“Yaşasın, bugün günlerden cumartesi!” diyebilenlerden biri misiniz? Sonuçta, cumartesi denilince insanın aklına ilk gelen şey tatil oluyor. Bu nedenle hazır havalar da günlük güneşlikken, güzel tatil gününde ne yapacağınızı planlıyor olmalısınız. “Pikniğe mi gitsek, şehir dışına mı çıksak, sahile mi insek, yoksa akraba ziyaretleri mi yapsak?” gibi seçenekler arasından büyük ihtimalle tercih yapmaya çalışıyorsunuz. Sonunda tercihinizi yapıyor, ama bir bakıyorsunuz ki aklınız diğer seçenekte kalmış. Evet, çünkü yapacak o kadar çok şeyiniz var ki hepsini cumartesiye sığdırmanız imkansız! Sonra keşke şu cumartesiler normal günlerin iki katı uzunluğunda olsalarmış! Ya da keşke görüşecek daha az arkadaşınız, katılmanız gereken daha az organizasyonunuz, yapılacak daha az eviniz olsaymış, diye düşünüyorsunuz. Yok artık! Umarım böyle düşünmüyorsunuzdur! Kaldı ki siz cumartesi günü de tatil yapabilirken böyle düşünüyorsanız, o zaman sadece Pazar günleri dinlenme hakkı olanlar ne yapsın?
Evet, bütün haftasını Pazar günü yapacaklarının hayalini kurarak, planını yaparak geçirenlerden bahsediyorum. Yani 6 gün boyunca çalışıp, yalnızca 1 gün dinlenenlerden! Tabii, buna ne kadar dinlenmek denilebilir orası kesinlikle tartışılır! Düşünsenize; haftada sadece bir gün tatili olanlar, kısacık bir güne bütün işlerini nasıl sığdırabilsin? O gün öğlene kadar uyusunlar mı, ev işi mi yapsınlar, gezsinler mi, arkadaşlarıyla mı buluşsunlar, aileleriyle mi vakit geçirsinler, sinemaya mı gitsinler, yoksa hepsini birden yapmaya çalışıp yorgunluktan ölsünler mi? Şaka bir yana, “yaşasın cumartesi!” diyememek gerçekten çok zor bir durum. Bilenler bilir, ama bilmeyenler de aşağıdaki maddeler sayesinde cumartesi günü çalışmanın kişiye hissettirdikleri hakkında az çok fikir sahibi olabilir.
Sonuç olarak; sizin de tahmin ettiğiniz gibi, bugün cumartesiler için “yaşasın” diyemeyenlerden ya da daha doğrusu diyememekten bahsedeceğiz. Koca bir haftada sadece bir gün tatil yapmaya çalışanlardan, bunun da genellikle tatil dışında başka her anlama geldiğinden konuşacağız. Başkaları gezip tozarken çalışmanın insanı bazen nasıl isyan bayrağını kaldırmaya teşvik ettiğini örneklerle birlikte tek tek açıklayacağız. Gelin, bu güzel Cumartesi gününde tatil yapamayanların anlayabileceği şeyleri incelemeye hemen başlayalım.
Aslında Her Şey Cuma Akşamıyla Birlikte Başlar!
Cuma günleri arkadaşlarınızın yaptığı tüm teklifleri geri çevirmek zorunda kalırsınız. Çünkü onlar mesai çıkışında arabalarına atlayıp buralardan basıp gidecek ve koskoca 2 gün boyunca istedikleri her şeyi yapabileceklerdir. Yani hafta sonu tatili olanlar Cuma akşamından eğlenmeye başlamışken, siz yine aynı saatinizde yatağa girmek zorunda kalmışsınızdır. Gece telefonu en son elinize aldığınızda sosyal medyada insanların çılgınlar gibi eğlendiğini görmüş, yer bildirimi yapanlar mı dersiniz, sevdiklerinin yanına gidenler mi dersiniz, bütün bunlara imrenerek bakmış ve sonra acı dolu bir “offf” çekerek uykuya dalmışsınızdır. Ertesi gün işe gitme derdi olmayan insanların yüzündeki o mutlu ifadenin görüntüsüyle istemeye istemeye uyumaya çalışırsınız. Zira onlar sıcacık yataklarında uyurken, hatta belki de eğlenmeye devam ederken siz kalkıp giyinecek ve işinizin başına geçeceksinizdir. İşte bu yüzden diyorum, cumartesi tatil yapamayanların çilesi ta cuma akşamından başlar!
