
Japon finans devi Mizuho Bank’ın ekonomi ve strateji başkanı olan Vishnu Varathan, ABD’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları meselelerini gündeme getirerek Çin’le ihtilafını, ticaretle ilgili olmayan daha geniş bir yelpazeye yaymaya çalıştığını söyledi.
Zira ABD-Çin arasında 10-11 Ekim’de yapılacak müzakere öncesinde ABD, Müslüman azınlıklara kötü muamele gerekçesiyle Çinli şirketleri kara listeye ekleyip yeni vize kısıtlamaları getirerek büyük yankı uyandırmıştı. İşte bu hareket üzerine görüş bildiren Vishnu Varathan, açıklamalarıyla dikkat çekti.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi Konusunda ABD’ye Kim Kusur Bulabilir?
“Bir kez insan hakları yoluna girdiğinizde, sonra bunu ekonomik gerekçelerle haklı gösterme ihtiyacı büyük ölçüde azalır” diyen Varathan, Çin’ine eleştirildiği konuya değindi.
Ülkenin kuzeybatısında yer alan Sincan Uygur Özerk Bölgesi (Xinjiang), yaklaşık 1.5 milyon Müslümanın gözetim ve yeniden eğitim kamplarında tutulmasıyla manşetleri süslemişti ve nihayet konu, ABD-Çin anlaşmazlığına girdi. Sonuçta mücadele şimdiye kadar Çin-ABD ticaret açığı, sınırlı piyasa erişimi, fikri mülkiyet hırsızlığı, para birimi manipülasyonu, Huawei ile ilgili güvenlik sorunları gibi konulara odaklanmıştı.
Varathan bu örneklerin birçoğunda gözlemcilerin ABD’nin pozisyonuna meydan okuduklarını, örneğin ABD Çin’e para manipülatörü dediğinde buna karşı çıkanların olduğunu dile getirdi.
Ancak insan haklarıyla birlikte, sorun daha hassas hale geldi.
“Onları bunun için kusurlu bulamazsınız. ‘Teknik olarak yanlış’ diyemezsiniz ve hassas bir konu haline gelir. Bunu gündeme getirirken, ABD’yi gerçeklere dayalı olarak çürütüp, pozisyonlarını düşürebilecek çok az kişi olduğunu düşünüyorum” ifadeleriyle görüşünü açıkladı.
Azınlık Müslümanlara İlişkin Kısıtlamalar, ABD-Çin İlerlemesi için Bir Darbe Daha Oldu
Gelişmelerin ardından çıkan çelişkili raporlar, müzakere öncesinde iki ülke arasında çok az ilerleme kaydedildiğini gösterdi. Uzmanlar da iki günlük görüşmelerden büyük bir anlaşma çıkmayacağını, hatta bir tür çerçeveye bile ulaşılamayacağını öne sürdü.
McLarty Associates danışmanı Steven Okun, bu ticaret görüşmelerinin Çin’in ABD’nin adaletsiz ticaret uygulaması olarak gördüğü şeyleri ele alması için yapısal reformlar içine gireceği bir atılıma öncülük edeceğine dair iyimserliğe sahip olmasını imkansız sözleriyle niteledi.
“ABD’nin mal alımına dayalı mini bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini varsayarsak, ilerleme açısından makul olarak beklenebilecek en muhtemel şey, 15 Ekim’de uygulanacak tarifelerde bir gelişme.” diyen Okun, ABD’nin bir ticaret anlaşması bağlamında geleneksel olmayan ticaret taleplerini içermesi durumunda, o zaman ticaret savaşının bu kısmının sonunun görünmeyeceğini bildirdi.
Teneo’dan Gabriel Wildau da Sincan ile ilgili kısıtlamaların, bu tür ticaret görüşmelerinde herhangi bir gelişme için bir darbe daha olduğunu vurguladı. Yine de ABD’nin insan hakları meselelerini gündeme getirmesine rağmen, Çin’in şartlar uygunsa anlaşma yapmaya açık olabileceği konusunda daha iyimser olduğunu şöyle ekledi: “Çinliler, Tiananmen Meydanı’ndan 30 yıl sonra bu noktada ABD’nin insan hakları eleştirisini kabul ve absorbe etmek için çok alışkınlar.”
ABD ile Çin Arasında Bir Anlaşma Yapılabilir
Trump yönetimi Çin’in iş yapma biçiminde yapısal değişiklikler yapmasını istiyor. Değişiklikler; fikri mülkiyet korumalarını, zorunlu teknoloji transferlerini, yabancı şirketler için piyasaya erişim eksikliğinin yanı sıra yerel oyuncuları desteklemek için devlet sübvansiyonlarını da içeriyor.
Okun bu noktada Pekin’in ABD’nin söz konusu taleplerinin çoğuna cevap verme ihtimalinin düşük olduğunu çünkü egemenliğine bir ihlal olarak görüleceğini aktardı. Bir anlaşmanın sadece Trump’ın taleplerini değiştirmesi ve tarifeleri azaltması durumunda ulaşılabilir olduğunu savunan Okun, ekonominin durumu ve 2020 kampanyası düşünüldüğünde Trump’ın bunu yapmasının muhtemel göründüğünü belirtti.
Wildau ise Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in, Trump’ın kendisiyle dalga geçiyor ve anlaşma gerçekleştikten sonra daha fazlasını talep ediyor gibi göründüğü bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini söyledi. Washington’da devam eden görevden alma soruşturmasıyla, ABD politikasının “sonunda bir anlaşma yapıp yapılmayacağının ana karar faktörü olabileceğini ekledi.