek bunun 3 faktörle yönlendirildiğini aktardı.
Bunları; ABD Merkez Bankası’nın faizi dünyadaki diğer merkez bankalarından daha agresif bir şekilde artıracağı beklentisi, dünyanın geri kalanından sermaye çeken ABD ekonomik performansı ve finansal piyasalarının göreceli güvenli liman özelliği olarak açıkladı.
ABD dolarındaki yükselişe ilişkin risklerin, ekonomi, enerji, gıda ve borç üzerindeki krizlerin açık ve mevcut tehlikeleriyle karşı karşıya olan gelişmekte olan ülkeler için özellikle akut olduğunu vurguladı.
Çünkü Türkiye’nin de aralarında olduğu gelişen ülkelerin çoğu için doların değer kazanması, daha yüksek ithalat fiyatları, daha maliyetli dış borç ödemeleri ve daha fazla finansal istikrarsızlık riski anlamına geliyor.
Pandemi tahribatına karşı mücadeleyle kaynakları ve politika tepkileri zaten gergin olan ülkeler üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor. Ayrıca El-Erian’a göre endişe, yüksek gıda ve enerji enflasyonunun baskıladığı düşük gelirli ülkeler için özellikle şiddetli. Buralardaki bir yaşam maliyeti krizinin, aynı zamanda en savunmasız olanlar için bir kıtlık tehdidi.
Küçük krizlerin kötüleşmesi durumunda zarar görmüş küresel büyüme, borç temerrütleri ve sosyal, politik, jeopolitik istikrarsızlığın daha büyük, daha tehlikeli bir kombinasyonuna dönüşebileceğini söyledi.
Doların Yükselişi Gelişmiş Ekonomileri de Vuracak
Mohamed El-Erian, krizlerin gelişmiş ekonomilere yansımalarının, doların değer kazanmasının onlar üzerindeki herhangi bir doğrudan etkisinden potansiyel olarak daha problemli olduğunu öne sürdü.
Ülkede artan stagflasyon döneminde bu tür ekonomilerin dış büyüme motorlarını zayıflatmanın yanı sıra istikrarsız bir gelişmekte olan dünyanın, halihazırda birden fazla riskle uğraşan finansal piyasalara oynaklık katabileceğini belirtti.
Doların çok hızlı değer kazanmasıyla ilişkili riskleri azaltmanın yolunun, dünyanın kalanının büyümeyi ve üretkenliği artıran, sermaye getirilerini iyileştiren ve ekonomik dayanıklılığı artıran yapısal reformlarla daha hızlı ilerlemesinden geçtiğini savundu.
Aksi takdirde düşük performans gösteren ülkeler için dış destekler dahil düzenli bir küresel ayarlamanın teorik vaadinin, zorlu bir ekonomik ve finansal istikrarsızlık kaynağı haline geleceğini ekledi.