Sabah Yataktan Kalkmak İşkence Gibidir!
Tamam, sabah yataktan kalkmak her zaman zor olmuştur. Ama bu durum, başkalarının tatil yaptığını bildiğiniz cumartesi günleri olduğunda bir kat daha zorlaşmaktadır. Büyük ihtimalle zaten gece doğru düzgün uyuyamaz, ertesi günün verdiği stresle rahatsız bir gece geçirirsiniz. Bu nedenle alarmı duysanız bile, göz kapaklarınız beyninizin verdiği komutlara karşı gelmekte, hatta zil sesi arttıkça biraz daha kapanmaktadır. Hele de yanınızda cumartesi güne işe gitmek zorunda olmayan biri varsa, yataktan çıkmak sizin için ölümden beter olacaktır. Yine de son bir gayretle yoragını üzerinizden atmayı başarırsınız. Ancak sınavınız bununla da bitmeyecektir. Perdeyi açtığınızda yüzünüze vuran güneşin sıcaklığı ve adeta camı delip geçen kuşların cıvıltısıyla bir kez daha kaderinize isyan edersiniz.
“Böyle güzel bir günde işe mi gidilir!” diye umutsuzca düşünür, ayaklarınızı resmen sürüyerek dolabınızın başına geçersiniz. Gözünüze çarpan ilk kıyafetleri üzerinize geçirir, son rötuşlarınızı da yaparak evden çıkmayı başarırsınız. Ama dışarı çıktığınızda sokağın her zamankinden daha farklı olduğunu görürsünüz. Etrafta gördüğünüz o koşuşturan insanların çoğu yoktur. Birkaç kez ışığın yeşile dönmesini beklediğiniz kavşaklarda sizden başka sadece bir iki araba vardır. Normal iş günlerinde böyle sessiz ve gürültüsüz caddelerin hayalini kurmanıza rağmen, cumartesi gününde bu durum size acı vermektedir. Çünkü o sessizliğin birilerinin tatil yaptığı anlamına geldiğini ta içinizde hissedersiniz. Her şeye rağmen, çaresiz bir şekilde iş yerinize ulaşır, kader arkadaşlarınızın yanındaki yerinizi alarak kürek çekmeye başlarsınız.
“Pazartesi Sendromu da Neymiş Cumartesi Varken!” Diyebilirsiniz
Herkes pazartesi sendromundan dert yakınırken, siz cumartesi sendromunun ağırlığı altında ezilirsiniz. Düşünsenize, haftanın son günü! Haftanın ilk günü sendromunun yanında ufacık kaldığı büyük gün! Enerjinizin tükenmesine ramak kaldığı gün! Artık kafanızı toplayamadığınız, gözünüzün sürekli ilerlemek bilmeyen saatte olduğu gün! Üstüne bir de ertesi günde o an hiç ilerlemeyen saatlerin sular gibi akıp gideceğini bildiğiniz gün! Neticede iki gün tatil yapmak varken, sadece Pazar günü tatil yapmak bana reva mı diye bütün dünyaya, daha doğrusu dünyadan ziyade patronunuza haykırmak ister; ama yine de bir şey yapamazsınız.
