Zamanın koşuşturmacası içerisinde gülümseyen insanları görmek gün geçtikçe biraz daha zorlaşıyor, öyle değil mi? Baksanıza, herkes kendi tasasına düşmüş, herkes kendi dünyasına kapanmış. Ahh şu 21. yüzyıl! İletişimin bu kadar kolay olduğu bir zamanda, iletişim kurmaktan çekinir olmuşuz. Değerlerimizi yitirmiş, aile, arkadaşlık, sevgi, dostluk ve dahası için kılımızı bile kıpırdatmaz olmuşuz. Yalan mı? Hiç değil! Evet, hemen hepimiz bu dediklerimi yapıyor; sonra bir de “neden hiçbir şey eskisi gibi değil, neden insanlarda eski samimiyet, eski iyilik yok, neden yalnızca geçmişi düşünürken içimizi sıcak bir şeyler kaplıyor…” diye düşünmeden ediyoruz. Yani aslında soruyu sorarken, cevabını da veriyor; ama ne yazık ki bunun bile farkına varamıyoruz.
Neden mutsuzuz? Neden yaşamlarımızı sahte mutluluklara bağlıyor, neden daha güzel bir dünyada yaşamak varken kendimize “inatla ve ısrarla” kötülük yapmaya devam ediyoruz? Her gün daha çok gülümsemek ve daha çok insanın gülümsemesini sağlamak bu kadar kolayken, neden sıradanlaşıp kendimizi mutsuz insanlar arasına dahil ediyoruz? Neden kibarlıktan yoksunuz? Birbirimize iyi davranmak neden bize bu kadar zor geliyor? Acaba kendimizi küçük dünyamıza kapatarak ve kabalaşarak etrafımızda koruyucu bir zırh ördüğümüzü falan mı düşünüyoruz? Hem kendimize hem de insanlara kötü davrandığımızda, bize kimsenin zarar veremeyeceğini mi zannediyoruz? “Madem dünya bu kadar kötü olmuş, o zaman ben de ayak uydurayım” diyerek kendimizi mutsuzluğa mı mahkum ediyoruz? Evet, soruyorum size! Neden kendimize bu kadar kast ediyoruz?
Neden, neden, neden! Bencil davranarak belki kendimizi garantiye aldığımızı, belki bu şekilde mutlu olabileceğimizi sanıyoruz; ama yaptığımız şeyin bize ne kadar zarar verdiğini maalesef anlayamıyoruz. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yaklaşımıyla hareket ediyor, çoğu zaman üç maymunu oynuyor ve sonra da “neden dünya bu kadar kötücül” diyoruz. Daha neler yapıyoruz neler! “Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum” diyor, ama o dünyanın daha da kötü olması için farkında olmadan elimizden geleni yapıyoruz. Hiçbir şey yapmadığımızı düşünsek bile gördüklerimiz, duyduklarımız karşısında hiçbir şey yapmayarak dünyaya en büyük kötülüklerden birini yapıyoruz. İyiliği, güzelliği hem kendimize hem de başkalarına çok görüyoruz. Oysaki yaşadığımız yeri güzelleştirmek için hiçbir bedel ödemeden yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki! Mesela mı? Mesela; eski güzel günleri özlemek yerine, o güzel günleri geri getirmek gibi! Mesela at gözlüklerimizde kurtularak çevrede olan biteni görebilmek gibi! Sahici sevgiyi aramak yerine sahici davranmaya, sahiden sevmeye başlamak gibi! İşte bugün yapabileceklerimiz arasından daha kibar olmayı seçerek, hayatınıza güzellik katacak bazı alışkanlıklardan bahsetmek istiyorum. Bu alışkanlıkları benimsediğinizde hayattan nasıl daha çok keyif aldığınızı görecek ve mutlu olmak için ne kadar çok neden olduğunu anlayacaksınız. O zaman başlayalım.
İşte hayatınızı güzelleştirmenizi sağlayacak öneriler:
Gülümseyin!
Neden gülümsemekten çekiniyorsunuz ki? Neden tebessüm etmeyi gözünüzde bu kadar büyütüyorsunuz? Bunun sizi yoracak değil tam tersine daha güçlü kılacak bir davranış olduğunu neden hala anlamıyorsunuz? Gülümsemediğiniz günlerde hayatın ne kadar zorlaştığını kabul edin ve canınız istemese bile kendinizi gülümsemeye zorlayın. Hem başkalarına hem de kendinize diyorum, gülümsemekten çekinmeyin. İş arkadaşlarınıza, mahallenizdeki esnafa, alışveriş yaptığınız marketin personeline, yolun karşısında duran küçük çocuğa, güneşin altına uzanmış kendini temizlemekle meşgul olan kediye, kısacası hayata gülümseyin! Bunun ne kadar güçlü bir silah olduğunu tahmin bile edemezsiniz.
