
İsrail’deki yatırımlar, Norveç seçim kampanyasında merkez sahneye çıktı ve dünyanın en büyük varlık fonunun nasıl işlediğine dair aşılmadık derecede kamuya açık bir tartışmayı tetikledi.
Bu tartışma, 8 Eylül’de yapılacak seçimde hangi partinin hükümeti kuracağı konusunda belirleyici olabilir. Zira seçim yarışı oldukça başa baş ilerliyor.
Sağ partiler (Muhafazakarlar, İlerleme Partisi, Liberaller ve Hristiyan Demokratlar) şu anda mecliste 85 sandalye kazanacak gibi görünüyor. Bu da çoğunluk için gerekli sayının yalnızca bir fazlası. Rakamlar Ağustos ayında yapılan tüm anketlerin ortalamasını derleyen pollofpolls.no sitesinden elde edildi.
Mevcut iktidardaki İşçi Partisi’ne baskıyı artıran sol görüşlü Sosyalist Sol Parti, bu hafta yaptığı açıklamada, gelecekte İşçi Partisi hükümetine yalnızca fonun “Gazze’deki İsrail’in yasa dışı savaşına karışan tüm şirketlerden” yatırımlarını çekmesi halinde destek vereceklerini söyledi.
“Şimdiye kadar ki en kötü krizim”
Norveç Varlık Fonu’nun CEO’su Nicolai Tangen, Cuma günü İsveç gazetesi Dagens Industri’ye “Bu benim şimdiye kadar ki en kötü krizim. Bu ciddi bir durum çünkü mesele fonun güvenilirliği” dedi.
Geçen hafta Reuters’a konuşan Tangen, istifa etmeyi reddederek parlamentonun belirlediği görevi yerine getirdiğini söyledi.
30 Haziran’dan bu yana fon İsrail savaş uçaklarına bakım sağlayan bir motor şirketine yatırım yaptığına dair haberlerin ardından 23 İsrail şirketinden çekildi. Savaş öncesinde fon yalnızca iki İsrail şirketinden çıkış yapmıştı.
Fonun hâlâ 14 Ağustos itibarıyla bankacılık, teknoloji, tüketim malları ve sanayi sektörlerinde 38 İsrail şirketinden 19 milyar kron (1,85 milyar dolar) değerinde hissesi bulunuyor. Daha fazla çıkışın beklendiğini Maliye Bakanı Jens Stoltenberg, 18 Ağustos’ta açıklamıştı.
Yatırımların çekilmesini savunanlar, Norveç’in işgal altındaki Filistin topraklarında aktif şirketlere yatırım yaparak uluslararası hukukun ihaleline ortak olduğunu savunuyor. Ayrıca parlamentonun belirlediği etik kurallara dayalı resmi sürecin çok uzun sürdüğünü öne sürüyorlar.
Karşı çıkanlar ise bu sürecin adalet için gerekli olduğunu, tek bir ülkenin hedef alınmasının etik kurallarını ihlal edebileceğini söylüyor.