Demek bir gün tatil yapmanın sizin için yeterli olduğu düşünülmüştür. Demek sadece memurlar, bankacılar 2 gün tatil yapmayı hak ediyorlardır. Demek sizin işiniz yeterince ağır değildir ki hepi topu bir gün içerisinde bütün enerjinizi toplayabileceğinize karar verilmiştir. Sonuçta, sizinle aynı düşüncede olan arkadaşlarınızla birbirinize umutsuz bir kabullenişle bakar ve işinize devam edebilmek için bütün gün kendinizi zorlarsınız.
Ne Kadar Uğraşırsanız Uğraşın Yaptığınız İşten Bir Türlü Verim Alamazsınız!
Evet, zorlanarak da olsa yatağınızdan çıkmayı başarmış ve işinizin başına geçmişsinizdir. Ancak zor olan kısım buradan sonra başlamaktadır. Çünkü birkaç kişi dışında (belki o da yoktur) herkesin boş gözlerle ekrana baktığına şahit olur, “neden bugün çalışmak zorundayız ki?” diye düşünürsünüz. Hep söylenmiyor mudur, çok çalışmak verimli çalışmak demek değildir diye! İnsanın ne kadar iş yaptığının, ne kadar çalıştığının saatlerle ilgisi yok diye! Eee o zaman siz doğru düzgün bir iş yapmamanıza rağmen, yine de bütün gün o masanın başında oturmak zorundasınızdır? Camdan dışarı baktığınızda çoluk çocuk gezmeye çıkan insanlardan ne eksiğiniz vardır ki? Hem uğraşsanız da kafanızı işe veremiyorsunuzdur. Yalandan mesai doldurmak yerine, pazartesi günü bomba gibi işe gelseniz işvereninizin daha çok işine yaramaz mıdır? İşte bütün gün kendi kendinize bunları düşünür, teoriler üretir, hatta tezler yazar; ama yine de her hafta cumartesi işe gelmek zorunda olduğunuzu bilirsiniz.
Her Cuma “Arkadaşlar Bu Cumartesi Çalışmıyoruz!” Cümlesini Duymayı Beklersiniz
Eğer arada sırada cumartesi günü de tatil yapma şansınız oluyorsa, her cuma aynı cümleyi duymayı beklersiniz. Yani patronunuzun o ışık huzmesi arasından çıkıp ofise doğru gelmesini ve kulağınıza tıpkı sirenlerinki gibi gelen o büyüleyici ses tonuyla “arkadaşlar bugün çalışmıyoruz!” demesini beklersiniz. Yani bütün gününüz yarın çalışıp çalışmayacağınızı merak etmekle geçer. “Bir an önce belli olsa da ona göre plan yapsam” diye düşünür ve bir türlü gelmek bilmeyen haberin yolunu gözlersiniz. Eğer sonunda o beklediğiniz cümleyi duyarsanız, coşkuyla ayağa kalkıp “oleyy be!” dememek için kendinizi tutmanız gerekir.
Çünkü bu coşku, fanatik bir futbol taraftarının takımın attığı son dakika golünde hissettiği coşkudan çok daha güçlü olacaktır. Ve tahmin ettiğiniz gibi, bedeninizin ister istemez belli ettiği bu coşkuyu patronunuzdan saklamak için büyük bir çaba harcamanız gerekir. Bu haberi aldıktan sonra yapacağınız şey ise bütün işi gücü bırakıp, derhal 2 günlük tatiliniz için yapacak bir şeyler bulmak olur. Bu nedenle, telefonu elinize alarak rehberinize göz atmaya başlarsınız. Sevdiklerinizi aramaya başladığınızda, karşı taraf sizin “hafta sonu ne yapıyorsun?” deyişinizden cumartesi günü çalışmayacağınızı hemen anlayacaktır.
Bütün Ivır Zıvır İşlerinizi Halledersiniz!