Neden mi böyle söylüyorum? Hani siz insanlara yumuşak yüzünüzü gösterdiğinizde onların size kötü davranacaklarını falan düşünüyorsunuz ya, işte gülümsediğinizde alacağınız tepki emin olun böyle bir şey olmayacak. Bu minicik hareketinizle, hem başkalarının mutlu olmasını sağlayacak hem kahkahalarınızı her gün biraz daha fazla insana bulaştıracak hem de hayattan keyif almanın ne demek olduğunu öğreneceksiniz. İşte bu yüzden, hemen şimdi aynaya bakıp gülümseyin diyorum. Belki ilk başta zoraki olacak, ama emin olun ki kısa süre içinde içinizdeki mutluluk kıpırtılarının farkına varacaksınız.
Cömert Olmayı Öğrenin!
Evet, hayatınıza biraz daha güzellik katmak istiyorsanız yapmanız gereken şeylerden biri de bu! Yani cömert olmayı öğrenmelisiniz. Bir şeyler vermenin size ne kadar iyi hissettirdiğini görmelisiniz. Evet, bu noktada yapmanız gereken şey ihtiyacınız olmayan, diğer bir deyişle evinizde yer kaplamaktan başka hiçbir işlevi olmayan eşyalarınızı belirlemek ve bunları gereksinimi olanlara vermek. Çünkü bağış yapmak, sizi gerçekten mutlu edecektir. Bunun için yardım kuruluşlarına başvurabilir ya da etrafınızdaki tanıdık insanlardan yardım alabilirsiniz. Sadece deneyin ve verici olmanın size nasıl hissettirdiğini anlayın diyebilirim. Bunu bir kez değil, fırsat buldukça yapın. Mesela; her gün kenara küçük bir miktar para ayırarak, ay sonunda bu parayı bağışlayın. Emin olun ki bu sizi saçma sapan şeylere alışveriş yapmaktan çok daha fazla mutlu edecektir.
Hediyeleri, Yardım Tekliflerini Kabul Edin!
Daha kibar biri olmak için, daha güzel bir hayat yaşamak için edinmeniz gereken alışkanlıklardan bir diğeri de alıcı olmaktır. Evet, size gelen hediyeleri ve yardım tekliflerini kabul etmeyi öğrenin. Çünkü bu şekilde karşınızdaki kişinin de mutlu olmasını sağlayacaksınız. Nasıl ki siz birilerine bağış yapınca veya farklı yollardan yardım edince kendinizi iyi hissediyorsunuz, işte aynı şekilde size yardım teklif edenler de bu isteğinizi kabul ettiğinizde mutlu olacaklardır. Bunu onlardan esirgemeyin. Bir şeyleri tek başınıza yapmak için gereksiz yere inat edip, başkalarının da kendinizin de üzülmesine neden olmayın. Karşınızda size elini uzatan biri varsa, onun elini tutmaktan çekinmeyin. Bırakın, yardım etmenin güzelliğini isteyen herkes yaşayabilsin.
İletişim Kurmaktan Bu Kadar Korkmayın!
Baktığımızda iletişim konusunda gerçekten devrim niteliğinde yenilikler olduğunu görüyoruz. Ama bu yeniliklerin, hayatlarımızı ne yönde etkilediği kısmı gerçekten şüpheli! Neden mi? Hemen açıklayayım. Çok eskiyi değil, bir 15-20 sene öncesini düşünün. Hani sadece ev telefonlarıyla haberleştiğimiz zamanları! Saatlerce konuşmanın ne demek olduğunun bilinmediği, ama yine de iki üç cümleyle insanların gönlünün hoş tutulduğu zamanları düşünün. Sizce iletişim o zamanlarda mı daha güçlüydü, şimdi mi? Baksanıza, herkesin elinde telefonlar var. Hem de öyle bir tek sesli de değil, istendiği zaman görüntülü konuşulmasını sağlayan telefonlar! Ama bakınız, kimse fırsat bulup da sevdiklerini arayamıyor. Bayramlarda seyranlarda iki üç dakikalık konuşmalar yapmak yerine akrabalara, arkadaşlara toplu mesajlar yollanıyor.