Evet, cumartesi günü çalışanların anlayabileceği bir diğer şey de bu! Yani cumartesi çalışmanın “eğlenceli” yönlerinin de olabileceğini bilmelisiniz. Mesela; hafta işinde yapmaya fırsat bulamadığınız ufak tefek ve basit işleri halletmek gibi! Kendinize biraz tolerans tanıyarak iş arkadaşlarınızla daha çok sohbet etmek gibi! Bir yandan müziğinizi dinleyip, bir yandan çayınızı kahvenizi yudumlarken, kendinizi kasmadan ıvır zıvır işlerinizi halletmek gibi! Sonuçta o kadarcık da hakkınız olsun yani, değil mi? Sonuçta bir sürü kişi tatil yaparken siz gitmiş orada iş yapmaya çalışıyorsunuz.
İnanın bana, kafanızı toplayabilmek için cumartesi gününde basit işlerinizi halletmekten daha iyi bir yol yoktur. Bütün gün dosyalarınızı inceleyip düzene sokarak, önünüzdeki hafta yapacaklarınızın planını yaparak ya da artık halledilmesi gereken başka basit işlerle uğraşarak gününüzü nihayete erdirebilirsiniz. Sizin anlayacağınız, eğer kaçınılmazsa durumdan zevk almayı öğrenmelisiniz.
Pazar Günü Ne Yapacağınızı Düşünür Durursunuz!
Cumartesi günü çalışırken, bir yandan da bu akşamınızı ve yarınınızı nasıl geçireceğinizi düşünürsünüz. Aslında ailenizle vakit geçirmek istiyorsunuzdur, ama bu kez kaç haftadır ektiğiniz arkadaşlarınıza ayıp olacaktır. Bir yandan da kişisel bakımınız için zaman ayırmanız gerektiğini düşünüyorsunuzdur. Ki daha halletmeniz gereken ev işlerinden bahsetmedim bile! Sonunda ne yapacağınıza bir türlü karar veremeyip, işleri akışına bırakmayı tercih edersiniz. Genellikle heba edilen ya da koşuşturmaca içerisinde geçirilen bir pazarın ardından yorgun argın işe geri dönmek zorunda kalırsınız. Çünkü topu topu 24 saat olan ve ortalama 8 saati uykuyla geçirilen kısacık bir güne bir sürü işi sığdırmaya çalışmışsınızdır. Sabah kalkıp kahvaltı yapmış, sonra hızlıca evi toparlamış, hazırlanmış ve oradan oraya dolaşarak akşam etmişsinizdir. Cumartesi günü geçmek bilmeyen saatler, tatil gününüzde saniyeler kadar hızlı geçmiş ve akşamında sizi “yine mi pazartesi” demeye mecbur bırakmıştır.
Yine de “Olsun Be” Dersiniz “Buna Da Şükür!”
Tamam, cumartesi günü çalışmak hoşunuza gitmeyebilir. Haftanın bu son gününde, kendinizi işe vermek sizin için imkansız olabilir. 2 gün boyunca tatil yapanlar, sinir katsayınızı hiç anlayamayacakları kadar çok arttırabilir. Ancak yine de gidecek bir işiniz olduğunuz için şükredersiniz. Ya da cumartesi günü tatil yapamadığınızı ama en azından Pazar günü çalışmak zorunda olmadığınızı düşünerek kendinizi avutursunuz. Ayrıca etraftan görüp duyduklarınız, aylardır iş arayıp bulamadığını söyleyen arkadaşlarınız, içinizi bir nebze de olsa serinletmenize yardımcı olacak nitelik taşımaktadır. Siz böyle sorunlarla yüzleşmek zorunda değilsinizdir.
Sonuçta; sevdiğiniz bir işiniz varsa ve zaman yönetimi konusunda başarılıysanız, “olsun be” diyebilirsiniz. “Cumartesi de çalışıyorum ama buna da şükür” Sonuçta; olaya her zamanki gibi iyi tarafından bakmayı denemelisiniz. Sizden çok daha kötü şartlar altında çalışan insanları düşünmeli, pazar günü bile tatil yapma fırsatı olmayan insanlara bakarak elinizdekilerle mutlu olmayı denemelisiniz.