Aslında sorun bir tek telefonla aramak da değil! Evlerimizin içinde, kendi kanımızdan canımızdan olan insanlarla bile doğru düzgün iletişim kuramıyoruz. Akşam olduğunda herkes kendi dünyasına kapanıyor. Kısacası en yakınlarımızdan bile bihaberiz. Ne yaptıklarını ne yaşadıkları bilmiyoruz. Birkaç metre ötede yaşayan komşumuza selam vermiyor, aynı apartmanda yaşayan insanlara bile selam vermekten çekiniyoruz. Bir merhaba, bir iyi günler demeyi insanlara çok görüyor, iki çift laf etmenin bizi ne kadar mutlu edebileceğini anlamıyoruz. Uzun lafın kısası, her geçen gün kabuklarımıza biraz daha kapanıyoruz. Etrafımıza görünmez duvarlar örüyor, bu duvarların bizi değerlerimizden her an biraz daha uzaklaştırdığını anlamak istemiyoruz.
Dinleyin!
Arada durup dinliyor musunuz? Etrafınızdaki yaşamları, kendinizi, hayatı dinlemenin ne kadar önemli olduğunu diyorum, biliyor musunuz? Evet, mutsuzluğunuzun nedeninin belki de her şeye kulaklarınızı kapatmak olabileceğini hiç düşündünüz mü? Hayatın bu kadar yüzeysel olduğunuzu düşünmenin, sizin yüzeyselliğinizde kaynaklanabileceği daha önce aklınıza hiç geldi mi? Bir kez olsun, durup olana bitene kulak vermeye çalıştınız mı? Büyük ihtimalle bunu yapmıyorsunuz.
Tıpkı sevmediği bir şarkıda anında frekansı değiştiren bir dinleyici gibi, siz de duymak istemedikleriniz karşısında başka seslere odaklanmayı tercih ediyorsunuz. Sadece sizi ilgilendiren cümlelere dikkat kesiliyor, başkalarının hayatları, başkalarının üzüntüleri söz konusu olduğunda ise hemen oradan uzaklaşıyorsunuz. Oysaki hayatınızı güzelleştirmek ve daha nazik biri olmak için yapmanız gereken şey dinlemek! Size rahatsızlık vereceğini bilseniz bile yine de bazı şeyler, duymayı öğrenmek! Nitekim gerçekten dinlemeyi öğrendiğinizde, hayatın size ne demek istediğini daha iyi anlayabilirsiniz. Belki de uzun zamandır yanı başınızda duran bir insanın hayatını değiştirmesine yardım edebilir ve zamanla hayatınızda gerçekten dinlemediğiniz ne kadar çok insan olduğunu görebilirsiniz.
Umursayın!
Umursayın! Şu 3 günlük yolculuğunuzda, sadece önünüze değil etrafınızda olup bitenlere karşı da duyarlı olmayı öğrenin. Hem hayatınızdaki insanlara hem de yolculuğunuzda karşılaştıklarınıza gereken hassasiyeti gösterin. “Ondan bana ne, bundan bana ne, bir ben mi varım yardım edecek…” diye düşünmekten vazgeçip, sadece kendiniz için yaşamaktan vazgeçin. Yolda gördüğünüz bir yabancıya yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorun. Poşetlerini taşımakta zorlanan yaşlı birine evine kadar eşlik edin. Parkta tek başına oynayan bir çocuğun gülümsemesini sağlayın. Yolda duran küçük bir kediyi ezilme tehlikesinin olmadığı bir yere götürün. Kısacası olan bitene karşı hem gözünüzü hem gönlünüzü açın. Şu buzdan hayatı ısıtmak için yakılmış ateşe bir parça odun da siz atsanız fena mı olur sanki? Emin olun hiçbir şey kaybetmeyecek, aksine kazanmış olacaksınız.
Evet, hayat bazen bizi gerçekten zorluyor. Geleceğe baktığımızda bazen karanlıktan başka hiçbir şey göremediğimiz doğru! Ama bu durumda seyirci kalmanın, yaşamı bizim için çok daha çekilmez kıldığı da açık bir gerçek! Umursamayıp, kendi kabuklarımıza daha çok çekilerek her şeyi biraz daha zorlaştırıyoruz. Ve bu hareketimizle ne yaralarımızı sarıyor ne de acıyı unutmayı başarabiliyoruz. İyisi mi biz elimizde olan bütün imkanları kullanalım ve dünyayı daha yaşanılır kılmak için var gücümüzle uğraşalım. Çünkü birazcık da olsa fark yaratabileceğimize inanıyor, sizin de inanmanızı gönülden istiyorum.